24.4.15

doğu ekspresinde cinayet



agatha christie'nin ünlü romanı doğu ekspresinde cinayet'i bilirsiniz - vagondaki 12 kişinin hepsi işlemiştir cinayeti (sayının 12 olması da jüri heyetlerinin 12 kişiden oluşmasına gönderme yapar gibidir, yani hem yargılayan, hem yargılanandır katiller).

ermeni meselemiz de biraz böyle aslında. hepimizin -farklı oranlarda olsa da- parmağı var: ittihat ve terakki'nin kadroları ve dolayısıyla osmanlı devleti, osmanlı ordusu, teşkilat-ı mahsusa; o dönemde konuyla ilgili bilgisi ve dahli olduğu aşikar olan alman devleti ve genelkurmayı; bu tehcir ve soykırım harekatının gerçekleşmesini sağlayan ittihat ve terakki üyelerinin milli mücadelede ve daha sonra devlet yönetiminde (mebus, vali, müdür vs olarak) görevlendirilmesi nedeniyle türkiye cumhuriyeti; katliamlara bizzat katılan yerel halk - türkler, kürtler, romanlar; ermenilerin terk ettiği arazilere, köylere, binalara, işyerlerine, maddi birikimlere el koyup bölüşen ve bunlara halen sahip olan devlet, ordu ve sivil halk; bu insanlık suçunun ve akabindeki bölüşümün ortaya çıkmamasının rahatlığını yaşayan ve sorgulama ihtiyacı duymayanlar.

devlette ve sivil halk içinde bu katliama karşı çıkan, ermenileri korumaya çalışan da çoktu öte yandan. bazılarının adlarını biliyoruz: bursa valisi ali osman bey, kütahya valisi faik ali bey, izmir valisi rahmi bey, basra valisi ferit bey gibi. sonrasında, bugüne gelesiye, konunun aydınlığa kavuşabilmesi için büyük bedelleri göze alarak araştırmalar yapanları da anmak gerek. bunların hikayelerinin daha kapsamlı olarak anlatılması da çok önemli.

unutmamak gerekir ki "tehcir", savaş zamanında beklenmedik bir zorunluluktan dolayı bir anda ortaya çıkan geçici bir tedbir değildi. "anadolu'nun türkleştirilmesi" ittihat ve terakki'nin en önemli politikalarından biriydi ve tc tarafından da sürdürüldü. celal bayar, 1913-14 yıllarında 130,000 rumu tehcir ettiklerini anlatır. 1914-15'te osmanlı sınırları içindeki yahudiler ve araplar da (daha küçük sayılarla olsa bile) tehcire maruz bırakıldı. 1923'te 1,250,000 rum, nüfus mübadelesiyle yunanistan'a göç ettirildi. ermeni ve rum malları, 1950'lere dek paylaşıldı.

tehcir ettirilenlerin savaş sonrasında dönmeleri halinde mallarının iade edileceğine dair kanun, milli mücadele döneminde millet meclisi'nde telaşla kaldırıldı, çünkü bazı ermenilerin dönebileceği anlaşılmıştı. bugün de meselenin çok önemli bir boyutunu bu iade açmazı oluşturuyor elbette.

katliama karışan ittihat ve terakkili sınırlı sayıda bazı isimler yargılandı; bazı suçsuzların idam edilmesi, tüm yargılama sürecine kara leke çaldı ve sonuçta yargılananların hepsi milli kahraman oldu - bu da ilk "balyoz" davamızdı denebilir.

cumhuriyet kurulduğunda ittihat ve terakki kadroları, ilk "paralel devlet"imizi oluşturdu. en üsttekiler zaten ülkeye giremiyordu; diğerleri arasından muhalefet etmeye kalkanlar 1926'ya kadar olan süreçte susturuldu, mahkum edildi, öldürüldü; diğerleriyse milli mücadele'de önemli görevler üstlenmişti, cumhuriyet yapılanmasında da önemli mevkilere getirilerek susturuldular ya da susmayı seçtiler. bu sessizlik hem onların, hem devletin, hem de genel anlamda halkın işine geldi.

