peyniraltı dergisinin söyleşisi, temmuz 2013.
-Kim bu gezi parkındakiler?
Bunu biliyoruz: genç kentli
profesyoneller ve ileride genç kentli profesyonel olacak öğrenciler. Sonra
bunlara CHP’liler eklendi. Ardından bu fırsatı kullanıp kendi gündemini
ilerletmek isteyenler. Bazıları şamata için oradaydı, bazıları beleş yiyecek
dağıtıldığı için, bazıları polisle çatışmak için.
-Karin Karakaşlı, Agop Gazetesi’ndeki 14 Haziran tarihli yazısında;
“Gezi Parkı direnişi pek çok şey gibi, mülkiyet konusunda da dönüm noktası
oldu.” diyor. Matları, tulumları,
battaniyeleri ve çadırlarıyla günlerce parkta yaşayan gençler, takas,
yardımlaşma ve dayanışma yoluyla 15 Haziran’daki polis müdahalesine kadar
parkta yaşadılar. Bu imece usulü yaşam tarzı mülkiyet konusunda neleri
değiştirdi?
Hiçbir şeyi. Tatil köyünde
boncukla yaşayıp para harcamadığını sanmak gibi bir şey bu. Güzel bir naifliği
var ve herkesin kurt, herkesin çakal olduğu bir ülkede bu naifliğe hepimizin
çok ihtiyacı var tabii, ama olduğundan büyük göstermenin de alemi yok.
-Direnişin ilk günlerinden itibaren sosyal medya üzerinden daha önce
hiçbir toplumsal olayda görülmemiş bir iletişim akışı yaşandı. Sizce bu hızlı
ve yoğun iletişim akışı, olayların gidişatıyla ilgili olumlu veya olumsuz ne
gibi sonuçlara yol açtı?
Sosyal medyayı da büyütmemek
gerek. Her dönemde iletişim hızı, fiziksel müdahale hızına koşut oluyor. Sosyal
medyanın sağladıklarına artık şaşırmıyoruz, önleyemediği arazlara
şaşırmadığımız gibi. Gezi Hareketi’ne katılanların, örgütsüz bir biçimde
direnmelerini sağlayan sosyal medya oldu, ama hem bu harekete destek verenler,
hem de AKP yandaşları arasında büyük bir bilgi kirliliğine yol açan da yine
sosyal medyaydı.
-Geçmişte bu tür kitlesel hareketlerin sanat algısında ve yaratım
sürecinde de önemli değişikliklere yol açtığını görüyoruz. Gezi Parkı’nda
yaşananlar, orada oluşturulan yeni mizahi, başkaldıran, sorgulayan dil
edebiyata hatta sanata nasıl yansır ya da sizce bir yansıma bulur mu?
Şu anda oturmuş, direnişin
öyküsünü ya da romanını yazanlar vardır, sizi temin ederim. Bunun edebiyatla
nasıl bir ilgisi olduğunu anlayamadım.
-Edebiyatçının iktidarın baskıcı ve nobran tavrına karşı, söz
söylemekten geri durmayan tavrının hem Batı Edebiyatı’nda hem de bizim edebiyatımızda
birçok örneği var. Sizin için bu tavrın en önemli örnekleri kimlerdir?
Edebiyatın dün olduğu gibi bugün de bu yaşananlar karşısında muhalif bir tavrı
olmalı mı?
Hayatın nasıl yaşanması
gerektiğini yalnızca edebiyattan öğrenebilenler için, evet.
-Gezi parkı olaylarında polis müdahalesinin devam ettiği sırada, park
alınır alınmaz oraya bir kütüphane kuruldu. Birçok eylemci, yayınevi ve dergi
de bu kütüphaneye destek verdi. Böyle bir hareketi nasıl yorumluyorsunuz?
Parkta yoga seansları
düzenlenmesinden ya da çocuklar için boyama atölyeleri yapılmasından farklı bir
şey değil benim için. İnternet üzerinden pizza ısmarlayanlar ya da pilav
arabasından pilav satın alıp dağıtanlar daha sahiciydi bence.
-Radikal Kitap ekinde yayımlanan
“Derin devlet”ten “derin demokrasi”ye adlı yazınızda; "Gezi hareketi
çerçevesinde doğmuş olan tepkinin bu kadar sağlıklı, sağduyulu, sağlam ve
gerçek olmayı başarması, bana müthiş umut veriyor; “iyi ki oldu” diyorum.
Buradan, daha iyi bir Türkiye’ye giden bir yol çıkabileceğini görüyorum." diyorsunuz.
Peki, bu yeni Türkiye'nin dinamiklerini nasıl tanımlayabiliriz, nedir bu
muhtemel yeni ülkeyi eskisinden ayıracak en önemli yönler?
Katılımcı, çoğulcu, liberal
demokrasiye gidecek bir yoldan söz ediyordum. Tabii bunun için öncelikle Gezi
Hareketi’nin kendi kendinden bu kadar hoşnut olmayı bırakması gerek.
- Aradan on yıl geçtiğini düşünelim. Bu yaşananları o günlerde nasıl
anlatacaksınız? Hareketin aklınızda kalan en önemli yönleri neler olacak?
1997’de “sürekli aydınlık için
bir dakika karanlık” eyleminin başladığı ilk gece, yemin ediyorum ağladım.
Bugün tencere tava çalanlara yalnızca sinirleniyorum. Sürekli aydınlık filan da
olmadı ayrıca.
-Son olarak, yaşananlar sırasında yaratıcılık sınırlarını zorlayan
birçok slogan ve duvar yazısı gördük. Bizim ekip olarak favori sloganlarımız
"Franz Kafka'nın böcekleriyiz" ve “Kahrolsun bağzı şeyler” oldu
örneğin. Sizin Gezi Olayları sırasında en beğendiğiniz slogan hangisiydi?
“Kahrolsun bağzı şeyler”çok iyiydi, “slogan
bulamadım”la birlikte. “Çok tatlısın Tayyip” de başka bir kategoride müthişti.
Bunların hepsi üst-metin tabii; “direniyoruz” demiyorlar, “bak nasıl
direniyoruz” diyorlar.
soruların çoğuna sesli güldüm.
YanıtlaSil"Hayatın nasıl yaşanması gerektiğini yalnızca edebiyattan öğrenebilenler için, evet."
YanıtlaSil"İnternet üzerinden pizza ısmarlayanlar ya da pilav arabasından pilav satın alıp dağıtanlar daha sahiciydi bence."
Helal olsun! Bir an için yalnızlığımı unutturdu.