15.3.25

Bankalara Akın 2 - Türkiye Örneği

Koordineli bir terörist grup, hatta sofistike bir siber veya hibrit savaş aktörü, yanlış bilgi, panik ve finansal güvensizlik yaymak için sosyal medyayı kullanarak Türkiye gibi bir ülkede kitlesel bir banka operasyonu düzenleyebilir.

Bir terörist grup öncelikle Türk ekonomisinde enflasyon, kur dalgalanması, yakın zamanda yaşanan ekonomik stres veya bankacılık sektörüne yönelik kamu güveninin sarsılması gibi mevcut zayıflıkları tespit edecektir. Bu zayıflıklardan yararlanarak yanlış bilgilerin daha inandırıcı görünmesini sağlayabilirler.

Grup, bankaların çöküşünün yakın olduğunu, para biriminin devalüasyonunun yaklaştığını, hükümetin tasarruflara el koyduğunu veya büyük bankaların iflas ettiğini öne süren endişe verici (ancak inandırıcı) anlatılar yaratacaktır.

Hükümet yetkilileri, banka CEO'ları ya da Merkez Bankası yetkililerinden alınan ifadelerin manipüle edilmesi ya da uydurulması yanlış bilgilere inandırıcılık kazandıracaktır.

Yüzlerce ya da binlerce koordineli hesap Twitter, Instagram, Facebook, Telegram, TikTok ve WhatsApp grupları gibi platformlarda yanlış bilgileri hızla çoğaltabilir ve yayabilir.

Sosyal medya paniği artırarak kartopu etkisi yaratabilir. Kaygı arttıkça, başlangıçta şüpheci olan bireyler bile “sadece güvende olmak için” ihtiyati para çekme işlemlerine başlar.

Psikolojik bir olgu olan “sürü davranışı” hızla etkisini gösterecek, bireyler birikimlerini korumak için diğerlerinin eylemlerini takip edecek ve böylece panik daha da kötüleşecektir.

Bankacılık web sitelerinin ve uygulamalarının kritik anlarda kesintiye uğraması, paniği ve finansal sistemin çökmek üzere olduğu algısını artıracaktır.

ATM ağlarının veya mobil bankacılık hizmetlerinin geçici olarak kesintiye uğraması korkuları artıracak ve yanlış bilgilerin daha inandırıcı görünmesine neden olacaktır.

Eş zamanlı kitlesel para çekme işlemleri başlayacak ve bankaların likiditesini zorlayacaktır.

Bankalar hızlı bir şekilde para çekme limitleri veya kapatmalar uygulayarak istemeden de olsa korkuları doğrulayacak ve daha da derin bir paniği tetikleyecektir.

Ekonomik kriz hızla tırmanacak ve daha önce tartışılan şiddetli durgunluk, banka iflasları, para biriminin çökmesi ve yaygın sosyal istikrarsızlık gibi felaket senaryolarıyla sonuçlanacaktır.

Sosyal medya ve siber taktikler aracılığıyla finansal bir panik düzenleyen merkezi olmayan, küresel olarak dağılmış bir terörist grubu yakalamak ve etkisiz hale getirmek zor olsa da imkansız değil. Zorlukları şöyle sıralamak mümkün:

Saldırganlar şifreleme, VPN'ler, proxy sunucuları, anonimleştirilmiş sosyal medya hesapları, kripto para ödemeleri ve dark-web iletişim kanallarını kullanabilir.

Merkezi olmayan hücreler veya birden fazla yargı bölgesinden bağımsız olarak çalışan gevşek bağlantılı bireyler soruşturma ve iadeyi zorlaştırıyor.

Siber suç yasalarındaki farklılıklar, sınırlı suçlu iadesi anlaşmaları ve ülkeler arasındaki diplomatik gerilimler hızlı hareket etmeyi büyük ölçüde engelliyor.

Merkezi liderlik veya açıkça tanımlanmış bir komuta yapısı olmadan, geleneksel istihbarat toplama ve sızma çabaları ciddi sınırlamalarla karşı karşıya kalıyor.

Yanlış bilgiyi hızla yayan otomatik bot ağları (botnet), bireysel insan aktörlerin izlenmesini zorlaştırıyor.

Mesajlaşma platformlarının (Signal, Telegram, Matrix) kullanımı, kolluk kuvvetlerinin istihbarat toplama kabiliyetini engelliyor.

Bu engellere rağmen, güvenlik kurumlarının yararlanabileceği gerçekçi stratejiler ve taktikler var:

Gelişmiş yapay zeka odaklı analizler, koordineli davranış kalıplarını tespit ederek yanlış bilgi paylaşan hesap ağlarını belirleyebiliyor.

VPN ve proxy kullanımına rağmen, saldırganlar sıklıkla arkalarında izlenebilecek ince dijital ayak izleri veya operasyonel meta veriler bırakıyorlar.

Ulusal güvenlik kurumları, Interpol, Europol ve istihbarat paylaşım grupları (Beş Göz, NATO müttefikleri, vb.) arasındaki işbirliği tespit yeteneklerini önemli ölçüde geliştiriyor.

Karşılıklı adli yardım anlaşmaları (MLAT'lar) ve diplomatik kanallar aracılığıyla yapılan baskılar genellikle uluslararası soruşturma ve kovuşturmayı kolaylaştırıyor.