dolayısıyla bugün "1915'te ne yapıldığını biliyoruz" demenin önemi, 100 yıl önce "başka bir devlet"in işlediği, "bizi bağlamayan" bir insanlık suçunu inkardan vazgeçmenin ötesinde bir önem taşıyor. yüz binlerce insanın yaşamını alt üst etmiş bir felaketin bireysel hikayelerini merak etmek ve dinlemek gerek; bunu bir uluslararası komplo anlatısının soyutluğundan çıkarıp insani gerçekliğini hissetmek gerek. bu kadar kol kırığını saklayacak yen aramaktan kurtulmak, türkiye'nin ve türkiyelilerin önünü açacak; doğu ekspresinin nereye nasıl gideceğini belirleyecek.

22.4.15

let history decide



-Let history decide.
History has already decided. Sizi bekleyecek hali yoktu herhalde.

-Arşivler açılsın, tarihçiler baksın.
Evet, Ermenistan'daki arşivler açılırsa 600 bin Ermeninin aslında öldürülmediği, 1915'ten beri Suriye'de gizli bir vadide yaşadığı ve bir devlet kurulması için Amerika'yla anlaştığı ortaya çıkacak.

-Tehcir kararının soykırım olarak tanımlanabilmesi için resmi kararların arşivlerde bulunması gerekir, ama yok.
Ülkenizde 1,2 milyon kişilik bir nüfustan geriye 60 bin kişi kalmışsa, bu da devletin resmi politikaları sonucunda olmuşsa, bunun adına ne dendiğinin ne önemi olabilir ki? "Soykırım" demedik de "mugalaton" dedik, rahat mı edeceğiz? Ayrıca soykırım yapıp belgesini saklamak nedir, KDV iadesi mi var?

- I. Dünya Savaşı'nın Osmanlı için en korkunç yılında Ermenilerin devlete isyan edip düşmana katılması hoş görülemez. Ayrıca Osmanlı'nın 1915'teki topraklarının (tehcirin yapıldığı bölgeler başta) ne kadar küçüldüğü de bu nüfus hesabı yapılırken göz önüne alınmalıdır.
(Bir defa bunun öncesi var, 1890'lara kadar giden; sonrası da var, diğer etnik gruplar da var.) O dönemde özellikle Rusya'nın desteğiyle Ermeni milliyetçiliğinin yükselişte olduğu, Osmanlı sınırları içinde de silahlı eylemler gerçekleştirdikleri herkesçe biliniyor, bu bir keşif değil. Ama gerillayla savaşmak yerine (kaç bin kişi olduğunu sanıyorsunuz bunların?) bütün Ermeni nüfusuna ve bütün ülke coğrafyasına yönelik bir harekata girişmekten söz ediyoruz. "Onlar da bizi öldürdü" değil bu. Sanırım en nihayetinde vicdani bir konu; "benim devletim yanlış yapmaz" duruşunun belli ki doyumsuz bir vicdani rahatlığı var, "aman benim devletime bir şey olmasın" endişesiyle birleşince tipik olarak şu argümanlar ortaya çıkıyor - savaş vardı; onlar da yaptı; sayı o kadar değil; yaptık ama planlı değildi; soykırım yanlış terim. En katı devletçi (yani devletin parayla çalıştırdığı, resmi tezi desteklesin diye araştırma yaptırdığı) araştırmacılar bile, en az 300 bin sivil Ermeninin (yani gerilla filan değil, sizin gibi kadınlar, sizin çocuğunuz gibi çocuklar, sizin gibi işinde gücünde erkekler de dahil) tehcir politikası sonucunda öldüğünü kabul ediyor. Buyrun, neyi dikkate alarak neyin hesabını yapacaksanız yapın.

