genelde taksim meydanının ve özelde gezi parkının akıbetinin dar kapsamlı bir referandumla belirlenmesi kararı, başbakan erdoğan’ın usta bir taktisyen olduğunu bize bir kez daha gösteriyor. “halk karar versin” kartına karşı durmak güç; “hayır, biz direnmeyi sürdüreceğiz ve bizim dediğimiz olacak” ya da “şehircilik bir bilimdir, uzmanlar karar versin” demek işe yaramaz. ayrıca erdoğan bu şekilde gezi direnişinin meşru iki zeminini, yani parkın kendisini kurtarma çabası ve polis şiddetini protesto çabasını ayrıştırdı; birincisini halka sorma kararı verirken, ikincisini de idari soruşturma konusu haline getirdi, böylece direnişin sürdürülmesini meşru gösterecek zemini ortadan kaldırdı. öncelikle bunu görmek ve bundan sonra ne yapılacağını düşünmek gerek, çünkü dünkü duruşun bugün hükmü pek kalmadı.
erdoğan’ın bu taktik hamlesi, aslında onun alışıldık
stratejisinden farklı bir yol açıyor. normalde başbakan, el büyütmesiyle
tanıdığımız bir politikacı; “siz çevreci misiniz? ben sizden daha çevreciyim”
olarak özetlenebilecek bu tavrın dışavurumu, gezi parkını daha da büyütmek
olabilirdi mesela. bunu yapmadı, çünkü erdoğan topçu kışlası’nı gerçekten çok
istiyor. buraya rezidans yapamayacak olsa da istiyor, alışveriş merkezi kuramayacak
olsa da istiyor; taksim meydanının kendisi kazılsa dünyanın en müthiş
müzelerinden biri olabilecekken, kışlanın içine ne olduğu belirsiz bir “şehir
müzesi” kurmayı kabul edecek kadar çok istiyor. askeri vesayete karşı büyük bir
mücadele vermişken, bir askeri bina müsveddesini şehrin kalbine çakacak kadar
çok istiyor. bunun nedeni üzerinde tabii ki durmak gerek; eğer iddia edildiği
gibi, topçu kışlası’nı “31 mart vakası”nın bir anıtı olarak görüyorsa, bunun da
açıkça tartışılması gerek.
türkiye’de benim bildiğim kadarıyla böyle dar kapsamlı, dar
seçmenli bir referandum örneği yok; yasal altyapısının olduğundan da emin
değilim. bunlar yine de ciddi birer sorun oluşturmuyor tabii, akp hükümeti
bunları çok zorlanmadan halledecektir. burada benim önemli gördüğüm şey şu:
taksim meydanında topçu kışlası’nın yapılmasını ve gezi parkının yok edilmesini
engellemek isteyen kitle, referandumu benimsemeli. akp’yi, kendi oyununda
yenmeyi hedeflemeli. bu olmayacak bir şey değil: akp, 2009’daki yerel
seçimlerde istanbul’da %42 oy aldı; 2011 genel seçimlerindeyse istanbul birinci
bölgede %48, ikinci bölgede %51 oy aldı. başka bir deyişle, sonuç şimdiden
belli değil.
bunun için de yine erdoğan’ın taktikleri, kendisine karşı
kullanılabilir: birincisi, böyle bir referandumda odağın, yapılacak inşaattan
uzaklaştırılmaması, aslında gezi hareketinin işine gelir. akp, tam tersine
konuyu genişletmeye, istanbul’da ve türkiye genelinde yapılan başarılı
çalışmalara dikkat çekmeye çalışacak, hatta dikilen ağaç sayılarıyla
çevreciliğini vurgulamak gibi, örneğini gördüğümüz yöntemlere başvuracak. konu
o değil; konu taksim meydanı.
ikincisi, gezi hareketi üyeleri ve destekçileri kendi
kendilerine konuşmaktan vazgeçmek zorunda. nişantaşı’nda, bağdat caddesi’nde
vs. tencere tava çalmak, kendi kendine çalıp oynamak gibi bir şey. karşı tarafı
ikna etmeye çalışmadıkça, akp seçmeninin kapısına gidip konuşmadıkça tencere
tava yalnızca ses kirliliği yaratıyor.
üçüncüsü, gezi hareketi en büyük avantajı olan
yaratıcılığını asıl şimdi kullanmalı. çarpıcı slogan, çarpıcı görsel, çarpıcı
tasarım, ses getirici barışçıl eylem çeşitleri – buyrun, meydan sizin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
adınızın görünmesini istiyorsanız ama google hesabınız yoksa lütfen yorumunuzun sonuna adınızı ekleyin.