30.5.14

"turcoscepticism" - türkiye'den şüphe duymak


avrupa'daki seçimlerde, ağırlıklı olarak "birleşik avrupa" fikrinden memnun olmayanlar sandığa gitti ve oy oranlarını önemli ölçüde yükseltti; "euroscepticism" bugün her zamankinden daha güçlü. "birleşik türkiye" bizde geçen yıla kadar ancak doğuda ya da çok iyi kapatılmış kapılar ardında tartışmaya açılırdı; gezi + 17 aralık + seçimlerden sonra "adem-i merkeziyetçilik" ve prens sabahattin hatırlandı, twitter'da bile federasyonlar oluşturulmaya, bayraklar belirlenmeye başladı, edirne'den ardahan'a. "devleti ve milletiyle bölünmez bir bütün" oluşunu tartışmayı bile yasaklamış bir ülke için elbette önemli adımlar bunlar. tartışmak iyidir sonuçta. (konunun genel bir özeti için bkz: http://blog.milliyet.com.tr/turkiye-nin-federasyona-donusturme-fikrinin-kisa-tarihi/Blog/?BlogNo=76773)

bizde "aşırı sağ"ın kendisi değilse de "aşırı sağcılık tavrı" (yani kendine benzemeyeni ülkeden kovma güdüsü), iki şekilde tezahür edegeldi: "irtica" ya da "şeriat" korkusu ve kürt düşmanlığı. bu tavır, avrupa'dakinden farklı olarak, siyasi yelpazenin her tarafından taraftar devşirmeyi başardı hep. liberaller de, solcular da bu tavrı yaygın olarak sergiledi, hala da sergiliyor. bu korku ve düşmanlığın nesnesi olanlar ("şeriatçılar" ve kürtler) mesela suudi arabistan'a, iran'a ya da ortadoğu'nun başka bölgelerine göç etmeye davet edildi, tıpkı göçmenlere avrupa'da yapıldığı gibi. tabii "şeriatçılar" ve kürtler göçmen olmadığı ve "geldikleri yere gidemeyecekleri" için, bizdeki aşırı sağcılık tavrı, silah ve politika zoruyla sindirme sonucunu doğurdu. (neyse ki akp dönemi, ilk grubu öcüler arasından büyük ölçüde çıkardı - cumhuriyet'in ilk sayfasında "irtica" sözcüğünün kullanım sıklığının yıllar içinde nasıl bir düşüş gösterdiğine bakmak bile yeterli.)

işin ironisi de burada: "türkiye şüpheciliği"nin kaynağı, avrupa örneğinin aksine bu "aşırı sağ tavır" değil, söz konusu tavırdan ve onun metazori bütünlükçülüğünden illallah diyenler.

öte yandan türkiye'deki "aşırı sağ tavır", avrupa'daki aşırı sağa yakın bir kitle desteğine sahip. bu tavır türkiye'de, avrupa'daki başarısını yakalayamıyorsa, bu biraz chp'nin ve mhp'nin düşük performansı sayesinde oluyor aslında. chp kendi kürt politikasını değiştirmeyi düşünse de değiştiremiyor, çünkü seçmen kitlesi "kürt" lafını duyduğunda ajite oluyor. değiştirse, bu kitlenin bir kısmı mhp'ye kayacak olasılıkla. o yüzden ne yeni bir açılım getirebiliyor, ne de seçmenin istediği kadar güçlü bir "kürt kimliğini reddetme politikası" izleyebiliyor. mhp'yse kürtlerin varoluşuna karşı olmasına karşı, ama vokalleri yeterince güçlü değil; bu da muhtemelen bahçeli'nin liderliğiyle ilintili. dolayısıyla "aşırı sağ tavır", kitlelerde bulduğu desteği siyasi partiler aracılığıyla temsiliyete tam dökemiyor. (her şerde bir hayır vardır belki de.)

bu nasıl bir türkiye resmi öyleyse? organ nakli sonrasında, vücut nakledilen organa karşı antikor üretmesin, organı reddetmesin diye baskılayıcı ilaçlar verilir ya, bizde organ nakli yok, vücut kendi organlarına karşı sürekli antikor üretiyor ve bunları ilaçlarla baskılamaya çalışıyoruz.

tc dediğimiz, bir ilaç rejimi aslında.