-Tabiyetinde olduğun ülkeye ihanet edip düşmanla bir olup askeri arkadan vurursan bütün nüfusunu yerinden de ederler her şeyi de yaparlar. Ülke kendi askerini korumak zorundadır. Kendinizi (ve yurttaşı olduğunuz TR'yi) hakir görüyor olabilirsiniz, ama devlet, ayaklanana karşı önlem alır.
Hukuk 101: Suç bireyseldir, tanımlıdır, cezası da tanımlıdır. Bu mantıkla Işid yüzünden bütün Müslümanların idam edilmesi gerekirdi. Kadınlara tecavüz eden erkekler var diye bütün erkeklerin hadım edilmesi gerekirdi. Aslında bu iyi bir fikir olabilir...

-Kimse bunun ne amaçla 24 nisan'da her sene gündem olduğunu anlamıyor mu? Türk olmak diğerlerine batıyordu tarih boyunca, şimdi Türklere bile batmaya başladı.
"Birileri bu konuyu kullanıyor, öyleyse hiç konuşmayalım." Madem 24 Nisan'da kullanılıyor, bir zahmet 25 Nisan'da konuşalım o zaman. Konuşuyor muyuz? Hayır. Neden? "Bu seneyi de atlattık seneye Allah kerim" diyoruz da ondan. Neden? "İnsanlar öldü" diye değil, "Türklere herkes düşman" diye bakıyoruz meseleye de ondan. Bunun aydınlıkla filan hiç ilgisi yok. İnsanlar kişisel yaşamlarında kedilerini öldürseler yıllarca terapi görmek zorunda kalabiliyor, ama bizim toplum olarak "inkar"dan başka bildiğimiz kullandığımız bir "terapi" yöntemi yok. O yüzden de sanki bunca insanın ölmesi bizi şahsen, kişisel varoluşumuz açısından hiç ilgilendirmeyen bir uluslararası politika meselesiymiş gibi davranabiliyoruz. Kişisel yaşamında kötü kalpli olmadığını bildiğim insanların bu konu açıldığında hemen devlet ağzına geçivermeleri beni dehşete düşürüyor açıkçası. "Türk olmak diğerlerine batıyordu tarih boyunca" - bunu öğretmek için bu devletin ne kadar uğraştığını siz anlamıyor musunuz peki? "İnsanlar öldü"nün karşısına "Türkleri kimse sevmiyor"u dikebilmek ve ardından bunu yapmayanların ihanet ve gaflet içinde olduğunu söyleyebilmek için buz gibi bir "devlet bekası" refleksi gerekiyor. Devletin çıkarlarıyla toplumun çıkarlarının aynı olmayabileceği üzerine bir düşünmek gerekir; bunun "çıkar" meselesi olmayabileceği üzerine düşündükten sonra tabii.

21.4.15

partilerimizin kültürsanatı



seçime az bir zaman kala, vaatlerle dolu seçim bildirgeleri birbiri ardına açıklandı. normal. her parti kendi meşrebine göre bazı konuları öne çıkardı, bazı konuları yuvarlayarak geçiştirdi. o da normal. kültür endüstrisinin bir çalışanı olarak, bu alanda partilerin neler vaat edeceğini merak ediyordum, aşağıda paylaşıyorum. üzülerek söylemem gerekiyor, hdp ve chp'nin kültür-sanat politikaları konusunda neredeyse tamamen ezbere dayalı, sığ bir yaklaşımı var. akp'nin vaatleri arasında tartışılacak pek çok şey var, ama en azından birileri oturmuş, "ne verelim abilerimize ablalarımıza" diye kafa yormuş. muhalefet adına ben utandım.