Yetkililerle işbirliği yapan sosyal medya platformları şüpheli hesapları hızla dondurabiliyor, analiz edebiliyor ve raporlayabiliyor.

Şirketler, yanlış bilgileri veya koordineli kötü niyetli faaliyetleri erkenden işaretlemek ve karantinaya almak için sofistike tespit araçları kullanabiliyor.

Blok zinciri analiz firmaları (Chainalysis, Elliptic) rutin olarak kripto para işlem kalıplarını belirleyerek terörist grup finansmanının izini sürüyor.

Uluslararası mali istihbarat kurumları düzenli olarak bilgi paylaşarak finansman kaynaklarının izlenmesini mümkün kılıyor.

Bu ciddi zorluklar göz önüne alındığında, siber güvenlik önlemleri, kamu direnci, etkin mali gözetim ve proaktif karşı-yanlış bilgilendirme stratejileri yoluyla önleme hayati önem taşımaya devam ediyor. Bir saldırı bir ekonomiyi istikrarsızlaştırmayı başardığında, zararın azaltılması, ilk başta saldırının engellenmesinden çok daha zor.

Bir devlet başka bir ülkeyi (örneğin Türkiye’yi) hedef almak için büyük sosyal medya şirketleriyle gizlice işbirliği yapabilir, özellikle de bu devlet katılımını gizleyebiliyor veya yasal olarak koruyabiliyorsa.

Büyük teknoloji şirketleri, özellikle de merkezleri güçlü devletlerde (ABD, Çin veya Rusya gibi) ise, genellikle kendi ülke hükümetleriyle yakın ve bazen de kaçınılmaz ilişkilere sahip.

Hükümetler, sosyal medya şirketleri üzerinde şu gerekçelerle gizli bir yaptırım sağlayabiliyor: Ulusal güvenlik, terörle mücadele, dış politika hedefleri ve ekonomik savaş veya yaptırımların uygulanması. Bu tür düzenlemeler tipik olarak gizli hükümet emirlerini, ulusal güvenlik mektuplarını (ABD gibi ülkelerde) veya şirketlerin katılımını açıklamasını engelleyen son derece gizli istihbarat işbirliğini içeriyor.

Böyle bir işbirliği şu şekillerde işleyebilir:

Öneri algoritmalarında gizli ayarlamalarla, hedeflenen ülkede belirli zararlı anlatılar veya yanlış bilgiler öne çıkarılabilir.

Düzeltici veya dengeleyici anlatılar sessizce kısıtlanırken, yanlış bilgi veya paniğe neden olacak içeriğin gelişmesine seçici olarak izin verilebilir.

Hedeflenen ülkenin resmi hükümet mesajlarına gizlice öncelik verilmeyebilir, böylece meşru güvencelerin etkisiz hale getirilmesi sağlanabilir.

Hedeflenen nüfus içindeki kullanıcı hassasiyetleri, davranışları, eğilimleri ve zayıflıkları hakkında ayrıntılı veriler devlet aktörleriyle paylaşılabilir  ve böylece son derece etkili olabilecek yanlış bilgilendirme kampanyaları geliştirilebilir.

İstikrarsızlaştırmayı artıran duygusal tetikleyiciler, ekonomik kırılganlıklar ve etkili mesajlaşma stratejileri hakkında analitik içgörüler sağlanabilir.

İşbirliği yapılan devletin güçlü yasal yapıları (ulusal güvenlik mevzuatı, gizlilik yasaları veya yargı denetimi sınırlamaları) mutlak gizliliği sağlayarak hedeflenen devletler tarafından ifşa edilmesini veya yasal olarak uygulanmasını engelleyebilir.

İşbirliği yüz yüze toplantılar, güvenli kanallar ya da dolaylı aracılar (özel istihbarat yüklenicileri) yoluyla organize edilerek belgeleme en aza indirilir.

Sosyal medya şirketleri, eylemleri rutin moderasyon ya da teknik algoritma ayarlamaları olarak gösterebilir.

Burada çeşitli zorluklar ve riskler var hiç kuşkusuz. İçeriden sızıntılar, maruz kalınabilecek en büyük güvenlik açığına neden olabilir. Diğer ülkelerden istihbarat servisleri veya araştırmacı gazeteciler anormallikleri ortaya çıkarabilir ve olağandışı kalıpları araştırabilir. Bağımsız siber güvenlik veya akademik ekipler tarafından yapılacak teknik denetimler algoritmik önyargıları, anormallikleri veya şüpheli moderasyon modellerini tespit edebilir. Organizasyonun ifşa edilmesi uluslararası ilişkilere ciddi zarar verebilir, misilleme eylemlerini tetikleyebilir ve potansiyel olarak hem devlete hem de ilgili şirketlere karşı küresel bir tepkiye yol açabilir.


Türkiye ağır bir banka batışıyla karşı karşıya kalsa ve ödeme gücü için büyük miktarda dış yardıma ihtiyaç duysa, başta Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası, Avrupa kurumları veya güçlü iki taraflı kreditörler olmak üzere uluslararası kreditörler tarafından muhtemelen bazı katı koşullar dayatılacak.

Büyük ölçekli dış yardım paketleriyle ilişkilendirilen gerçekçi koşullar ve yapısal talepler genellikle şöyle oluyor:

Başta sübvansiyonlar, sosyal yardım programları ve büyük kamu yatırım projeleri olmak üzere hükümet harcamalarında kesintiler.