29.5.14

yaratıcı düşünme


Yabani buğday başaklarına bakıp "ben bundan ekmek diye birşey yapacağım" diyen yaratıklarız! Silkinip kendimize gelelim - Hayat Bilgisi'nde yaratıcı düşünme dersleri başlıyor:


Yaratıcılık, yeni ve yararlı fikirler üretme becerisidir, herşeyden önce de bir "işletim sistemi"dir, nasıl düşündüğünüzle ilgilidir. Bilim, sanat, iş dünyası ve günlük yaşamda yaratıcı düşünme; eleştirel düşünme ve mantıksal düşünme kadar önemlidir. Bu üç düşünme biçimini bir arada ve yerli yerinde kullanma becerisi, öğrenilebilir bir beceridir. Bu beş günlük yoğunlaştırılmış atölye tam da bunu yapıyor.

"MPKY"yi (Metafor-Parça Kütüphanesi Yönetimi) temel alan bu derste kazanılacak beceriler şunlar:
nasıl düşündüğünü fark etme becerisi
özgün düşünce önündeki engelleri görme ve aşma becerisi
farklı görme becerisi
bağlantı ve benzerlik kurma becerisi
ayrıştırma ve farklılaştırma becerisi
problem çözme becerisi
problem görme ve fırsata dönüştürme becerisi

Herkesin yaratıcılığı farklıdır, çünkü herkes farklı bir "metafor ve parçacık kütüphanesi"ne sahiptir; yaratıcı çözümlerse bu kütüphanenin etkin bir biçimde kullanılmasıyla ortaya çıkar. Özgün fikir, aslında özgün bağlantı, özgün benzetme, özgün bileşim, özgün farklılık demektir. Özgün fikirler,"Neden böyle?" ve "Böyle olmasa başka nasıl olabilir?" sorularından doğar. Bu iki soruyu bütün ve parçaları için ayrı ayrı sormayı öğrenmek gerekir. Ardından, kütüphanenizin izin verdiği ölçüde geniş bir yelpazede seçenekleri değerlendirmeye sıra gelir. Bu kütüphane yalnızca bilgiden ibaret değildir, his, içgörü, estetik, empati ve deneyimi de kapsar. Yeni fikirler ürettikten sonra bunları değerlendirmeyi ve aralarından seçim yapmayı öğrenmek de yaratıcı sürecin bütünleyici parçalarıdır.

Pratik ağırlıklı bu derste, yaratıcılığın bireysel ve grup halindeki uygulamaları geniş olarak kullanılıyor ve katılımcıların, öğrenilenleri hemen uygulamaya koyabilmeleri hedefleniyor. Yaratıcılığı uygulamaya dökmeye yönelik ders içi projelerle katılımcılar kendi kapasitelerini geliştirmekle kalmıyor, başkalarının yaratıcılığını desteklemeyi ve onlardan öğrenmeyi de öğreniyor.

27.5.14

sendika



türkiye istatistik kurumu'nun istihdam verileri yukarıdaki tabloda görülüyor. buna göre ülkede yaklaşık 25 milyon kişi çalışıyor (15 yaş ve üstü), yüzde 23,6'sı tarımda, %19,4'ü sanayide, %7'si inşaat sektöründe, %50'siyse hizmet sektöründe istihdam ediliyor. sendikalı işçi sayısı ise yalnızca 1 milyon (sendikaların tam listesi de aşağıda). çok sayıda sendika olmasına karşın sendikalaşma oranı çok düşük.

