9.12.14

gerçeğin katili olarak aşırı-gerçekçilik


Bugün şehirler, gerçeğin kurulduğu ve yok edildiği ana mekanlar olarak, insanlığın epistemolojik kurgusu açısından inanılmaz ölçüde dönüştürücü bir rol oynuyor – bunun şimdi farkındayız, ama etkilerini ancak daha sonra bütün boyutlarıyla görebileceğiz. “Herkesin gözü önünde” olanlara tarih boyunca nesnel bir gerçeklik atfetmeye alıştık; şehirler bu anlamda kolay tanıklıkların bulunduğu merkezler oldu. Son 10-15 yıldaysa metropollerden başlayan ve hızla daha küçük ölçekli şehirlere de nüfuz eden bir “saptama harekatı” söz konusu: şehirlerin her yerini saran güvenlik kameralarından söz ediyorum. Artık gerçeklik, yalnızca rastlantısal tanıklarla saptanmıyor, tekrar tekrar dönerek yeniden incelenebilecek kayıtlar halinde saptanıyor. Her edimin, her eylemin bir kaydının olmasını bekler hale geldik bile; yürüyüşümüz bile değişti. Buna son dönemin telefon kayıtlarını da eklemek gerek, günde iki-üç saatini telefonla konuşarak –sokakta, vapurda, asansörde, işte, evde- geçiren insanlar olduğumuz için. Sesli ve görüntülü bu kayıt düzeni, gerçekliğin sarsılmazlaşmasını sağlamıyor öte yandan; tam tersine, bu gerçekliğin inkar edilmesine, kaale alınmamasına, “göz göre göre” yok sayılmasına yarıyor. Bu da şehirli insanın gerçekle ilişkisini son derece sorunlu hale getiriyor, daha da getirecek. Şizofreni, artık “norm” olarak tanımlanabilir hale gelmek üzere.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

adınızın görünmesini istiyorsanız ama google hesabınız yoksa lütfen yorumunuzun sonuna adınızı ekleyin.