şakir eczacıbaşı'yla ancak ömrünün son yılında tanışabildim, bülent erkmen sayesinde. yarım yüzyıllık bir fotoğrafçıydı şakir bey, bu süre boyunca estetik anlayışını geliştirmiş, tanımlamış, "şakir eczacıbaşı fotoğrafı" denebilecek bir kıvamı yakalamıştı; yayımladığı yıllık fotoğraf seçkileri de bu estetiğin payandalarından biriydi bence. beğenmeyenleri vardı, hiç değilse bir fotoğrafını çok beğenenler çoğunluktaydı. şakir bey, fotoğrafçılığını özetleyecek, en iyi yapıtlarını bir araya getirecek, "geriye bunu bırakıyorum" diyebileceği bir kitap istiyordu. tasarımını bülent erkmen üstlenecekti; kitaba bir de editör lazımdı, yalnızca binlerce fotoğraf arasından, elbette öznel, ama temsil edici bir seçme yapmanın ötesinde, kitabın konseptini yaratmasını da bekliyordu editörden. başka fotoğrafçıların, fotoğrafla ilişkisi bilinen yazarların adı geçmişti, ama şakir bey, kuşkusuz bülent erkmen'in tavsiyesiyle, bu zorlu görevi bana verdi.
görevin zorluğu çeşitli nedenlerden kaynaklanıyordu. bir kere ciddi ölçüde ilerlemişti şakir bey'in hastalığı; hiç konuşulmasa bile, o da, biz de biliyorduk zaman yitirmemek gerektiğini. yapılmayı bekleyen iş az buz değildi sonra; bir sanatçının yapıtlarına dalıp, büyük harfle "yapıt"ı oluşturmak, belki de bunu sanatçının tercihlerine rağmen yapmak söz konusuydu. son olarak, uyarmışlardı beni: aksi bir ihtiyardı şakir bey, çabuk tepesi atardı, dediğim dedikti.
ortaköy sırtlarındaki evinde bir araya gelip çalışmaya başladığımızda, çok farklı bir şakir eczacıbaşı'yla karşılaştım; kitap çalışması boyunca da hep aynı insanı buldum karşımda. kitabın oluşturulması konusunda bana neredeyse açık çek vermişti, bu tutumunu hiç değiştirmedi. kitapla ilgili hemen hemen bütün kararlarda son sözü bana bıraktı (iki konu dışında: biri kitabın ismiydi: "seçilmiş anlar" onun fikriydi; daha önceleri birlikte çalıştığı bir yazardan aldığı önsözü kullanmama kararı da onundu). hep esprili, konuşkan, sıcaktı; son zamanlarda sık sık yorgun düşüyor, hali olmuyordu, ama bernard shaw'dan aktaracağı bir hikaye hep vardı. çok iyi geçindik - onun o yaşta bana gösterdiği yakınlığı ve "sözü bırakma" olgunluğunu hiç unutmayacağım.
şakir bey'i son olarak, iksv'deki odasında gördüm bülent erkmen'le birlikte; "seçilmiş anlar"ın ve "çağrışımlar, tanıklıklar, dostluklar"ın kapaklarını onayladı, fotoğraf yıllığının kapağında hangi fotoğrafın daha iyi duracağını bize sordu. yaşamından, sanatından ve üzerine yazılanlardan yapılmış seçmeleri örerek oluşturduğumuz "seçilmiş anlar" matbaaya gitti.
şakir bey'in ölüm haberi, kitaptan ne yazık ki bir hafta önce geldi. şimdi, üzerinden neredeyse bir yıl geçtiği halde "seçilmiş anlar," hala matbaa deposundan çıkacağı günü bekliyor.
şakir bey'in uzun süre direndikten sonra kabullendiği dijital fotoğraf makinesi de, belki hala evinin salonunda, girişteki yerinde bekliyordur.
niye matbaa deposundan çıkacağı günü bekliyor?
YanıtlaSil