neoliberalizmin evrensel norm olarak sunulduğu günümüzde, emeği korumayı hedefleyen eşitlikçi ve sosyal adaletçi politikaların önceliği sendika yapısını sil baştan düşünmek olmalı. yüzde ellisi hizmette çalışan bir işgücünün örgütlenme ihtiyaçlarıyla, %50'si imalatta (fabrikalarda) çalışan bir işgücünün ihtiyaçları elbette farklı olacak. türkiye'de 12 eylül'den önce de sahtekar sendikalar vardı (saptanmaları çok kolaydı çünkü başkanları mercedes'le gezerdi) ama bugünkü kadar hem elleri kolları bağlı hem de yozlaşmış değillerdi. özal'la birlikte türkiye, uluslararası alanda rekabetçiliğini uzun süre ucuz işgücü üzerinden sağlamaya çalıştı, bunun da temel unsuru işgücünü sendikasızlaştırmaktı. sonra tabii çin çıktı ortaya; artık türkiye'nin yalnızca ucuz işgücüyle peynir gemisini yürütmesi imkansız. bu da üretilen mal ve hizmetlerde, özellikle de ihraç edilenlerde katma değerin artırılması, yeni ürünlerin geliştirilmesi, yeni pazarların yaratılması, "erken gelen avantajı"nın daha iyi kullanılması gibi başka faktörlerin hesaba katılmasını gerektiriyor. uluslararası sistemdeyse "fair trade" benzeri bir "fair employment" kıstasının yerleştirilmesi ve bu maliyetlerin bir kısmının tüketiciyle paylaşılmasının sağlanması düşünülebilir.

sonuçta tartışılması gereken çok temel bir sürü şey var ve çözüm ancak bütüncül bir bakış açısıyla mümkün, yani sistemin bir yanını onardığınızı sanırken öbür yanını bozarsanız sistem yine göçer. ama "müşteri memnuniyeti" paradigmasının yerini "çalışan memnuniyeti"ni aldığı şu dönemde, "işçi hakları"nı işverenlerin insafına ve ceo'ların "liderlik vasıfları"na bırakmaktan daha iyisini yapmak zorundayız. kitlesel bir sol partinin en vurgulu platformlarından biri olmalı bu.

TÜRK-İŞ'E BAĞLI SENDİKALAR
Basın-İş Sendikası
BASS Sendikası
Türkiye Belediye İş Sendikası
Türkiye Çimse-İş Sendikası
Demiryol-İş Sendikası
Türkiye Denizciler Sendikası
Deri-İş Sendikası
Dokgemi-İş Sendikası
Türkiye Gazeteciler Sendikası
Türkiye Haber-İş
Türk Harb-İş Sendikası
Hava-İş Sendikası
Türk Koop-İş Sendikası
Kristal-İş Sendikası
Liman-İş Sendikası
Genel Maden-İş Sendikası
Türkiye Maden-İş Sendikası
Türk Metal Sendikası
Orman-İş Sendikası
Petrol-İş Sendikası
Sağlık-İş Sendikası
Selüloz-İş Sendikası
Şeker-İş Sendikası
Tarım-İş Sendikası
Tekgıda-İş Sendikası
Teksif Sendikası
Tes-İş Sendikası
Tezkoop-İş Sendikası
TOLEYİS Sendikası
TÜMTİS Sendikası
Türkiye Yol-İş Sendikası
Türksen Federasyonu
Hür-İş

DİSK'E BAĞLI SENDİKALAR
Öğrenci Gençlik Sendikası
Ağaç İşçileri Sendikası
Türkiye Devrimci Banka ve Sigorta İşleri Sendikası
Türkiye Basın İşçileri Sendikası
Birleşik Metal İş Sendikası
Cam Seramik İş Sendikası
Türkiye Deri San. İşçileri Sendikası
Türkiye Devrimci Maden Arama ve İşleme İşçileri Sendikası
Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası
Devrimci Yapı İşçileri Sendikası
Tüm Emekliler Sendikası
Türkiye Genel Hizmetler İşçileri Sendikası
Türkiye Lastik İşçileri Sendikası
Liman Tersane Gemi Yapım Onarım İşçileri sendikası
Medya İletişim İşçileri Sendikası
Nakliye İşçileri Sendikası
Türkiye Otel, Lokanta ve Eğlence Yerleri İşçileri Sendikası
Sinema Emekçileri Sendikası
Türkiye Sosyal Sigortalar İşçileri Sendikası
Türkiye Elektrik Su ve Gaz İşçileri Sendikası
Tekstil İşçileri Sendikası
Türkiye Tarım İşçileri Sendikası
Türkiye Tüm Kağıt Selüloz İşçileri Sendikası
Türkiye Posta, Telgraf, Telefon, Radyo ve Televizyon İşçileri Sendikası
Türkiye Yeraltı Devrimci Maden İşçileri Sendikası

