27.2.11

matrak bir hocamızdın

necmettin hoca bugün öldü. türk siyasetinin en "matrak" figürlerinden biri olmuştu hep, söylediklerinin ne kadarı, ne zaman ciddiye alınmalı konusunda insanı sürekli kontrpiyede bırakırdı. çılgın projeleri, sınırsız hayalleri vardı. necmettin hoca, türkiye'nin başbakanı bile oldu; kısa sürdü gerçi bu görevi, 28 şubat 1997'deki "postmodern darbe"yi göğüslemeye çalıştıysa da, okul arkadaşı demirel'in (itü'de hangisinin daha zeki olduğu konusunda bahis tutuşulurdu, ama ikisi de fena halde zekiydi) vücut çalımıyla kendini ekarte edilmiş buluverdi (erbakan'ın başbakanlık koltuğunu, koalisyon protokolü icabı çiller'e devretmesi gerekiyordu; görevinden istifa etti, demirel'in de çiller'e "buyrun bacım" demesi gerekiyordu; demirel'se büyük bir soğukkanlılıkla, "yoo, nerden çıktı? bizde öyle bir teamül yoktur," diyerek mesut yılmaz'ı başbakan yaptı bir anda). darbe'nin gelişi çoktan belliydi; en unutulmaz aşamalarından biri de 1996 ekim'indeki libya gezisiydi erbakan'ın. "bir islami lider, bir islami lidere, gel seninle beraber, bir ıslama köfteci açalım" fıkrasının hazırlıklarını uçak yolculuğu boyunca sürdüren erbakan, kaddafi tarafından buz gibi karşılanmış, bir bavul dolusu da laf işitmiş, diplomatik skandal olarak nitelenecek yığınla kaddafi incisini sineye çekmiş, gezi boyunca suratında donmuş bir gülümsemeyle poz vermişti. oysa tuhaftır, türkiye'nin liderleri arasında, "kafa"sı "kaddafi kafası"na en benzeyen siyasetçi herhalde oydu. kaddafi de belli ki buna uyanmıştı, kimin bu alemin kralı olduğunu göstermek istemiş, "bilek güreşi"nde (bkz. foto) erbakan kardeşini kolaylıkla yenmiş, maalesef onunla bir güzel kafa bulmuştu. bakalım şimdi kaddafi, bunun vicdan azabına ne kadar dayanabilecek.

günahın sevabın bu yazının konusu değil necmettin hoca, sen matrak bir hocamızdın, konumuz bu. gittiğin yerdeki tüm matrak hocalara selam.

hamiş: fakat gazetenin -ve o günkü hemen tüm gazetelerin- feveranının, goygoyunun derecesine hayret etmemek ve altında pislik aramamak da elde değil hakikaten.

2 yorum:

  1. birkaç gündür yazılıp çizilenlere bakıyorum. meğer ne kadar seviliyormuş erbakan. şaşırdım önce. olumsuz neredeyse tek satır görmedim. oysa daha birkaç hafta önce bu yaşında hala siyaset yapmaya çalıştığı için ciddi biçimde eleştiriliyordu. koltuğu gençlere bırakmama konusundaki kararı "hırs" olarak yorumlanıyordu.

    işte ölüm böyle bir şey. şimdi yok. asla siyaset yapmayacak. siyasi sahnede hiçbir zaman görünmeyeceği için birden güzelleşti erbakan. ölüm bir insanın imgesini en iyi tamamlayan "yaşantı" belki de imgenin gerekli canlılığa kavuşması için gerçek bir "cila"

    bazı sözlerin edilmesi, bazen sevginin gösterilmesi için insanın ölmesi gerekiyor. imgenin yaşaması, dipdiri varolması için imgenin yapışık olduğu canlı varlığın gitmesi gerekiyor.

    ölümün bu belirleyiciliğini görüp beğeniyorum ölümü.

    YanıtlaSil
  2. eklemeyi/ belirtmeyi unutmuşum:

    erbakan'ı neredeyse her zaman eleştirdim. ilk kez yanılmıyorsam 1994'te israil meselesinde. babam "sen ne anlarsın!" demişti. "git top oyna sen!" (oysa topla oynamazdım ben. babam sanırım beni pek iyi tanımıyordu)

    bir ortaokul öğrencisi olarak gazete okuyordum. siyonizm eleştirisi rafa kaldırılıp nasıl israil'le masaya oturulur? başlıklı ya da tıpkı başlığı buna benzeyen bir yazıyı satır satır okumuştum. doğru bir yazıydı. (kesinlikle erbakan karşıtı bir bakışaçısıyla değil antiemperyalist, ahlakçı bir bilinçle yazılmıştı) sonra susurluk meselesinde eleştirdim. hiçbir katkısı yokken sanki örtbas edilmesine yardım etmiş gibi görünüyordu. askere karşı tavır almama noktasında, onun basiretini bağlayanın ne olduğunu anlamak istiyordum. ona hayran olanların niye hayran olduklarını bilmiyordum. siyaseten başarısı neydi? "sen anlamazsın!" diyorlardı. kısacası hiçbir muhabbetim olmadı erbakan'a karşı.

    ama şimdi ben de bakınca insanı doyasıya güldürecek kertede matrak bir siyasetçi hatırlıyorum. mesele şu ki bir siyasetçiyi beni güldüren biri olarak hatırlamam onun için iyi mi? siyasetçi imgesi olarak böyle bir imge, siyasetçiye kazandırır mı? kaybettirir mi?

    bir lider güldürmeli midir? ya da ne yapmalıdır? ne isteriz bir siyasi liderden? tam olarak? hayatım boyunca hiçbir siyasi lideri benimseyememiş olmamın sebebini şimdi görüyorum: siyasetçilerin imgeleri bende oluşmuyor. imgesi bende olmayan birini ne sevdim, ne önemsedim, ne de inandım imgesiz birine. zihnimde bana ait unsurların ona ait unsurlarla kaynaşıp bütünlüklü bir imge oluşturabildiği tek bir siyasetçi yok. sanırım bu yüzden oy kullanmıyorum.

    YanıtlaSil

adınızın görünmesini istiyorsanız ama google hesabınız yoksa lütfen yorumunuzun sonuna adınızı ekleyin.