HDP:
HDP, varlığını kültürün, sanatın ve sanatçının özgürlük mücadelesi içinde tanımlar. Devlet eliyle, resmi tarih ve resmi edebiyat üzerinden üretilen "sanata" ve "kültüre" karşı konumlanan muhalif kültüre özel bir kıymet biçer. Kültür ve sanat insanlarının özerklik ve özgürlük taleplerini olmazsa olmaz bir değer olarak görür ve "amasız", "fakatsız" özgürlük çağrısı yapar.
Türkiye Sanat Meclisi Kültür Bakanlığı bünyesinde oluşturulacak.
"Ziyaret etme", "bakma" ve "gelir kaynağı" olmanın ötesine geçmeyen "kültür siyasetine" karşı, yurttaş-müze ve doğa-tarih-yurttaş ilişkilerini yeniden kurmanın imkânı yaratılacak.
Kültür ve sanat insanlarıyla, örgütlü temsilcileriyle, inisiyatiflerle dayanışma içinde olunacak.
Kültür ve sanat alanında Devlet Sanatçılığı kurumu kaldıracak. Kültür Bakanlığı e birlikte çalışılacak ve sanatçılar tarafından seçilen sanat meclisi kurulacak. Kültür ve sanat politikalarıyla ilgili her türlü karar bu meclisle birlikte alınacak.
Kültür ve sanat alanındaki devlet baskısı, yerelden genele sanatın örgütlenmesinin ve sergilenmesinin önündeki fiziksel ve ekonomik engeller kaldırılacak.
Sanata yönelik destek programları rant kapısı olmaktan çıkarıp yaratıcılık teşvikine dönüştürülecek.
Ülkemizdeki yaşayan ve kaybolan dillerdeki sanat eserlerinin üretilmesi ve sergilenmesine destek verilecek.
Mevcut yasalar, sansürü güçlendiren mekanizmalardan arındırılacak, sanat eserinin ve geçmişten günümüze sanat emekçilerinin haklarının korunmasına ilişkin düzenlemeler yapılarak sanatsal emek güvence altına alınacak.
Özellikle sinema ve televizyon sektöründe rastlanan sömürü ve insanlık dışı çalışma koşulları gözlenecek, kültür ve sanat eserlerinin üretim süreçleri insanileştirilecek.
Sanatçıların hak örgütlenmeleri desteklenecek.
***

CHP:
Önyargı, ötekileştirme ve ayrıştırmadan kaynaklanan kutuplaşma ve çatışmaları ortadan kaldıracak uzlaşmacı bir siyasi ortamın yaratılması, CHP’nin siyasi önceliklerinin başında gelmektedir. CHP iktidarında, eşitlik, özgürlük ve dayanışma ilkeleri doğrultusunda geliştirilecek yeni yaklaşımla, kültür çeşitliliğimize sahip çıkılırken, kültürel farklılıkların ayrışmaya ve çatışmaya neden olması önlenecektir.
Kültürel ötekileştirmeden kaynaklanan, siyasi ve keyfi yasaklara ve sansüre son verilmesi CHP kültür politikalarının merkezinde yer almaktadır. Kültür endüstrileri, güzel sanatlar, performans sanatları, kültürel miras, yayıncılık, sinema, müzik, fotoğrafçılık ve kültürel turizm gibi alanları kapsayan tüm kültür ve sanat etkinlikleri, ülkemizin en büyük yaratıcı potansiyelidir. CHP, kültür ve sanat alanlarında ticarileşmenin, insan yaratıcılığının ve yenilikçiliğinin önüne geçmesine karşıdır. Kültür politikaları ekonominin gelişmesini, ülke refahının artmasını ve yurttaşlarımızın duygusal ve manevi bakımdan zenginleşmesini sağlayacak bir anlayış çerçevesinde geliştirilecektir.
***

