16.10.23

2020’lerde yayıncılık ve kültür mirası

amerika'daki yayıncılığa baktığımda, 80'lerde bile büyük yayınevlerinin iyi edebiyat yayıncılığını hala önemli bir şey olarak gördüğünü, editörlük süreçlerine ciddi zaman ve kaynak ayırdıklarını hatırlıyorum. 90'larla birlikte (belki amazon'un da etkisiyle) yayıncılığın çehresi değişmeye başladı, büyük yayınevleri iyi edebiyattan uzaklaştı, satan kitaba daha fazla ağırlık vermeye, editörlük çalışmasını da savsaklamaya başladı. 2000’lerde amerika’da yayımlanmış kitaplarda ciddi gramer hataları ve dizgi yanlışları bulur oldum; 80’lerde neredeyse hiç olmayan bir şeydi bu. bugün artık iyi edebiyat, amerika’da üniversite yayınlarında, kar amacı gütmeyen kuruluşlarda ve bağımsız küçük yayınevlerinde bulunuyor, büyük yayınevleri numunelik birkaç kitap çıkarmakla yetiniyor.

Bu ticarileşme süreci son on yıldır bizde de yaşanmaya başladı. Sayısı hızla artan küçük yayınevleri, iyi edebiyatın kaleleri haline geliyor, yetenekli yeni yazarların çoğunun ilk kitabı bu yayınevleri tarafından yayımlanıyor. bu kitapların hala yayımlanabiliyor olması kuşkusuz çok iyi bir şey, ama büyük yayınevlerinin dağıtım ve tanıtım gücüne sahip olmamaları, büyük kısmının piyasa koşullarına yenilip kısa ömürlü girişimler olarak pistten çıkmaları gibi etmenler nedeniyle kitaplar ortada kalıyor, yayınevinden yayınevine savruluyor, önemli bir kısmı da unutuluyor. diğer yandan okurun iyi edebiyata erişimi kısıtlanıyor, okur kitlesinin büyük kısmı çok satan vasat kitaplarla sınırlı bir okuma deneyimine ve beğenisine mahkum oluyor.

Bu gidişin yönünü değiştirmek mümkün mü bilmiyorum, ama büyük yayınevlerinin yalnızca birer ticari işletme olmadıklarını, geleceğin “kültür mirası”nı üretme merkezleri olduklarını ve bu anlamda kamusal bir görev de üstlendiklerini hatırlamasının herkes için faydalı olduğunu düşünüyorum.