HAK-İŞ'E BAĞLI SENDİKALAR
Öz Gıda İş Sendikası
Hizmet-İş Sendikası
Öz İplik-İş Sendikası
Çelik-İş Sendikası
Öz Ağaç-İş Sendikası
Tarım Orman İş Sendikası
Kıbrıs Türk Kamu Görevlileri Sendikası
Özel Hizmet Çalışanları Sendikası (ÖZ-İŞ)
Öz Orman İş Sendikası
Oleyis Sendikası
Öz Büro İş Sendikası
Birlik Orman İş Sendikası

MEMUR SENDİKALARI
BASK'A BAĞLI SENDİKALAR
Bağımsız Ulaştırma Hizmetleri Kamu Görevlileri Sendikası
Bağımsız Haberleşme ve Basın-Yayın Hizmet Kolu Kamu Görevlileri Sendikası
Bağımsız Sağlık ve Sosyal Hizmetler Kamu Görevlileri Sendikası
Bağımsız Yapı ve İmar Çalışanları Sendikası
Bağımsız Diyanet Ve Vakıf Çalışanları Sendikası
Bağımsız Yerel Yönetim Hizmetleri Çalışanları Sendikası
Bağımsız Kültür ve Sanat Çalışanları Sendikası
Bağımsız Tarım Orman Ve Çevre Sendikası
Bağımsız Enerji, Sanayi ve Madencilik Hizmet Kolu Kamu Görevlileri Sendikası
Bağımsız Eğitimciler Sendikası
Bağımsız Büro Çalışanları Sendikası

BİRLEŞİK KAMU-İŞ'E BAĞLI SENDİKALAR
Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası
Yerel Yönetim Hizmet Kolu Kamu İşgörenleri Sendikası
Kültür ve Sanat Hizmet Kolu Kamu İşgörenleri Sendikası
Tarım Orman-İş Sendikası
Ulaştırma Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası
Birleşik Büro Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası
Genel Sağlık ve Sosyal Hizmet Kolu Kamu Çalışanları Sendikası

HAKSEN'E BAĞLI SENDİKALAR
Büro Haksen
Eğitim Haksen
Sağlık Haksen
TOÇ Haksen
Udem Haksen
Haber Haksen
Yerel Haksen
İmar Haksen
Enerji Haksen
Kültür Haksen

KESK´E BAĞLI SENDİKALAR
Büro Emekçileri Sendikası
Birleşik Taşımacılık Sendikası
Diyanet ve Vakıf Emekçileri Sendikası
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası
Enerji Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası
Basın Yayın ve İletişim Emekçileri Sendikası
Kültür ve Sanat Emekçileri Sendikası
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Tarım, Orman ve Hayvancılık Hizmetleri Kolu Kamu Çalışanları Sendikası
Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası
Yol, Yapı, Altyapı, Tapu ve Kadastro Emekçileri Sendikası

MEMUR-SEN'E BAĞLI SENDİKALAR
Bayındır, İnşaat ve Köy Hizmetleri Çalışanları Sendikası
Eğitimciler Birliği Sendikası
Türkiye Diyanet ve Vakıf Görevlileri Sendikası
Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası
Belediye ve Özel İdare Çalışanları Sendikası
Büro Memurları Sendikası
Tarım Orman Çalışanları Birliği Sendikası
Birlik Haberleşme ve İletişim Çalışanları Sendikası
Enerji, Sanayi ve Madencilik Hizmetleri Çalışanları Birliği Sendikası
Ulaştırma Çalışanları Memur Sendikası
Kültür Memurları Sendikası