AKP:
Önümüzdeki dönemde kültür ve sanat alanının, idari örgütlenmesini yeninden ele alacağız. Genel bütçeden kültür ve sanata ayrılan payı artıracağız.
Kültürün esas olarak sivil toplum inisiyatifinden beslendiğinin ve yeniden üretildiğinin bilincinde olarak, sivil toplumun kültür ve sanat faaliyetlerine aktif olarak katılabileceği mekanizmaları artıracağız.
Türkiye, çok katmanlı ve zengin bir kültür birikimine sahiptir. Türkiye’nin medeniyet birikiminin sunduğu imkânların uluslararası camiaya tanıtılması ve evrensel kültüre, düşünce ve sanat üretimine aktif olarak katkıda bulunmasını sağlayacağız. Bu kapsamda, kültürel etkinliklerimizin miktar ve kalitesini artıracağız.
2023 ve ötesini hedeflerken dünyayı tanımış, Türkiye’nin meselelerine vâkıf, kendi toplumu ve tarihiyle barışık kültür ve sanat insanlarının yetişmesini sağlayacağız. Bu kapsamda; sahne sanatları, müzik, sinema, resim, animasyon, reklam, tasarım, estetik alanlarında kendi kültürel birikimimizin yanı sıra evrensel birikimden de istifade edeceğiz.
Kültür ve sanat eserlerinin özgürce üretilmelerinin önünü açacak hukuki altyapıyı geliştireceğiz. Fikri mülkiyet haklarının kurumsallaşmasına yönelik çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Kültür ve sanat insanlarımızın yurtiçinde ve dışında tanıtımına önem verecek, bu insanlarımızı teşvik edici her türlü tedbiri alacağız.
Toplumumuzda simgesel değer ve kutsallık atfedilen kültürel varlıkların korunmasına özen göstereceğiz.
Medeniyet değerlerimizin kurumsal taşıyıcısı olan vakıf geleneğimizi geliştirerek yaşatmaya ve yaygınlaştırmaya devam edeceğiz. Dilimizin medeniyetimizle uyumlu bir şekilde geliştirilmesini sağlayacağız. Türkçe’nin Birleşmiş Milletler’in resmi dilleri arasına girmesi için girişimlerimiz artarak devam edecektir.
Farklı kültürlerin temel düşünce ve bilim eserlerinin Türkçe’ye çevirisini ve uzaktan eğitim yolu ile yabancılara Türkçe öğretimini sağlayacağız.
Medeniyet birikimimizin en önemli unsurlarından olan Osmanlıcanın etkin bir şekilde öğretilmesini, tarihimizle ve kültürümüzle olan bağlantının güçlendirilmesini sağlayacağız.
Yunus Emre Enstitüsünün yurt dışındaki merkezlerinde yürüttüğü Türk dilinin eğitim ve öğretiminin yanı sıra kültürel ve sanatsal faaliyetlerini aktif bir biçimde sürdüreceğiz ve bilimsel araştırmalara verdiği desteği artıracağız.
Tarihimizin önemli şahsiyetleri ve olayları ile masal kahramanlarının belgesel, dizi ve çizgi filmlere dönüştürülerek tanıtımının yapılmasını destekleyeceğiz.
Çocuklarımızın sevebilecekleri ve sorumlu birer birey olarak yetişmelerini sağlayacak içeriğe sahip bilgisayar oyunlarının ve animasyonların üretilmesini teşvik edeceğiz.
Tiyatro, sinema, opera, bale ve müzik alanlarında yerli üretimi evrensel standartlarda teşvik etmeyi sürdüreceğiz. Bir yandan bu alanlara canlılık kazandırmak için kurumsal düzenlemeler yaparken, diğer yandan da destek ve teşviklerle sivil katkıyı artıracağız.
Türk film endüstrisinin dünyada sayılı endüstriler arasına girmesini sağlayacak tedbirleri alacağız. Kültürümüzün temel öğeleri olan milli, dini, ahlaki ve folklorik değerlerin işlenmesine yönelik etkin çalışan bir teşvik mekanizması oluşturacağız.