Vergi tabanlarının genişletilmesi, KDV ve kurumlar/kişisel gelir vergilerinin artırılması ve vergi toplama etkinliğinin iyileştirilmesi.

Para birimini istikrara kavuşturmak ve enflasyonu kontrol altına almak için zorunlu kılınan faiz oranlarındaki keskin artışlar, ekonomide ani daralmaya neden olacak.

Verimliliği artırmak ve devlet yükümlülüklerini azaltmak için kamu iktisadi teşebbüslerinin (KİT) zorunlu satışı.

İflas eden bankaların kapatılması, daha sıkı düzenleyici çerçeveler ve şeffaflık zorunlulukları da dahil olmak üzere bankaların zorla yeniden sermayelendirilmesi, yeniden yapılandırılması veya konsolidasyonu.

Bürokratik engellerin azaltılması, iş kanunlarında reform yapılması, yabancı yatırım kurallarının hafifletilmesi ve korumacı politikaların kaldırılması.

Daha güvenilir, piyasa temelli bir döviz kuruna geçiş veya aşırı durumlarda sermaye kaçışını önlemek için geçici döviz kontrolleri.

Rezervlerin daha şeffaf bir şekilde yönetilmesi ve döviz piyasasına müdahale için katı kurallar getirilmesi.

Sıkı uluslararası mali standartların uygulanması, bankacılık ve kamu sektörü finansmanının açık bir şekilde denetlenmesi ve mali operasyonların zorunlu olarak kamuya açıklanması.

Sıkı bir yolsuzlukla mücadele mevzuatı, bağımsız yargı denetimi ve kamu harcamalarında şeffaflığı izlemek için güçlendirilmiş düzenleyici kurumların uygulamaya konulması.

Borç vadelerini uzatmak, faiz oranlarını düşürmek veya kısmi borç affını kabul etmek için tahvil sahipleri, borç verenler veya iki taraflı alacaklılarla dış borçların yeniden müzakere edilmesi.

Yardım, reformlar ve mali disiplinle ilgili net, ölçülebilir kilometre taşlarına dayalı olarak aşamalı olarak serbest bırakılması.

Kemer sıkma politikalarının insani etkilerini hafifletmek ve sosyal istikrarı sağlamak için hedefe yönelik sosyal yardım programlarının uygulamaya konulması ve fonların açıkça hassas durumdaki nüfuslara tahsis edilmesi.

Merkez bankası bağımsızlığı, düzenleyici gözetim organları, yargı bağımsızlığı ve parlamento denetiminin iyileştirilmesine yönelik şartlı yükümlülükler.

Uluslararası kuruluşlara (IMF, AB, Dünya Bankası) düzenli raporlama yükümlülükleri, sürekli izleme ve ilerleme ve uyumun periyodik bağımsız incelemeleri.


Bu koşullar Türkiye'nin acil ödeme gücü sorunlarını istikrara kavuşturur ama kemer sıkma ve ekonomik daralma nedeniyle başlangıçta sıkıntı ve sosyal gerilime neden olması muhtemel. Uzun vadeli iyileşme ve istikrar büyük ölçüde siyasi kararlılığa, reformların etkili bir şekilde uygulanmasına ve toplumun bu tür yardımların gerektirdiği kısa vadeli acılara karşı dirençli olmasına bağlı.


14.3.25

Bankalara Akın: Gizli Sosyal Medya Operasyonları

Günümüzün dijital olarak birbirine bağlı dünyasında, bir devletin ekonomik, sosyal veya politik olarak başka bir ülkeyi hedef almak üzere önde gelen sosyal medya şirketleriyle gizli bir işbirliği yapması sadece spekülatif bir senaryo değil, gayet mümkün ve giderek de daha gerçekçi hale geliyor. Bu tür gizli işbirlikleri, günümüzdeki jeopolitik manipülasyonların ve siber savaşların en karmaşık biçimlerinden birini oluşturuyor ve egemenlik, hesap verebilirlik ve uluslararası ilişkiler açısından ciddi endişelere yol açıyor.

Bir devletin böyle bir operasyonu yönetme yeteneği, büyük ölçüde kendi yetki alanındaki sosyal medya şirketleri üzerindeki etkisine ve gücüne bağlı. Güçlü devletler genellikle kendi sınırları içinde merkezlenen büyük teknoloji firmalarıyla kaçınılmaz ve ayrıcalıklı ilişkilere sahip. Ulusal güvenlik, terörle mücadele, dış politika hedefleri veya ekonomik savaş stratejileri adı altında bir hükümet, rakip ülkeleri hedef alan operasyonlarda sosyal medya devlerinden gizlice yardım isteyebilir veya onları işbirliğine zorlayabilir.

Operasyonel olarak böyle bir gizli işbirliği birçok şekilde ortaya çıkabilir. Gizli fakat son derece etkili yöntemlerden biri, Twitter, Facebook, TikTok veya Instagram gibi platformların algoritmik davranışlarında yapılacak gizli ayarlamalar. Algoritmalar, panik yaratan yanlış bilgi ve zararlı anlatıların etkisini artırmak için gizlice değiştirilebilir ve hedef ülkede istikrarsızlık ve kaosa yol açabilir. Buna karşılık hükümetlerin yanlış bilgilere karşı mücadele veya vatandaşlarını rahatlatma amaçlı resmi girişimleri sessizce önemsizleştirilerek, resmi iletişim etkisiz hale getirilebilir.

