1980 darbesinden sonra, halkçı parti seçimlere necdet calp başkanlığında girmişti; özal'la canlı yayında giriştiği "köprüyü sattırmam" tartışması, yaşı müsait olanların hala hatırladığı çıkışlardan biridir. bir askeri rejim sırasında parti liderlerinin seçim öncesi bir masa etrafında toplanıp programlarını tartışmaları ("silah zoruyla nezaket" kurallarına uyarak da olsa) ve bunun televizyondan canlı yayınlanmış olması, bugün demokrasi kültürü olarak geldiğimiz yeri şahane özetliyor tabii, o ayrı; ama şu özelleştirme işine bir gün dönüp tekrar bakacak mıyız acaba? ingiltere bir süredir dönüp bakıyor mesela; satılanların kime gittiğini, satıştan sonraki performanslarının ne olduğunu, satılmayanların (mesela bazı demiryolu hatları) daha verimli hale geldiğini masaya koyup nerede hata yaptıklarını tartışıyorlar. biz 2004-2014 arasında 52 milyar dolarlık özelleştirme yapmışız; bunların arasında çimento fabrikaları, yem fabrikaları, metal kapak fabrikaları da var, demir-çelik, doğalgaz, maden, enerji, rafineri, gemicilik, zirai donatım şirketleri de var.
özelleştirmenin iki makul argümanı olabilir bence: 1-şirketlerin verimliliğini artırmak, dolayısıyla ekonomiye ve halka daha fazla yarar sağlamak, 2-devletin çalınabilecek-sömürülebilecek varlıklarını azaltarak hırsızların devleti ele geçirme iştahlarını kapamak. yüzde ondan hesaplarsak bu özelleştirmelerden yaklaşık 5 milyar dolarlık bir "kaynak sapması" olduğu sonucuna varabiliriz. on yılda fena para değil, yılda 500 milyon dolar. birincisinin gerçekleşip gerçekleşmediğini nesnel araştırmalarla belirlemek gerek, ikincisiyse henüz ulaşılmamış bir hedef herhalde. bu da insanı depresyona sokabilir - dibe vurmak için daha ne kadar gitmek lazım ki sonunda yorgan gitsin, kavga bitsin ve "kapış ekonomisi"nden çıkıp işimize bakabilelim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
adınızın görünmesini istiyorsanız ama google hesabınız yoksa lütfen yorumunuzun sonuna adınızı ekleyin.