Tarihi kent bölgelerindeki dokunun bütüncül olarak ortaya çıkarılması ve korunmasını sağlayacağız.
Başta kamu binaları olmak üzere kültürümüze uygun mimari sentezin yapılmasını ve bir kentsel mimarlık stratejisi ile tasarım ve uygulama esaslarının oluşturulmasını sağlayacağız.
Şehirlerimizin kültür ekonomisine yönelik strateji ve projelerini destekleyeceğiz. Şehirlerde, AVM benzeri ticari faaliyet alanlarında kültürel faaliyet alanlarının oluşturulmasını teşvik edeceğiz. Kitap merkezleri, kitapçılar çarşısı ve sahaflara mekân desteği vereceğiz.
Şehirlerimizin, kültür ve sanat varlıklarımızın ve toplum kesimlerinin zaman içindeki değişimlerini izleyecek şekilde Dijital Fotoğraf Arşivleri oluşturacağız. Böylece medeniyet birikimimizin gelecek nesillere aktarılmasına katkıda bulunmuş olacağız. Gençlerin ilgisini çekecek, rol model olacak, değerlerimizin hatırlatılmasına ve anlatılmasına katkı sağlayacak “Şehir-İnsan” projemiz; değerlerimiz ve gençler arasında bir köprü oluşturmaya, medeniyetin kilit taşlarını yerlerine yerleştirmeye imkân sağlayacaktır.
Ebru, hat, tezhip, minyatür, ahşap oymacılığı, çini, halıcılık, bakırcılık, telkâri gibi bize özgü veya en iyi örneklerinin ülkemizde üretildiği süsleme ve el sanatlarının farklı sunum ve kompozisyonlarda birer ticari ürüne dönüştürülmesini sağlayacağız.
Yerel yönetimlerimizin kültür sanat alanındaki hareket kabiliyetlerini geliştirecek ve mevcut kültür merkezlerinin yerel yönetimlere devredilmesini sağlayacağız.
Kütüphane, kültür merkezi ve müze gibi kültürel tesisleri yerel yönetimlere devredeceğiz.
Belediye, STK ve özel girişimcilerin kurduğu tiyatroların artırılmasını destekleyeceğiz.
Toplumsal bütünlüğü, kimlik ve aidiyet duygusunu güçlendirmek amacıyla kültürel ve sanatsal değerlerimizin eğitim kurumlarında ağırlıkla ele alınmasına önem vereceğiz.
İlk, orta ve yükseköğretimde sanat ve estetik duygusunu geliştirici müfredatın oluşturularak uygulanmasını sağlayacağız. Ülkemizde okuma oranının yükseltilmesini özendireceğiz. Bu doğrultuda özellikle halk kütüphanelerinin ve okul kütüphanelerinin sayı ve niteliğini artıracağız.
Milli Kütüphanenin kitap, süreli yayın ve dijital görsel malzeme ve arşivler açısından dünyanın önde gelen kütüphaneleri arasına girmesini hedefliyoruz.
Çağdaş kütüphanecilik anlayışı çerçevesinde kullanıcı odaklı, nitelikli kütüphanecilik hizmetlerinin verilebileceği özelliklere sahip yeni kütüphaneleri hizmete açmaya devam edeceğiz. Kütüphane ve arşiv materyallerini sayısallaştıracağız.
Tüm Halk Kütüphanelerimizin internet erişimi ve bilgisayar konusundaki altyapı eksikliğini giderecek, kitap ve doküman varlıklarını artıracağız.
Kültür merkezlerinin sayısını ve niteliğini ihtiyaç duyulan mekânlarda artıracağız. İnşa edilecek kültür merkezleri için, yerelin ihtiyaçlarını daha fazla yansıtan, çok fonksiyonlu, çağın gereklerine cevap veren tarzda yeni modeller geliştireceğiz.
Kültür merkezlerinin drama, tiyatro, resim ve müzik atölyeleri olarak amatör ve profesyonel sanatçıların sürekli eğitim gördüğü ve eğitim verdiği yerler olmasını temin edeceğiz.
Kültür merkezlerinde edebiyatın her alanına yönelik okuma yazma ve edebiyat zevkini geliştirici kurslar düzenleyecek; çocuk ve gençlerimizi Türk ve dünya edebiyatının klasikleriyle tanıştıracağız.