TÜRKİYE KAMU-SEN'E BAĞLI SENDİKALAR
Türkiye Eğitim ve Öğretim Bilim Kültür Hizmet Kolu Kamu Çalışanları Sendikası
Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmetler Hizmet Kolu Kamu Çalışanları Sendikası
Türkiye Büro, Bankacılık ve Sigortacılık Hizmet Kolu Kamu Çalışanları Sendikası
Türkiye Diyanet ve Vakıf Hizmetleri Kolu Kamu Görevlileri Sendikası
Türkiye Haberleşme, Kağıt ve Basın-Yayın Hizmet Kolu Kamu Çalışanları Sendikası
Türkiye Tarım-Orman ve Gıda Hizmet Kolu Kamu Çalışanları Sendikası
Türkiye İmar ve İnşa Hizmetleri Kamu Görevlileri Sendikası
Türkiye Ulaştırma Hizmet Kolu Kamu Görevlileri Sendikası
Türkiye Enerji Sanayi ve Madencilik Hizmet Kolu Kamu Çalışanları Sendikası
Türkiye Yerel Yönetim Hizmetleri Kolu Kamu Görevlileri Sendikası
Türkiye Kültür ve Sanat Hizmetleri Kamu Görevlileri Sendikası

HÜRRİYETÇİ KAMU-SEN'E BAĞLI SENDİKALAR
Hürriyetçi Büro Hizmetleri Sendikası
Hürriyetçi Öğretim Bilimleri Hizmetleri Sendikası
Hürriyetçi Sağlık ve Sosyal Hizmetleri Sendikası
Hürriyetçi Tarım Orman Hizmetleri Sendikası
Hürriyetçi Ulaştırma Hizmetleri Sendikası
Hürriyetçi Basın, Yayın ve İletişim Hizmetleri Sendikası

ANADOLU KAMU-SEN'E BAĞLI SENDİKALAR
Anadolu Sağlık Hizmetleri Sendikası
Anadolu Haber Basın-Yayın Hizmetleri Sendikası
Anadolu Ulaştırma Hizmetleri Sendikası

BAĞIMSIZ SENDİKALAR
Birlik Gıda Tarım Orman Çalışanları Sendikası
Diyanet ve Vakıf Çalışanları Sendikası
Ata Eğitim ve Bilim Çalışanları Sendikası
Bilinçli ve Gelişimci Eğitim Çalışanları Sendikası
Tüm Eğitimciler ve Eğitim Müfettişleri Sendikası
Öğretmenler Eğitim Öğretim ve Bilim Çalışanları Sendikası
Özgür Eğitim ve Bilim Çalışanları Sendikası
Tüm Büro Çalışanları Sendikası
Türkiye Taşıma İşçileri Sendikası
Katılımcı Büro Çalışanları Sendikası
Üniversite Çalışanları Sendikası


23.5.14

kesintisiz


bitmiyor. arjantin bardaktan balgam içer gibi, kesilmiyor.

okmeydanı, 22 mayıs 2014.












20.5.14

hayatımın kitabı




g yayın grubu’ndan yeni bir yayıncılık çalışması:

Hayatımın Kitabı.

Yaşanan hayatların kitaplaşma zamanı geldi.
Uzman bir yazar-yayıncı ekibinin yardımıyla.