İçerik denetleme politikalarının seçici bir biçimde uygulanması da olası bir operasyon yöntemi. Platformlar, istikrar bozucu içeriklere yönelik denetlemeleri kasıtlı olarak geciktirerek veya görmezden gelerek zararlı yanlış bilgilerin yayılmasına izin verebilir veya bunu teşvik edebilir. Aynı anda da istikrarı, huzuru veya hükümet şeffaflığını destekleyen içerikler belirsiz veya teknik gerekçelerle hızla kaldırılabilir. Bu dengesizlik, hedef ülkedeki psikolojik manipülasyonu ve paniği büyük ölçüde artırabilir.

Ayrıca sosyal medya şirketleri ile operasyonu yürüten devlet arasında doğrudan istihbarat paylaşımı da mümkün. Detaylı analitik veriler aracılığıyla platformlar vatandaşların hassasiyetleri, davranış kalıpları, duygusal tetikleyicileri ve ekonomik güvensizlikleri hakkında gizli bilgiler sağlayabilir. Bu veriler, dezenformasyon kampanyalarının etkinliğini büyük ölçüde artırarak istikrarsızlaştırıcı etkiyi derinleştirebilir.

Elbette gizlilik ve inkâr edilebilirlik bu tür operasyonların vazgeçilmez unsurları. Güçlü devletlerde bulunan ulusal güvenlik veya gizlilik kanunları gibi hukuki çerçeveler, bu faaliyetleri dışarıdan gelecek soruşturma veya müdahalelerden etkili bir şekilde koruyor. İşbirliği yapan platformlar, hükümet baskısı altında, herhangi bir şüpheli eylemi algoritmik ayarlamalara, rutin moderasyon uygulamalarına veya şirket içi politikalara bağlayarak inkâr imkanları sağlayabilir. Bu tür operasyonların gizliliği güvenli iletişim kanalları, minimum belgeleme ve özenle yönetilen aracılar aracılığıyla sağlanıyor ve hedef ülkelerin soruşturma veya adli çalışmalarını büyük ölçüde zorlaştırıyor.

Ancak bu tür gizli işbirliklerinin önemli riskleri de var. Sosyal medya şirketlerindeki iç kaynakların veya operasyonel hataların ifşasına yol açma ihtimali yüksek. Bağımsız siber güvenlik araştırmacıları, araştırmacı gazeteciler veya yabancı istihbarat kurumları, dijital adli inceleme veya veri analitiği ile anormallikleri tespit edebilir ve gizli operasyonları açığa çıkarabilirler. Açığa çıkması durumunda uluslararası tepkiler çok ciddi olabilir; bu, diplomatik izolasyona, yaptırımlara ve şirket itibarlarında büyük zararlara yol açabilir.

Bugün güçlü devletlerin önde gelen sosyal medya şirketleriyle gizli işbirliği yaparak başka bir ülkede büyük çaplı bir banka paniğini tetiklemesi, bu tür bir operasyonun en olası ve tehlikeli biçimlerinden birini oluşturuyor. Böylesi örtülü ortaklıklar, hedeflenen ülkede yıkıcı finansal panik, ekonomik kriz ve kalıcı toplumsal istikrarsızlığa neden olabilir.

Bu saldırının temel stratejisi, bankalardan ani ve kitlesel para çekimlerini tetiklemek amacıyla özenle düzenlenmiş sosyal medya manipülasyonuna dayanıyor. Saldırgan devlet kendi sınırları içerisinde faaliyet gösteren büyük sosyal medya şirketlerinin algoritmalarını gizlice değiştirerek, banka iflası, para birimi değer kaybı veya ekonomik çöküş gibi paniği tetikleyici yanlış bilgileri ve korku uyandıran anlatıları büyütebilir. Eşzamanlı olarak hedef ülkenin resmi makamlarının güvence veren mesajları sosyal medya platformlarında kasıtlı olarak bastırılabilir veya yayılmaları engellenebilir, böylece halkın paniği derinleştirilir.

İçerik denetim politikalarının seçici olarak uygulanması da dezenformasyonun hızla yayılmasına olanak tanıyor. Platformlar, zararlı yanlış bilgilerin kaldırılmasını kasıtlı olarak geciktirirken, istikrarı sağlayıcı gerçek içerikleri belirsiz gerekçelerle engelleyebilir veya hızlıca kaldırabilir. Sosyal medya platformlarından elde edilen hassas analitik verilerin gizlice paylaşılması devlet tarafından organize edilen, merkezi olmayan, küresel çapta dağınık yapıdaki psikolojik ve enformasyonel müdahaleleri daha etkili hale getiriyor.

Saldırgan devlet, operasyonu gerçekleştirmek ve izlerini gizlemek amacıyla küresel çapta yayılmış, merkezi olmayan bir örgütlenme kurabilir. Böyle bir yapı sorumluların belirlenmesini, yakalanmasını ve yargılanmasını hedef ülke açısından neredeyse imkansız hale getirir. Uluslararası yasal farklılıklar, diplomatik karmaşıklıklar ve belirgin bir merkezi liderliğin bulunmaması gibi faktörler, hedef ülkenin karşı önlemler almasını ciddi ölçüde zorlaştırır. Devletin yakalanma riski kabul edilebilir eşiği aşarsa, saldırgan devlet bu yapıyı derhal bağımsız bir terör örgütü ilan ederek üyelerini acımasızca ve alenen cezalandırabilir.