Eğitimin her kademesinde geleneksel kültür ve dünya klasiklerinin okutulmasını sağlayacak, çocuk ve gençlerimizin kültür birikimini daha fazla destekleyeceğiz.
Cami, kütüphane, medrese, saray, tarihi kamu binaları gibi bütün kültür varlıklarımızın mimari çizimleri ve projelerinin oluşturulmasını ve eserlerin hasar görmesi durumunda tekrar inşa edilecek şekilde bu tasarım ve projelerin arşivlenmesini sağlayacağız.
Restorasyon Teknikleri Araştırma ve Uygulama Merkezi kurarak, bu alanda uluslararası standartlarda altyapımızı geliştirecek, yurtiçi ve yurtdışı çalışmalarımızda kaliteyi artıracağız.
Restorasyonlarının yapılması ya da fiziki varlıklarının korunmasının yanı sıra, mekânların mimari kimliğine ve orijinal işlevine uygun kullanılmasına yönelik azami hassasiyet göstereceğiz.
Özel şahıs müzelerini teşvik edecek, vatandaşlarımızın birikimlerinin değerlendirilmesini ve kullanıma açılmasını sağlayacağız. Tüm illerimizde şehir müzelerinin kurulumunu tamamlayacak, illerimizin kültür ve sanat varlıklarının koruma altına alınması ve gelecek nesillere aktarılmasını sağlayacağız.
Seçilecek şehirlerimizde ulusal düzeyde doğa tarihi, modern sanatlar, İslam Sanatları, mimari, tarihi halk kahramanları gibi tematik müzelerin kurulmasını sağlayacağız.
Başta özel müzeler ve kültür merkezleri olmak üzere iş dünyasının kültür ve sanata daha fazla bütçe ayırmalarını özendireceğiz. Bu sayede yerli sanat yönetmenleri, küratörler ve editörlerin yetişmesinin hızlanmasını hedefliyoruz.
Ülkemizde en çok ziyaret edilen müze olan Topkapı Sarayında, medeniyet tarihimizin mimari, sanat tarihi, eğitim, devlet ve yaşam biçiminin belirli bir bütünlük içerisinde sunulmasını sağlayacağız.
Geleneksel ve çağdaş sanatçılarımızın envanterinin çıkarılması, eserlerinin bir program dahilinde toplanması ve bu eserlerin sergilendiği müzelerin oluşturulmasını sağlayacağız.
Ankara ve İstanbul illerinde ulusal müze komplekslerinin kurulmasını ve depolarda kalan bütün değerli eserlerin sergilenmesini sağlayacağız.
Milli Arşivimizin bütün belgeleriyle düzenlenerek elektronik ortamda araştırmacıların hizmetine sunulmasını sağlayacağız. Kültür kaynaklarımızın tıpkıbasım, sadeleştirme ve dijitalleştirme çalışmaları sonucunda modern teknolojinin imkânlarıyla gelecek kuşaklara ulaştırılmasına yönelik çalışmalarımızı hızlandıracağız.
Tiyatro, film vb. kültür eserlerinin senaryo ve görüntülerine ilişkin derleme arşivlerini oluşturacak ve geliştireceğiz. Arkeoloji eğitimine önem verip, Anadolu’nun kadim medeniyetlerini de kapsayan, Selçuklu, Osmanlı ve Orta Asya arkeoloji anabilim dallarını geliştireceğiz. Arkeoloji ve sanat tarihi bölümlerini birbirlerini besleyen ve destekleyen bölümler olarak düzenleyeceğiz. Çanakkale Savaşları’nın 100. Yıl dönümünü sempozyumlar, paneller, konferanslar, sergiler, konserler, tiyatro oyunları ve kültürel etkinliklerle anılmasını sağlayacak ve bu tarihi hadisenin tarih ve kültür dünyamızdaki yerini ortaya koyacak çalışmalar yapacağız.

2.4.15

paralel aşağı, paralel yukarı



fakat bu "paralel bütün kötülüklerin anasıdır" muhabbeti de iyice kabak tadı vermedi mi artık? paralelsiniz işte, sonuçta aynı yere gidiyorsunuz.