toplum içi eşitsizlikler, bütün kötülüklerin anasıdır, biliyoruz. bu eşitsizliklerin pek çoğu bir biçimde katlanılır olabilir, bir süreç sonunda düzeleceği umuduyla; katlanması en zor olan, çünkü günlük yaşamdaki varoluşun özünü belirleyen eşitsizlik, dille ilgili olan eşitsizliktir. yabancı bir ülkede, yabancı bir dil içinde yaşamış olanlar bunun ne demek olduğunu hemen anlayacaktır. o dili çok iyi bilseniz de, hatta bazen "sokaktaki adam"dan daha iyi bilseniz de böyledir bu. ama anadilinizin ev-sokak-işyeri-kurum-devlet dili olduğu bir yer vardır, "memleket" dersiniz oraya, insanlar orada kasapla da o dilde konuşur, polisle de, sevgiliyle de, çocuğuyla da; işini de o dilde görür, biyoloji dersini de. o dilde küfreder, sabaha karşı telefon çaldığında o dilde konuşur, o dilde açar içini. burasının, bu "memleket"in varlığı bile bir tesellidir, gitmeseniz de görmeseniz de hesabı. anadilinizin bu şekilde varolabilmesi, sizin bu dilde, bu dille varolabilmeniz engellendiğinde ortaya çıkan eşitsizlik, dediğim gibi başka hiçbir şeye benzemez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
adınızın görünmesini istiyorsanız ama google hesabınız yoksa lütfen yorumunuzun sonuna adınızı ekleyin.