Böyle bir operasyonun sonuçları elbette ağır olur. Hedeflenen ülke, nakit rezervlerinin hızlı tükenmesi, banka iflasları, finans kurumlarına duyulan güvenin çökmesi ve ciddi ölçüde para değer kaybıyla karşılaşır. Bu olaylar hızla toplumsal huzursuzluğa, ekonomik daralmaya ve uzun süreli yapısal ekonomik hasarlara dönüşebilir.

Ancak bu tür bir operasyonun riskleri de büyük. Sosyal medya şirketleri içerisindeki muhbirler veya operasyonel hatalar saldırının ifşa edilmesine yol açabilir. Siber güvenlik uzmanları, bağımsız araştırmacılar veya uluslararası istihbarat işbirlikleri, manipülasyonun izini sürerek saldırgan devletin kimliğine ulaşabilir. Bu durum uluslararası arenada ciddi tepkilere, diplomatik izolasyona ve ağır yaptırımlara neden olabilir.

Sonuç olarak, güçlü devletlerle büyük sosyal medya şirketleri arasındaki gizli ortaklık, günümüz jeopolitiği ve siber savaş açısından gerçekçi bir senaryo. Yeterli teşvikler, koruyucu hukuki çerçeveler ve etkin gizleme stratejileri sayesinde devletler, sosyal medya devlerini kullanarak uluslararası ilişkilerin ve siber güvenliğin dinamiklerini derinden değiştiren yıkıcı operasyonlar yürütebilir.

Bank Run: Covert Social Media Ops

 In today's digitally interconnected world, the prospect of a state clandestinely cooperating with leading social media companies to target another country economically, socially, or politically is not merely speculative—it's highly feasible and increasingly realistic. Such covert partnerships represent one of the most sophisticated forms of contemporary geopolitical manipulation and cyber warfare, raising serious concerns about sovereignty, accountability, and international relations.

A state's ability to orchestrate such an operation rests heavily on its influence and leverage over social media corporations, particularly those based within its jurisdiction. Powerful states frequently enjoy privileged, often unavoidable relationships with major tech firms headquartered within their territories. Under the auspices of national security, counter-terrorism efforts, foreign policy agendas, or economic warfare strategies, a government can clandestinely request or compel a social media giant to assist in operations targeting rival countries.

Operationally, such covert cooperation could manifest in multiple ways. One subtle yet highly effective method would be secretive adjustments to algorithmic behaviors on platforms like Twitter, Facebook, TikTok, or Instagram. Algorithms could be covertly altered to amplify panic-inducing misinformation or harmful narratives, fostering instability and chaos in the targeted nation. Conversely, legitimate governmental efforts to counter misinformation or reassure citizens could be quietly deprioritized, rendering official communications ineffective.

Selective enforcement of content moderation policies also presents a plausible operational pathway. Platforms might covertly permit or even subtly promote harmful misinformation by intentionally delaying or ignoring moderation actions against destabilizing content. At the same time, content promoting stability, calmness, or governmental transparency could be swiftly removed under vague or technical justifications. This imbalance can significantly amplify psychological manipulation and panic within the target country.

Moreover, direct intelligence-sharing between social media companies and the orchestrating state is entirely conceivable. Through detailed analytics, platforms could secretly provide sensitive data about citizens' vulnerabilities, behavioral patterns, emotional triggers, and economic insecurities. Such data would greatly enhance the effectiveness of misinformation campaigns, significantly magnifying the destabilizing impact.

Of course, secrecy and deniability remain critical to these operations. Legal frameworks, such as national security legislation or secrecy acts in powerful states, would effectively shield these activities from external scrutiny or enforcement. The cooperating platforms, facing governmental pressure, could maintain plausible deniability by attributing any suspicious actions to algorithmic adjustments, routine moderation practices, or internal corporate policies. The clandestine nature of such operations would be safeguarded through secure communication channels, minimal documentation, and carefully managed intermediaries, thus complicating investigative or forensic efforts by targeted nations.

However, such clandestine collaborations are not without significant risks. Internal whistleblowers represent the greatest vulnerability, as insiders aware of unethical practices might disclose operations to media or investigative bodies. Additionally, independent cybersecurity researchers, investigative journalists, or foreign intelligence agencies could potentially detect anomalies through digital forensics or data analytics, exposing clandestine operations. If revealed, the geopolitical backlash could be severe, resulting in international condemnation, retaliatory measures, significant damage to corporate reputations, and lasting diplomatic consequences.

Historical precedents, such as the NSA PRISM revelations, Russian digital interference campaigns, or even the Cambridge Analytica scandal, underscore that such clandestine state-corporate cooperation is not merely hypothetical but has occurred and likely continues at various scales worldwide. Thus, while direct collaboration explicitly intended to destabilize another country's economy or social fabric would be exceptionally high-risk, it remains realistically plausible, particularly within contexts of intense geopolitical rivalry or conflict.

In today's digitally interconnected world, one of the most severe threats a state could clandestinely orchestrate through cooperation with leading social media companies is the deliberate induction of a massive bank run in another country. By manipulating social media platforms and exploiting digital channels, an aggressor state could inflict catastrophic financial panic, economic disruption, and lasting societal instability on its target.

