30.1.19
istanbul
İstanbul, gezegen yüzeyinde az sayıdaki enerji odağından biridir - çiğ bir sarıdır bu enerjinin rengi, göz alır, yorar, caddelerde yürüyenlerin üzerine bulaşır, yağmurla yağar ve yere, binalara, geceye ve ruhlara siner. Çıkıp geri dönülünce daha iyi anlaşılır bu enerji; bağımlılık ve yoksunluk yapar. Kimilerine göre İstanbul, her çağın bütün çelişkilerini, hatta daha ileri gidenlere göre gerçek yüzünü açığa vurur: yeni çağın cenneti burada sahtekar bir cehenneme dönüşür. Diğer büyük şehirlerde, çağın mutluluk ve uyum dinine inanmak işten değildir; İstanbul’daysa dini bütün olmak, dini bütün kalmak zordur, insanın içini kemirir sorgu. Bu şehir herkesin harcı değildir; hızla çarpar, yeniden çarpar, yeniden - güneş burada batar, burada doğar, doğacaksa.
Düşmüş bir merkezdir İstanbul, çağın ucunda kenarında yer alır, kendini gizler. İstanbul’daki bütün işaretler ve oklar başka yerleri gösterir, kendinden uzaklaştırır. Bunu bir sisin ardına gizlenerek yapmaz ama – her şey açık, net, çıplak ve acımasızdır, yerlisi gözünü bile kırpmaz. Bütün bu açıklığa karşın insanları, belirsizlik içinde boğulduklarını hisseder - bütün zarlar ve çarkıfelekler dönmektedir İstanbul’da, jüri kapıyı açıp girmek üzeredir, havaya atılan atılmış, yere düşmesi beklenmektedir. Şehir ağırdan alır, bütün hızıyla; bekletmeyi sever.
Peygamberler ve büyücüler şehridir İstanbul, önderler ve şehitler şehri. Kimin hangisi olduğu pek belli olmaz; insanlar temkinli dolaşır. Ortak özellikleri yalnız olmalarıdır, dünyanın bütün pişmanlık ihtiyacı buradan karşılanır, bu yüzdendir payına bu kadar çok deli düşmesi; insanları kadar sokakları ve havası da delidir ayrıca.
Merkezin her zaman gizliden gizliye gerilimli bir ilişkisi olmuştur İstanbul’la; salaş vakarı, merkezin mükemmel aksanlı resmiyetine ve iş ahlakına ters gelir hep. Efsane İstanbul’da ikamet etmeyi seçmiştir, merkez bunu kaldıramaz, her fırsatta intikam alır, ama bütün yengilerine rağmen rahat edemez, dinmeyen bir korkudur içindeki.
İstanbul’da yaşayan insanların her biri, içinde bu savaşın savaşçısı olduğunun sezgisini taşır, dile getirmez. Her biri bu insanların, durup birden kulak kabartır, bir şey olmamış gibi devam etmeden önce - çağ mı değişiyor? O gün her an gelebilir, bilirler, hazırdırlar - tek bir temiz salvoyla taşlar yerinden oynayacak, taşlar yerine oturacaktır.
Dünyanın büyüsü yeniden kurulacaksa, çelişkilerin üstünün örtülmesiyle değil, açıkta çarpıştırılmasıyla kurulacaktır der İstanbul’un tarihçileri, işaretleri saymakta birbirleriyle yarışmaya bayılırlar. Kimsenin bilmediği birilerinin, kimsenin bilmediği bir yerde, kum saatlerini çevirmeye hazırlandığından zerre kadar kuşku duymazlar, telaşsızca bekler, bekleyişlerini de her şey gibi bir yolculuk sayarlar - her yolculuğun, yolculuğa ve başlayacak olana dair heyecan sürdükçe sürmesi gerektiğini anımsatmaktan bıkmazlar.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
oldukça güzel bir yazı teşekkür ederim.
YanıtlaSil