14.4.20

kilgore trout kahvaltıda ne yerdi?


  



Corona bu duruma ne der bilemiyoruz ama bu yıl Kurt Vonnegut'un üç kitabının yeni çevirisi çıkacak Can Yayınları'ndan; Mezbaha Beş Hamdi Koç çevirisiyle, Kedi Beşiği de Mahir Ünsal Eriş çevirisiyle. Ben de 1988'de çevirmeye koyulduğum ama hiç içime sinmediği için yarıda bıraktığım Şampiyonların Kahvaltısı'na yeniden giriştim. Çeviri geçen cuma bitti, kontrol okumasından sonra editörüne gidecek. Bu sefer daha iyi oldu bence.

Şampiyonların Kahvaltısı beni o dönemde Tutunamayanlar kadar eğlendirmiş ve etkilemiş kitaplardan biriydi. Vonnegut'un yalın dili ve dalgacı hallerinin altına gizlenmiş sonsuz hüzün, kitabı bu kez çevirirken çarptı, ilkinde etkilenmemiştim sanıyorum.

Kitap Kilgore Trout'la Dwayne Hoover'ın karşılaşmasına giden süreci anlatıyor hesapta, biliyorsunuz. Vaktiyle Kitap-lık dergisine Kilore Trout için ufak bir yazı yazmıştım, bu vesileyle onu paylaşayım.

***


Kilgore Trout – Bir Kahramanın Yaşamı ve Yapıtı


Kilgore Trout'un 
bilinen iki fotoğrafından biri


Venus on the Half-Shell



Lisedeyken Kurt Vonnegut’u (aslında K.V. Junior demek gerekir, ama bizde bu Jr. takısı hep görmezden gelindi) keşfetmiş ve çok heyecanlanmıştım. Bir yanıyla, Woody Allen’a bayılan biri söz konusu olduğuna göre şaşırtıcı değildi bu, ama Vonnegut eğlenceli bir romancıdan fazlasıydı benim için – roman kurgusu konusundaki olanaklara dikkatimi çeken ilk yazar oydu. Romanlar arası bağlantılar kurmayı da sanırım ondan öğrendim – ilk kez God Bless You, Mr. Rosewater’da ortaya çıkan, Slaughterhouse-Five’ta görünen, Breakfast of Champions ve Timequake’te başrollerden birini üstlenen bilimkurgu yazarı Kilgore Trout, bu “teğel”in ana unsuruydu elbette. Matrak bir adamdı Trout, Enis Batur’u bile kıskandıracak bir yazınsal üretimi olmasına karşın yapıtlarının çoğu yayımlanmamıştı; yayımlanan öyküleri de ucuz porno dergilerinde, anlamsız çıplak kadın illüstrasyonları eşliğinde okuyucunun karşısına çıkıyordu. Metafiziğe meraklıydı; Vonnegut’tan öğrendiğim kadarıyla kısa bölümlerden oluşan, grotesk karakterlerle dolu, hafif tertip felsefe paralayan şeyler yazıyordu; en sevdiği numaraysa, varolmayan şairlerden alıntı yapmaktı.

Kimilerine göre Trout, Vonnegut’un alter egosuydu; aynı endişeleri, aynı bilimkurgu sevgisini, aynı evren merakını paylaşıyorlardı. Bilemem; kendisiyle dalga geçmek için de yaratmış olabilirdi bana kalsa.

Fiziksel olarak neye benziyordu Trout? Vonnegut şöyle anlatıyordu:

“Ceset torbasını kimin icat ettiğini bilmiyorum. Ama Kilgore Trout’u kimin icat ettiğini biliyorum. Ben.

Dişlerini çarpık çurpuk yaptım. Saç verdim, ama ak düşürdüm. Taramasına ya da berbere gitmesine izin vermedim. Saçlarını iyice uzattım ve düğüm düğüm yaptım.

Evrenin Yaratıcısı, acınası bir ihtiyar olduğunda babama nasıl bacaklar vermişse ben de ona öyle bacaklar verdim. Soluk beyaz süpürgeler gibiydiler. Kılsızdılar. Şahane varis desenleriyle bezenmişlerdi.”

Breakfast of Champions’da Kilgore Trout’un akıl sağlığı alanında bir öncü olduğu, kuramlarını bilimkurgu kisvesi altında öne sürdüğü anlatılıyor. 1981’de öldüğünde mezarına dikilen taşı Vonnegut eliyle çizmişti kitapta; üstünde, Trout’un ölümünden önce bitiremediği iki yüz elli dokuzuncu romandan bir alıntı vardı: “Ancak fikirlerimizin insancıllığı ölçüsünde sağlıklıyız.” Dahası da var: romanın sonuna doğru Vonnegut olaya dahil olmaya ve Trout’un karşısına çıkmaya karar veriyor! Yazmaya meraklı liseli bir genç için ne kadar ufuk açıcı bir fikir olduğunu tahmin ediyorsunuzdur bunun. Belki de “Tanrıların da Burnu Kaşınır” adlı öykümün esini buradan geliyor.

Trout’a dönelim. Bu romanın yayımlanmasından sonra işler karışıyor. Philip José Farmer adlı bir bilimkurgu yazarı tutup Kilgore Trout adıyla bir kitap yazıyor: Venus on the Half-Shell. Kitabın başında ayrıntılı bir yazar biyografisi var – 1907’de Bermuda’da doğduğunu, babasının oradaki Kraliyet Ornitoloji Derneği’nde görevli olduğunu; Trout’un üç kez evlenip boşandığını, Leo adında Viet Nam gazisi bir oğlu olduğunu anlatan ve yazarın kariyerindeki aşamalara geniş yer veren bir biyografi bu. Zamanında pek çok okur bu kitabı Vonnegut’un yazdığını düşünüyor; gerçek yazarı kısa bir süre sonra ortaya çıkıyor ama. Vonnegut şöyle diyor: “Bu Farmer denen adam bu işe devam edip bir dizi Trout kitabı yazmak istiyordu – anladığım kadarıyla da altı haftada eli yüzü düzgün bir Vonnegut kitabı yazmayı beceriyor. Bay Farmer’ı pek az tanıyorum. Hiç karşılaşmadık, iletişimimizin büyük kısmı da dolaylı yollardan oldu; kendisinden bunu yapmamasını rica ettim. Yayıncımdan da lütfen onun yazdığı Trout kitaplarını yayımlamayı sürdürmemesini istedim, çünkü bu iş beni çok üzmeye başlamıştı.”

Vonnegut’un, kendi oyununa giren bu davetsiz misafirden rahatsız olmasını anlayabiliyorum. Ama bugün Kilgore Trout adını sahiplenmiş onlarca, belki yüzlerce kişi var, her biri ayrı ayrı şeyler yapıyor internette. Trout bir roman kahramanı olmaktan çoktan çıktı; içimizde ve aramızda yaşıyor.