The primary strategy would involve carefully orchestrated social media manipulation designed explicitly to induce panic withdrawals from banks, leading directly to a severe financial crisis or bank run. Leveraging powerful social media companies based within their jurisdiction, the aggressor state could clandestinely alter platform algorithms to amplify misinformation or panic-inducing narratives about bank insolvency, currency devaluation, or imminent economic collapse. Simultaneously, these platforms could intentionally deprioritize or subtly obstruct legitimate reassurances from the targeted country's financial authorities and government officials, undermining efforts to calm public fears.

Additionally, selective enforcement of content moderation policies could be deployed to allow the rapid spread of misinformation. Platforms could intentionally delay the removal of alarming false narratives while suppressing authentic communications aimed at stabilizing public confidence. Furthermore, the clandestine provision of sensitive analytical data from social media platforms would empower the decentralized terrorist or proxy groups organized by the aggressor state to tailor highly effective psychological and informational campaigns.

To protect their operation, the aggressor state would likely construct a globally dispersed, decentralized network, involving numerous loosely connected operatives across multiple countries, greatly complicating investigation and attribution. The decentralized structure would provide plausible deniability, creating substantial jurisdictional challenges for targeted nations attempting to identify and prosecute responsible actors. Legal differences, diplomatic complexities, and the absence of clear central leadership would greatly hinder international countermeasures. Should the risk of the state being caught red-handed increase beyond a tolerable threshold, the state would declare this organization a rogue terrorist organization and ruthlessly and publicly persecute its members.

The immediate ramifications would be devastating. The targeted country would experience a rapid depletion of cash reserves, bank insolvencies, a collapse of trust in financial institutions, and severe currency devaluation. These events would likely spiral quickly into social unrest, economic contraction, and lasting structural economic damage.

However, the aggressor state's strategy is not without risk. Internal whistleblowers within social media companies or inadvertent operational mistakes could lead to exposure. Independent cybersecurity researchers, investigative journalists, or international intelligence cooperation could eventually trace the manipulation back to the aggressor state. Exposure would invite severe international backlash, diplomatic isolation, and potentially crippling sanctions.

Historical precedents, such as digital interference and disinformation campaigns observed internationally, demonstrate that such scenarios are not hypothetical. The aggressor state's deliberate use of decentralized global networks, empowered through covert cooperation with major social media firms, highlights an alarming reality in contemporary digital geopolitical warfare.

Thus, while executing such a targeted economic attack remains a high-risk endeavor, its realistic possibility underscores the urgent need for robust cyber defense mechanisms, proactive financial oversight, and international cooperation to quickly detect and neutralize such threats.

In conclusion, the covert partnership between powerful states and major social media platforms to target another nation is a credible scenario within contemporary geopolitics and cyber warfare. Given sufficient incentives, protective legal frameworks, technological sophistication, and effective concealment strategies, states could indeed harness social media giants to execute profoundly disruptive operations, thereby reshaping the dynamics of international relations and cybersecurity profoundly.

13.3.25

7/7: bir dizi çalışması

 7 için, 7 bölümlük bir dizi çalışması.


Sunuş

7, Kronk adında tuhaf ama uluslararası çapta güçlü bir yeraltı dininin uzun zamandır beklenen ikinci peygamberinin beklenmedik biçimde ortaya çıkışını, istemeden yükselişini ve tatsız çöküşünü anlatan, 1990’lar tarzında çekilmiş bir sözde-belgeseldir. Bu hikâyeye paralel olarak, bir aşk ilişkisinin kötüye gidişi de konu edilir.

7, aynı zamanda tutkulu ama kitaplara gömülmüş bir sevgilinin, yoluna çıkan herkese meydan okuyup onları alt eden pervasız bir güç avcısına dönüşen bir kadının hikâyesi olarak da görülebilir.

7, aynı zamanda kendi yarattığı karakterlerin işlerine önce temsilcisini onların arasına yerleştirerek, o işe yaramayınca da doğrudan müdahale ederek burnunu sokan ama böylelikle daha da büyük bir başarısızlığa sürüklenen bir yazarın da hikâyesidir.

 

Notlar

1, 2 ve 3. bölümler görüntü yönetimi açısından aydınlık, renkli, ferah, neşeli; 4 ve 5’te renkler silikleşiyor, ışık loşlaşıyor; 6 ve 7’de karanlık ve kasvet çöküyor.

7 Hakan-Yağmur ilişkisini aşk, seks ve güç eksenlerinde ele alıyor, her eksenin kendine göre bir gelişim eğrisi var ve kademe kademe gidiyorlar. Güç ekseninde dengeler bozulunca (Hakan İkinci olmayı reddedince ve Yağmur nihayet Hakan’ın karşısında yer almak ve onu ezmek zorunda kalınca) diğer iki eksen de çöküyor ama farklı biçimlerde. Örneğin Hakan Yağmur’a sonuna kadar aşık oysa Yağmur değil, en sonunda hala bir biçimde seviyor ama öldürmeyecek kadar değil. Kürtajdan sonra seks bozuluyor, dolmuş tecavüzünde karanlık ve dramatik bir deneyime dönüşüyor, son sahnede neredeyse hastalıklı bir tutkuyla geri dönüyor.

7’nin ayırt edici özelliklerinden biri, yazarın da kurgunun bir parçası olması. Dolayısıyla bir paradoks üstüne kurulu: bir yandan her şeyin nasıl olacağı, sonun ne olacağı en baştan belli (çünkü yazar bunları yazmış) ama aynı zamanda son dakikaya kadar her şeyin değişmesi mümkün (çünkü yazar karakterlerin taleplerine açık).

