sivriada'yla başlayayım. burası, istanbul tarafından bakıldığında, sırtını dönmüş bir fareye benzer; adanın güney tarafına geçtiğinizdeyse, çürük bir diş gibi içinin oyulduğunu, ortasının bomboş kaldığını görüyorsunuz - ikinci fotoğraf bunu biraz gösteriyor. burada teknelerin yanaşması için ufak bir iskele var, iskelenin sol tarafında bizans döneminden kalıntılar görülüyor - manastır, şapel, hamam varmış bir zamanlar. bu ada artık o kadar çirkin ki, işe yarar hale getirilmesini sağlamak için ciddi kafa yormak gerekiyor. bana kalırsa burası, yassıada'ya yapılacak otelin müşterilerinin kapalı eşlerinin kullanacağı ve erkekler tarafından görülme endişesi olmadan yüzebilecekleri bir "kapalı plaj" haline getirilir.
yassıada'ya gelince (üçüncü fotoğraf), buradaki iskelenin hemen yanında bir şato kalıntısı var - zamanında adayı satın almış olan ingiliz bulwer-lytton'ın yine bizans kalıntıları üstüne inşa edilmiş küçük şatosu bu (dördüncü fotoğraf). yassıada'da bunun dışında bilindiği gibi 1960 mahkemelerinin yapıldığı bir spor salonu ve deniz kuvvetleri komutanlığı'na ait olduğunu sandığım birbirinden çirkin başka yapılar var. bu adayı sadece bir "demokrasi müzesi" olarak kullanmak bana gerçekçi gelmiyor - müzeyi kurmak nispeten kolay da, insanlar, öğrenciler burayı nasıl gezecek? burada zamanında su ürünleri enstitüsü vardı, günde iki defa da vapur seferi düzenlenmişti - sonunda yürümedi, enstitü geri geldi, seferler kaldırıldı.
Başbakan bir gün Cem Akaş'ın blog'unu hack'leyecek deselerdi hayatta inanmazdım.
YanıtlaSil