13.10.10

tarihteki en berbat sınav kağıtları - 2

tarih haziran 1990, yer boğaziçi, ders htr 402, hoca rıdvan akın.
soru: 
Türkiye Cumhuriyeti Devleti / Türkiye Toplumsal Formasyonu’nun yakın tarihi, bugünü ve yakın geleceği konusunda bir deneme yazınız. Yazınıza bir başlık koyunuz. Sınav süresi 60 dakikadır. Her türlü kaynak kullanımı serbesttir.
cevap:
Her Türlü Kaynağın Serbest Kullanımı Bağlamında Çemişkezek Anıtsal Çöplüğü İçin Sonuçlandırıcı Bir Taslak

bilindiği ve fakat sık sık göz ardı edildiği gibi duvarlara karşı takınılan tutum toplumsal ölçekte ve geniş zaman dilimlerini kapsayacak biçimde bir ayna oluşturur önemli olan aynaya neresinden baktığınızdır çünkü ayna hiçbir zaman aynı şeyi göstermez ve zaten arkasından bakmak da bir tutumdur görülen şey sırdır ve bir sır olarak kalması istenmiyorsa açı değiştirilmesi önemle rica olunur türk toplumunu da işte bu ayna yani duvarlar aracılığıyla ve farklı bir açıdan incelemeye koyulursak ne görürüz pek çok şeyi ama öncelikle şunu
bin dokuz yüz yetmiş üç yılının ekim günlerinden yağışlı ve tek rakamlı olan birinde istanbul edirnekapı dolaylarında yapılan hayvan kırımı özel boyutlara ulaşmıştı surlar yeniden kana bulanıyordu hatırlayacaksınız bizanslılar osmanlılar istanbul’u surlarla donatarak kilit altında tutabileceklerini mutlu mutlu hayal ediyor istanbul ruhunun bu surlara çarpacağını yapışacağını ama asla sınırlarını aşmayacağını düşünüyorlardı ve bunu kanıtlamak için çok hemoglobin harcanmıştı oysa geçen zaman bunun tam tersini kanıtladı bizlere akıtılan kansa kandı yine ancak bu sefer kesilen atlardan alınan kemikler yine yapıştırıcı yapımında kullanılıyorduysa da bu yalnızca bürokratik türkiye’nin modern ve kalitesiz ıvır-zıvır yapıştırımına yönelik talebi karşılayabilmek içindi ancak dikkate asıl değer olan nokta duvarlar ve kandökümü ve uhu yapımı değildi elbette farketmemiz gereken şey içeride tutmak kavramının duvarlarla nasıl işlevselleştirilmeye çalışıldığı ve artık bin dokuz yüz yetmişlere gelindiğinde bazı şeylerin içeride saklı tutulmasının mümkün olmadığının görülmesi nitekim bu dönemin hükümetleri tarihsel bir duvar çelişkisiyle türkiye’yi olabildiğince soyutlayıp kendi yağıyla kavrulma saplantısına düşmüşlerdi hatalarını anladıklarındaysa çok geç olacaktı biraz geriye terakki edelim
cumhuriyetin ilk yıllarında hummalı bir şekilde yaşanan duvar örmece pek çok ustanın türemesine ve açık bir ifade kullanmak gerekirse köşe olmasına yol açmıştı millet meclisinin duvarlı bir yapı olmasının gerektiği düşüncesinin hiç tepki ve muhalefetle karşılaşmamış olması düşündürücüdür daha da hindiselleştirici olanı bu tepkinin cumhuriyetin bugüne kadarki kısmında da dile getirilmemiş olmasıdır yine de aynı yıllarda ankara’nın çılgın diplomat partilerinin yine yüksek duvarlar ardında verildiği ve çöpçülerin grev yapmaları hayal sınırlarına bile giremediği için olacak bu duvarların öbür yani sokağa bakan yanında çöplerin asla birikmediği ve dolayısıyla çirkin bir görüntü oluşturmadığı saptanmıştır oysa toplum bu sırada elbette çöp üretiyordu