Son bölümün sonuna kadar gizli kalacak bir nokta: Hakan’ın arkadaşı olan ve dizide izlediğimiz Cem, Kronk’un önderi olan Birinci, ancak 7’nin yazarı Cem Akaş değil (ona benzese de). Son bölümün sonunda Cem Akaş’la (gerçek Cem Akaş değil Cem Akaş’ı canlandıracak başka bir karakterle) yapılan röportajda bu ortaya çıkacak. O noktaya kadar Yağmur önce Cem’in Birinci olduğunu çözecek, fakat sonra onun aynı zamanda Yazar Cem olduğu sonucuna varacak, oysa değil.

Her bölümde “Zaman Zıplamaları” (ZZ) var, Hakan’ı (ve diğer karakterleri) başka yer ve zamanlarda gösteren kısa parçalar bunlar. Yazar Cem’in Hakan için düşündüğü alternatif kurgular, eskizler olarak düşünebiliriz. Yazarın kurgudaki varlığını ve her şeyin yazılı olduğu halde değişebilir olduğunu vurgulamak için gerekli. Bunlar için ayırt edici bir görsel stil lazım, ana anlatıdan ayrıldığımızı gösterecek.

Kitapta Hakan’ın gördüğü 7 rüya anlatılıyor. Bunlar zaman içinde geriye gidiyor; 7. rüya Hakan’ın rahme düştüğü anın rüyası. Hakan için bu rüyalar birer işaret, sonuna geldiğinde her şeyin yoluna gireceğini düşünüyor, yedi rüya göreceğini de hissediyor. Ancak son rüya beklediği gibi çıkmıyor. Ama gerçekten de sonuna geldiğinde her şey çözümleniyor, onun umduğu gibi çözümlenmese de. Bu rüyalar için de görsel bir dil oluşturulmalı.

İnce Bilekliler, Yazar Cem’in kurguya doğrudan müdahale edebilmek için kullandığı aracılar. Birbirlerine benzeseler iyi olur görünüm giyim vs. olarak. Mor tulumları olabilir belki.

7’nin montajının ayırt edici bir yanı var – sahnelerin “lead-up”ı yok, pat diye başlıyor, pat diye de bitiyor, geçiş diye bir şey yok. Buna dikkat etmek lazım.

7 bir sözde-belgesel. Alışıldık belgesellerden farklı olarak hikayesi anlatılan kişilerin duygu dünyalarına da çok ilgi gösteren bir sunucusu var. Dispatches from Elsewhere’deki gibi değil gerçekten dışarıdan olayların gelişimini sunuyor. Ben bunu Ursula K. LeGuin’e benzeyen bir kadın olarak hayal ettim ama başka bir kadın tipi de olabilir tabii. Sunucu başlangıçta nesnel bir ton tutturmuşken sonlara doğru Hakan’a acımaya başlıyor ama yine de Yağmur’a ve yükselişine hayranlığını gizlemiyor.

Belgesel olarak 7 dünyanın gerçekliğine de bağlanıyor. Dünya liderlerinin Kronk selamı verirkenki görüntüleri, dünyanın çeşitli yerlerindeki 7 görüntüleri, mor vs. karşımıza çıkmalı.

7 tam olarak 1989 sonbaharında başlayıp 1990 yazında bitiyor. Bu dönemde Turgut Özal cumhurbaşkanı, Yıldırım Akbulut başbakan, Almanya’da Helmut Kohl, Amerika’da baba Bush, İngiltere’de Margaret Thatcher var. Nurettin Sözen İstanbul’un belediye başkanı. Beckett ölüyor (22 Aralık 1989). Berlin Duvarı’nın yıkılışı (13 Haziran 1990 ve sonrası). 1990’da önemli olaylar: terör cinayetleri – Muammer Aksoy ve Çetin Emeç. Kara Kitap çıktı. Mandela serbest kaldı. Dizi boyunca bunlara gönderme yapılabilir.

Kitapta Hakan 27, Yağmur 28 yaşında. Dizide Yağmur 35 olabilir.

Hakan, rol yaptığını bilen bir karakter – Yazar Cem’in son bölümün sonunda açıklayacağı gibi, ona verilmiş bir söz sonucu bu rolü almış. Bunu arada ufak mimiklerle gösterebilir – doğrudan kameraya mimik yapmak (“Crashing”) gibi değil de kendi kendine. Mesela Yağmur’la dükkanda ilk karşılaştığında “Hmm, güzel kız vermişler aferin” demek gibi. Bu da yine kurgunun, kurgu olduğu bilgisini içermesi açısından önemli.

7 Hakan’ın hikayesi olarak başlayıp Yağmur’un hikayesi olarak bitiyor. Hakan zıpkın gibi başlayıp silik bir karakter olarak ömrünü sonlandırırken, Yağmur’un şahinleşmesini, hedefe kitlenişini, sürekli yüz değiştirmesini ibretle izliyoruz; o kadar ki sonunda yazarına bile meydan okuyor (ve kazanıyor).

Kronk kitabından alınmış ve Kronk’un doğrudan peygamberiyle konuştuğu bölümleri canlandırmak mümkün olabilir – boş bir sinema salonunda perdede akan dünya hali görüntülerini izleyen, karanlıkta oturan, bizim arkadan karaltı olarak gördüğümüz iki adam konuşuyor.

