uğur üngör'ün yeni bir kitabı çıkıyormuş mehmet polatel'le birlikte: confiscation and destruction: the young turk seizure of armenian property. 1915-16'dan sonra, ortadan yok olan ermenilerin topraklarının, evlerinin, çiftliklerinin, iş yerlerinin, mallarının vs başına neler geldiğini biliyorduk (bir kısmı yağmalandı, bir kısmına devlet el koydu, el konulanların bir kısmı buraya yerleştirilen "has" türklere dağıtıldı ve sermaye yapıldı, bir kısmından -herhalde kaymağından- ittihatçılar ve asker nemalandı. mesela "tehcir" sonrasında kasapyan ailesinin ankara'daki bağ evine konan bulgurluzadeler, atatürk'ün burayı çok beğendiğini görünce 4500 liraya kendisine bırakmış, böylece türkiye cumhuriyeti cumhurbaşkanının rahatça oturabileceği çankaya köşkü ortaya çıkmıştı), ama bilmediğimiz, en azından benim bilmediğim bir yanı daha varmış bu işin. kitaba göre bu operasyon gayet planlı bir şekilde yapılmış, bütün bu mal-mülkün hiçbir zaman sahiplerine geri verilmesi düşünülmediği gibi, bunun için gerekli bütün yasal önlemler de en başından itibaren alınmış. "24 nisan, ulusal kalkınma bayramı olarak kutlansın," demeye getiriyor neredeyse üngör ve burada acı bir ironiye de işaret ediyor: el konulanlardan elde edilen gelirin bir kısmının, bizzat "tehcir" operasyonunda kulanıldığını, yani "ermenilerin kendi yok edilişlerinin finansmanını üstlendiğini" söylüyor.
"ermeni sorunu"nun çözümsüzlük kaynaklarından biri olan bu mal-mülk meselesi hakkında daha geniş bilgi edinmek isteyenlere duyurulur. uğur üngör'ün çok tartışılacak kitabının tanıtımı için yazdığı yazıyı da aşağıdaki linkte bulabilirsiniz (yazıya dikkatimi çeken burcu gürsel'e teşekkür ederim):
http://www.armenianweekly.com/2011/04/22/confiscation-and-colonization-the-young-turk-seizure-of-armenian-property/
mülk adalet ilişkisi ister istemez proudhon'u düşündürdü bana. ama burada bu ilişkiyi etnik kimlik üzerinden yeniden anlamlandırıyorsun.
YanıtlaSiladaletsizliği mülke yapıştıran, insanları (burada zorla sökülüp alınan ermenileri) mülklerinden kavlatan anlamsız bir korku. ermenilerden neden korkuyorlardı? asıl cevaplanması gereken soru bu; milliyetçilerin cevaplamaya yanaşmadıkları, yok saydıkları soru.
etnik kimlik, bir insanı iyi ya da kötü; ahlaklı ya da ahlaksız kılabilir mi? ermeni olmak insanın kendi elinde değilse, potansiyel bir suç(!)tan (vatana ihanet?) ötürü cezalandırılabilir mi insanlar? kadere inanan biri için bu soruların cevabı açık.
ama belli ki kadere inanmayan birileri korkularını bir gözlük gibi takıvermiş, korkuyla bakınca ne görebilirlerdi ki? ne gösterebilirlerdi ki?