Aile büyüklerinizin, anne-babanızın hayatları ilginç gelmemiş midir size de? Büyükbabanızın, anneannenizin bir kitabı olsa, siz de, çocuklarınız ve hatta torunlarınız da okuyabilse çok güzel olmaz mı? Onlara böyle bir kitap hediye edebilseniz, onlar da çok mutlu olmaz mı?
ANNENİZİN HİKAYESİ. Anneniz hayatını, tutkularını, fedakarlıklarını anlatsa.
BABANIZIN HİKAYESİ. Babanız size korkmadan nasıl atlanacağını öğrettiği günleri kitaba dökse.
EVLİLİĞİNİZİN HİKAYESİ. Bir kitabı hak etmiyor mu aşkınız? Yaşadığınız yılları, en güzel yıllar yapan?
EV ARKADAŞINIZIN HİKAYESİ. Kedi, köpek, kuş, sincap, belki timsah - gerçek bir dost, bir kitaptan azını hak eder mi?
GEZİNİZİN HİKAYESİ. Ne gezmiştiniz, ne eğlenmiştiniz, ne güzel yerler görüp, ne nefis şeyler yemiştiniz. Hepsi, bir kitaba girmek içindi.
SINIFINIZIN HİKAYESİ. Çok matraktınız, çok şamataydınız. Aradan yıllar geçti, Anılarınız hala taze; kitaplaşmayı sabırsızlıkla bekliyorlar.
TAKIMINIZIN HİKAYESİ. Yenilmez armada sizdiniz. Karşınızda kimse duramazdı. Şimdi eskisi kadar hızlı değilsiniz belki, ama anlatacak çok şeyiniz var.
ŞİRKETİNİZİN HİKAYESİ. Bir düşle başlamıştınız. Yıllar geçti, düş büyüdü, gerçekleri de büyüttü. Bir kitap olacak kadar.
ARABANIZIN HİKAYESİ. Dili olsa da anlatsa birlikte neler yaşadığınızı. Ya da siz anlatsanız.

Hayatımın Kitabı

18.5.14

kesişim kümesi


bu söyleyeceklerim birçok kişinin hoşuna gitmeyecek sanırım...

"türk toplumu akp'li olanlar ve olmayanlar şeklinde ayrışıyor artık" ya da "seküler koalisyon güçlenmeli" gibi laflar uçuşuyor havada bir zamandır; akp hükümetiyle mücadele edilmesi gerektiğini düşünenlerin (ben de onlardan biriyim) bir kısmı, "biz ve onlar" söyleminin kaçınılmazlığını varsayıyor ve safları sıklaştırmanın tek strateji olduğunu düşünüyor. hiç katılmıyorum buna; hem başarı şansı olmadığını, hem de yanlış bir sosyolojiye dayandığını düşünüyorum.

iki yanlışlık söz konusu bence: 1-bu yaklaşım, akp'ye oy verenlerle vermeyenlerin neredeyse doğaları itibariyle farklı türden insanlar olduğunu varsayıyor ("seküler eğitimden geçenlerin özgür düşünce biçimiyle biat etmeye dayanan eğitimden geçenlerin sorgulamaz düşünce biçimi" gibi ayırımlar yapılıyor); 2-son bir yıldır olup bitenden sonra, akp hükümetinin türkiye'ye sağladığı sosyolojik normalleşme kazanımı hakkında bugün konuşmak tabii ki çok zor, çünkü akp hakkında söylenecek en ufak bir olumlu şeye pek çok kişinin tahammülü yok (aslında benim de yok), ama muhafazakar müslümanların bugün akp yılanına sımsıkı sarılmasının en önemli nedeni bu sosyolojik normalleşme, yani türkiye'nin çoğunluğunu (ya da en büyük grubunu) oluşturan muhafazakar müslümanların toplumsal ve siyasal planda kendilerini çoğunluk gibi hissedebilmesi. bu normalleşmenin yok sayılmaması, geriye götürülmemesi lazım bence. (bunu kendim için istiyor değilim - bana kalsa norveç'e filan doğru gitmeli ülke, ben öyle bir ülkede daha rahat hissederim kendimi; ama türkiye için önce bunu istemek lazım diye düşünüyorum bu aşamada, norveç daha sonra düşünülebilir.)