Sinopsiste parantez içi sayılar, kitaptaki bölüm numaralarına işaret ediyor.


Tamamı için tıklayın.

8.3.25

A R Z

 

  



Büyükdedem Akşemseddin'in (Fatih Sultan Mehmed'in hocası ve Ayasofya'nın manevi sahibi) açtığı Şemsiyyeyi Bayramiyye yolunda rehberliğimin artan sorunlar doğuracağını hissettiğim için Cemiyyeyi Şemsiyyeyi Bayramiyye yoluna dönmüştüm. "ARZ" olarak bilinen ve evrendeki toplam ve bütün "can"ı cemeden bu yola, "can"ı korumak ve yaşatmak isteyen herkesi davet ediyorum. ARZ'ın temellerini hatırlayalım:


Din, Arz dinidir.

 İman Arz’adır.

 İbadet, Arz sevgisidir.

 El İlah’ın yolu yoktur. Yol El İlah’tır.

 Ayasofya, Arz’ın merkezidir.

 Arz’ın merkezine seyahat edin.

 El İlah’a ulaşmanın üç yolu vardır: göz ile, kalp ile, akıl ile.

 Arz’ı görebildiğinizde, El İlah’ı görürsünüz.

 El İlah’ı göremezsiniz.

 Arz’ı ve onun parçası olduğunuzu kalbinizde hissettiğinizde, El İlah’ı hissedersiniz.

 El İlah’ı hissedemezsiniz.

 Arz’ın işleyişini aklınızla idrak ederseniz, El İlah’ı idrak edersiniz.

 El İlah’ı idrak edemezsiniz.

 El İlah’a ulaşmanın tek bir yolu vardır: El İlah, “El İlah yoktur”un içinde mevcuttur. Bunu görecek, hissedecek, idrak edeceksiniz.

 Bunu seveceksiniz. Bunu sevdiğinizde El İlah’ı seveceksiniz. O’nu sevdiğinizdeyse Arz’ı seveceksiniz.

 El İlah’a ulaştığınızda, Arz’a ulaşırsınız.

 Arz, canlı ve cansız tüm varlıkların mevcudiyetini arz eder.

Arz, toplam ve bütün canı cemeder.

 Arz, varlık ve yokluk döngüsüdür.

 Var olacak ve yok olacaksınız. Yok oluşunuzla Arz’a katılacaksınız. Katılışınız yeni varoluşlara dönüşecek.

 Dönüşmek, Arz’ın yoludur.

 Arz, dengedir.

 Arz, hayal edemeyeceğiniz büyüklükte bir dengenin içinde yer alır.

 Hayal edemeyeceğiniz büyüklükte bir denge, Arz’ın içinde yer alır.

 Bu dengelerin içinde her şey birbirine bağlıdır.

 En ufak parçanın en silik gölgesi bile önemlidir.

 İnsan bu dengenin en önemli unsuru değildir.

 İnsan bu dengeden daha önemli hiç değildir.

 Arz, bu dengenin bozulmasına izin vermez, dengeyi bozmaya yeltenenin dengesini bozar.

 Dengeyi gözetmeyen bertaraf olur.

 Arz’dan büyük değilsiniz, kibirlenmeyin.

 El İlah, Hiçlik’in gücüdür.

 Hiçlik esastır, yer ve zamanın ötesindedir. Her şey hiçliğe döner, hiçlik bile.

 Varoluş bir hıçkırıktır. İnsan ömrü boyunca sayısız kere hıçkırır. Sayısız insan vardır. Bir de kedileri düşünün.

 Evren’le kıyaslandığında insan nasıl bir hiçse, Hiçlik’le karşılaştırıldığında Zaman da öyle hiçtir.

 Sabah ibadeti: Yeni bir güne uyandığınız için Arz’a teşekkür edeceksiniz. Yeni günün size ne müjdeler getireceğini soracaksınız.

 Akşam ibadeti: Günün getirdiği müjdeleri sayacak ve Arz’a teşekkür edeceksiniz. Sayacak müjdeniz yoksa gece uyuyacağınız ve rüya göreceğiniz için Arz’a teşekkür edeceksiniz.

 Yıllık ibadet: Gündönümlerinde ve ekinokslarda Arz’a teşekkür edeceksiniz. Bir gün bunlar olmayacak.

 İbadet siz neredeyseniz orada yapılır.

 Her insan, ömründe bir kez de olsa Ayasofya’yı ziyaret etmeli, sevgisinden yudumlamalı, merkezi içinde hissetmelidir.

 “Nasılsın?” “Şükür.” “Nasılsın?” “Arz’a şükür.”

 Az yiyeceksiniz, az tüketeceksiniz, israf etmeyeceksiniz.

 Eski, güzeldir.

 Cennet yoktur. Cennet Arz’dır.

 Cehennem yoktur. Cehennem Arz’dır.

 El İlah hiçlik ve varlığın tümüdür. Onun dışında değildir. Onun içinde değildir. Odur.

 Kendinizle Arz arasında seçim yapmanız gerektiğinde Arz’ı seçeceksiniz.

 İki Arz vardır: Evimiz olan Arz, evimizin olduğu Arz.

Arz'ın yolunda cem olunacaksınız. 

Yolunuz eviniz olacak.