halka açık tuvaletlerin duvarlarına yazı yazma sendromu (HATDYYS) olarak adlandırdığımız olgu ancak çok partili dönemde on on beş yıl yaşadıktan sonra toplum gündemindeki sırıtkan yerini almıştır gözlemcilerin gözlediklerine göre bu duvarlara yazılan yazıların içerikleri ile toplumun hangi konulara koşullandırıldığı arasında doğrudan bir orantı vardır ve orantı sabiti 1.78 olarak saptanmıştır örneğin dogmatik ve drajesel politikleşmenin yaygın olduğu ve futbol takımı tutar gibi marksist veya ülkücü olunduğu dönemlerde tuvalet duvarları hangi siyasal görüş yandaşlarının kahrolması gerektiğini belirten sözlerle doluyken seksen sonrası apolitikleşmenin etkisiyle bu konu direkt olarak tenasül organlarının atış poligonu olarak kimlerin hangi pozisyonda ve nasıl sesler çıkartacağını da içerecek anlatımlara dönüşmüştür
türk toplumunun çözümlenmemiş ikilemi ve çelişkisi olan din konusu da duvarlardan nasibini almıştır bastırılmış bir dinselliğin yaşandığı dönemlerde minareler kısa tutulurken çarşafın özgürleştiği zamanlarda mevcut camilere ek minareler yapılması yoluna gidilmiştir bilindiği gibi minare freud psikanaliz terminolojisinde fallik semboldür ve erkek saldırganlığını belirtir ayrıca camiye saygılı olunması duvarlara asılan tabelalarla emredilir bu saygı cami duvarına sırtını ve tek tabanını yaslayıp “düriyemin güğümleri kalaylı” adlı türküyü söylememeyi de kapsar
demokratikleşme süreci içinde türkiye’de karşılaşılan bir başka garip olgu apartman ve evlerin ne kadar küçük bir bahçeye sahip olurlarsa olsunlar hemen ve hatta daha apartman yapımı tamamlanmadan bir bahçe duvarıyla çevrelenmesidir bu duvar genellikle alçak çoğu zaman çirkin ve kimileyin gösterişlidir bu daha çok özgürlüğü hazmedememiş toplumlarda görülür ve bu toplumlarda maden suyu tüketimi çok yüksektir
türk devletinin temel ilkelerinden biri (daha önceki sınavda da belirtmiş olduğum gibi) duvarlara işenmemesidir türk folklorunda böylesi bir eylemi gerçekleştiren insanların taşıma hayvanlarıyla ve özellikle eşekle özdeşleştirildiği fark edilir bilindiği gibi  eşeklerin kemiğinden de uhu yapılmaktadır bu folklorik öğenin kral midas söylencesiyle bir ilişkisi olup olmadığı halen bir araştırma konusudur türk devleti için duvarlara işenmesinin engellenmesi her zaman çok önemli olmuştur bunun çeşitli nedenleri vardır bir kurşuna dizilecek insanlar duvara dizilirler bu duvara daha önce işenmiş olduğunda bu insanların ayakları hem ıslanır hem de kirlenir oysa temizlik imandan gelir ve türk devletinin gayrıresmi dini islamdır ve kurşuna dizme çok zevklidir iki duvarlara işendiğinde ortaya kötü bir koku yayılmakta ve insanlara bu düzende birşeylerin kokuşmuş olduğunu anımsatmaktadır tıpkı hamlet’te olduğu gibi “something is rotten in the state of denmark” üç aslında devlet de duvarlara işemenin çok zevkli  olduğunun farkındadır ama halka bu özgürlüğü verdiğinde astarın çok pahalıya çıkacağını hesapladığından gece geç saatlerde gizlice kendisi işer (nitekim komünizm lazımsa onu da devlet yapar - icabında yani) dört sonuçta duvar türk devletinin bir simgesidir ve her türkün asli  görevi “another brick in the wall” olmaktır ve fakat açılan gediklerin kapatılması eskisi kadar kolay olmuyor ve içeriye gittikçe daha çok şey giriyor dışarı çıkıyor ve işeme eylemi sırasında devletin kazara ıslanma olasılığı (bu gedikler nedeniyle) çok onur kırıcı bulunuyor oysa bugün bilimin ve felsefenin ulaştığı nokta şudur ıslak olmayan bir varoluş düşünülemez

(alınan not: pekiyi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

adınızın görünmesini istiyorsanız ama google hesabınız yoksa lütfen yorumunuzun sonuna adınızı ekleyin.