dolayısıyla türkiye için ileriye giden yol, "seküler koalisyon"u güçlendirip "akp'liler"in karşısına dikmeye çalışmak değil; akp'ye oy verenlerle akp'nin ayrışabilmesinin sağlanması. bu ne demek? akp'ye oy verenler, seküler koalisyondan daha az vicdanlı, insani duyguları daha az, daha namussuz, daha kör vs değil. siyasal anlamda tepkileri, refleksleri ile mesela chp'lilerinkiler arasında biçim olarak bir fark yok pek, neye tepki gösterdikleri farklı olsa da. akp makinesinin gerçekte nasıl bir şer üretgecine dönüştüğünü akp tabanına anlatabilecek ama aynı zamanda sözünü ettiğim sosyolojik kazanımı koruyabilecek, akp dışında muteber bir siyasal aktör, en güçlü seküler koalisyondan daha yararlı olur türkiye'ye. ben uzunca bir süre, akp içinde, liderliğin sultasından ayrışacak ve yapılanlara itiraz ederek başka bir muhafazakarlığın mümkün olduğunu söyleyecek bir oluşumun ortaya çıkabileceğini düşünüyordum; artık düşünmüyorum. akp'yi bir zaman sonra öylece gömeceğiz ülke olarak, ama onun yerini alacak, tüm güçleri bünyesinde toplamaya, bütün toplumu ve organlarını kontrol etmeye çalışmayacak, kendisinden olmayanları şeytanlaştırmayacak ve adaletsizlikle, yolsuzlukla, hırsızlıkla savaşmayı namusu sayacak bir muhafazakar parti türkiye'ye lazım. en az gerçek ve kitlesel bir sol partinin lazım olduğu kadar lazım.

akp tabanını oluşturmayanların, gidişatla ilgili hiçbir şey yapamayacağı anlamına gelmiyor bu, söylediklerimin öyle okunmasını istemem. ama burada yapılacak şey, "akp'ye oy vermiş olanlar bize vermesin" kabulünden yola çıkmamalı. türkiye demokrasisinin sağlığı (tüm demokrasilerde olduğu gibi) kesişim kümelerinin sayısı ve büyüklüğüyle doğrudan ilintili.

16.5.14

tarihi bilmek, tarihe yenilmemek


soma katliamı, iki tarihsel perspektifin gündeme gelmesini de sağladı: birincisi "türk devleti bunu hep yapageldi; ermenilere, kürtlere vaktiyle yapılanları görmeyenlerin şimdi konuşmaya hakkı yok," diyenler, ikincisiyse "kapitalizm dediğiniz zaten böyle vahşi birşeydir; sınıf politikalarının yok oluşuna ses çıkarmamış olanların şimdi konuşmaya hakkı yok," diyenler. ikisinin de haklı olduğu yönler var elbette, ama son tahlilde bu iki itiraz, erdoğan'ın "1863'te ingiltere'de maden faciası oldu" demesiyle aynı mantıksal kategoride yer alıyor ve aynı güçsüzleştiricilik işlevini taşıyor. "türk devletinin 400 yıllık geleneğiyle savaşmadan mücadele olmaz" dediğinizde, "kapitalizmin 300 yıllık tarihiyle yüzleşmeden mücadele olmaz" dediğinizde, doğru bir tarihselliğe dikkat çekmiş oluyorsunuz, ama hiçbir etkili mücadele verilmemesini de sağlamış oluyorsunuz. mücadele bu tarihselliği bilmeli, ama hedeflerini sıraya koymasını, stratejik davranmasını da bilmeli. bugünün özgül koşullarıyla mücadele etmenin önüne, tarihi bir "önceden belirleyici" engel, bir tür kader olarak çıkaramazsınız. bu mücadele, sizin önceliklerinize göre, sizin gulyabanilerinize saldırarak verilmiyor olabilir, ama bu sizin probleminiz, mücadelenin değil.

11.5.14

kültürünü konuştur - polonya



Birçok ülkenin yaşam ve kültürüne dair çarpıcı bir bilgi kaynağı olan Kültürünü Konuştur (Speak The Culture) kitap serisinin Polonya için hazırlanan versiyonu, Türkçe olarak okuyucularla buluştu. Türkiye-Polonya ilişkilerinin 600. yıldönümü adına Cem Akaş tarafından Türkçeye çevrilen ve geniş kitaplık (g yayın grubu) tarafından yayımlanan kitap, Polonya kültürüne dair bu kadar kapsamlı bir içeriğe sahip ilk Türkçe yayım olma özelliğini taşıyor.

Kitap, Polonya’ya dair oldukça öz ve nitelikli bir tanıtım rehberi olarak, gezginler, iş adamları ve sanat severler için ideal bir kaynak; çünkü kitabın en önemli özelliği, içeriğinin yabancılar için diğer yabancılar tarafından yazılmış olması.

Polonya-Türkiye diplomatik ilişkilerinin 600. yıldönümü etkinlikleri için düzenlenen kültür programına, daha güçlü bir başlangıç yapabilmek adına 2013 yılında hazırlanan kitabın Türkçesi, 2014 yılının başında okuyucularla buluştu. Polonya’daki sanatçıları etkilemiş kültürel ve sosyal koşulları kapsamı içine alan kitap, 2014 yılı boyunca Türkiye’de sergilenecek Polonya sanat eserlerinin ardında yatan motivasyonları anlamanın ötesinde, Polonyalıların anlayışı üzerinde ilerleme imkanı da sunuyor.

Yaşam tarzı, sanat, mimari, edebiyat, politika, film ve mutfak kültürü hakkında gelişmiş bir rehber olan Kültürünü Konuştur (Speak The Culture) Polonya, Kieślowski’den Chopin’e yaratıcı ve kültürel kişilikleri yakından tanımamızı sağlarken, bir yandan da günlük yaşama dair pratik detayları yakalama şansı veriyor.

Kültürünü Konuştur Polonya, ülkenin kültürel alt yapısını anlatarak başlıyor: tarih, dil ve kimlik. Ardından Rönesans şairi Mikolaj Rej’den tutun da Roman Polanski’nin çağdaş filmlerine kadar uzanan sanatsal kazanımlara yer veriyor. Sanat, mimari, felsefe, müzik, edebiyat, tiyatro ve sinemadaki önemli isimler, kısa, öz ve canlı bir üslupla ortaya konuyor.

8.5.14

bir heisenberg kapanı







kitap bir nedir? bir heisenberg kapanı: siz kitabı okursunuz, ama kitap da sizi okur ve her okuma, kitabı biraz değiştirir.








.

6.5.14

%90 özelleştirme, %10 güzelleştirme


1980 darbesinden sonra, halkçı parti seçimlere necdet calp başkanlığında girmişti; özal'la canlı yayında giriştiği "köprüyü sattırmam" tartışması, yaşı müsait olanların hala hatırladığı çıkışlardan biridir. bir askeri rejim sırasında parti liderlerinin seçim öncesi bir masa etrafında toplanıp programlarını tartışmaları ("silah zoruyla nezaket" kurallarına uyarak da olsa) ve bunun televizyondan canlı yayınlanmış olması, bugün demokrasi kültürü olarak geldiğimiz yeri şahane özetliyor tabii, o ayrı; ama şu özelleştirme işine bir gün dönüp tekrar bakacak mıyız acaba? ingiltere bir süredir dönüp bakıyor mesela; satılanların kime gittiğini, satıştan sonraki performanslarının ne olduğunu, satılmayanların (mesela bazı demiryolu hatları) daha verimli hale geldiğini masaya koyup nerede hata yaptıklarını tartışıyorlar. biz 2004-2014 arasında 52 milyar dolarlık özelleştirme yapmışız; bunların arasında çimento fabrikaları, yem fabrikaları, metal kapak fabrikaları da var, demir-çelik, doğalgaz, maden, enerji, rafineri, gemicilik, zirai donatım şirketleri de var.
özelleştirmenin iki makul argümanı olabilir bence: 1-şirketlerin verimliliğini artırmak, dolayısıyla ekonomiye ve halka daha fazla yarar sağlamak, 2-devletin çalınabilecek-sömürülebilecek varlıklarını azaltarak hırsızların devleti ele geçirme iştahlarını kapamak. yüzde ondan hesaplarsak bu özelleştirmelerden yaklaşık 5 milyar dolarlık bir "kaynak sapması" olduğu sonucuna varabiliriz. on yılda fena para değil, yılda 500 milyon dolar. birincisinin gerçekleşip gerçekleşmediğini nesnel araştırmalarla belirlemek gerek, ikincisiyse henüz ulaşılmamış bir hedef herhalde. bu da insanı depresyona sokabilir - dibe vurmak için daha ne kadar gitmek lazım ki sonunda yorgan gitsin, kavga bitsin ve "kapış ekonomisi"nden çıkıp işimize bakabilelim?