christopher nolan'ın mega-bütçeli son ürünü inception ("başlangıç"), düş içinde düş içinde düş mimarisini temel alan, "hırsızlık" filmleri janrına oturan ama kahramanın duygu dünyasındaki yolcuğunu öne çıkaran, karanlık ama eğlenceli bir film.
görsel açıdan gerçekten tatmin edici olsa da, düş dünyasının "gerçekdışılığı" konusunda oldukça muhafazakar (hatta yer yer sıkıcı) olduğunu, "kendi içine kapanan paradoksal yapı" fikri iyi olsa da bunun mantıksal ve görsel sonuçlarının yeterince araştırılmadığını söylemek gerek. (buna karşın örneğin düş zamanının gerçek zamandan daha yavaş geçtiği fikrinden gayet iyi yararlanıyor film.)
filmin temel önkabulü olan mekanizma, yani insanların, seçilmiş bir kişinin düşüne girmeyi nasıl becerdiği de anlatılmıyor; yan yana yatan ve aynı sedatif pompasına bağlı olanların aynı düşe (ama kimin düşüne?) gireceği varsayılıyor.
filmin sorusu şu: kahraman çocuklarına dönebilecek mi? bu ana (iç) yolculuğun taşıyıcısı olan aksiyon (dış) yolculuğunun sorusu da şu: kahraman, varis oğulun imparatorluğu kendi isteğiyle parçalamasını sağlayabilecek mi? ikincisini başarmak, birincisinin koşulu.
"hırsızlık" (hırsızlık diyorum çünkü varisin rakibi olan şirket, varisten dünya birinciliği konumunu "çalıyor") hikayesinin kendisi aslında pek de matah bir hikaye değil, neredeyse ilkel - dev bir holdingin varisine, şirketleri dağıtması ve böylece rakibinin önünü açması için fikir implantasyonu yapılıyor, ama bu fikri kendi bulmuş gibi hissetmesi gerekiyor ki dört elle sarılsın ve uygulasın, o yüzden de babasının ona vasiyeti buymuş, çünkü oğlunun ona benzemesini istemiyormuş, kendisi olmasını istiyormuş mizanseni yaratılıyor.
kahramanın (di caprio) iç dünyasındaki yolculuğuysa, çocuklarına kavuşabilmesinin yeni bir koşulunu sunarak gelişiyor: bu "iç" koşul, kahramanın intihar eden karısı ile ilgili suçluluk duygusundan kurtulmasını ve anılarını geride bırakıp yaşamaya devam etmesini içeriyor. bunu yapma biçimi de çok derinlikli değil: neden suçluluk duyduğunu anlatmak (suçluluğuyla yüzleşmek) ve "biz aslında yaşayacağımızı yaşadık, seni artık bırakayım" demekten ibaret.
karikatürleştirdim mi? belki de. ama karikatür versiyonu zaten mevcut - bkz. "varyemez amca ve hayatımın rüyası".
"uncle scrooge in the dream of a lifetime" |
filmin genelindeki boşluklara odaklanıldığında filmi var eden temel düşünceden tat almak olanaklı değil.
YanıtlaSilinception da bir izleyici olarak beni memnun eden temel düşünce: rüyanın anlamına, gücüne ,bilgi kaynağı olarak vazgeçilmez oluşuna dair düşünce. film bu düşüncenin üzerine inşa edilmiş. bir adamın fikrinin gördüğü rüya ile değişebileceği savı kurgudaki tüm boşluklara karşın tatmin edici biçimde gösterilmiş.
yine de güzel film! o tarihten bugüne aklımda kalmış işte. göndermeleri de güzel. bir de şu var: rüyayı gerçeğin yerine koymak sakinleştiriyor insanı. (insan kim? "benle birkaç tanıdığım" diyeyim de anlamsız bir genelleme olmasın!)
YanıtlaSilgerçeğin yerine koyabileceğin bir şey var işte. bu çok iyi. senin için kurulmuş bir kurmaca rüya. bunu anlamışlar. gördüğüm bazı rüyalardan sıçrayarak uyanıyorum. böyleyken bile ferahladığımı hissediyorum. bana gösterilen şifa veriyor. rüya sadece bana gösteriliyor. "ortak rüya görebileceğim kim var bu dünyada?" diye soruyorum kendime. durumumu anlıyorum:yalnızım. ne yaparsam yapayım bitmiyor yalnızlık: kimle uykuya dalarsan dal, yalnızsın, kendi içindesin hep: aklın sadece senin. ruhun da. çünkü senin için tasarlanmış bir ölüm var. bu ise dünyayı sana iliştiriyor. gerçeğe biçim vermeni sağlıyor kendi ölümün. haksız mıyım?
bu filmde de ferahlatıcı bir şeyler var: sakinleştirici etkisi var: rüyaya sığınabilirsin: gerçeğin etkisini bitirebilirsin mesajı veriyor: ki bir film için ağır bir mesaj. hadi sen de hakkını yeme filmin, yeniden bir de bu gözle izle: kurmacayı seven biri için mimarın tasarladığı bir rüya; gerçeğin kendisinden daha çekici (mühendis olarak değil, kurmaca yazarı olarak izle filmi: aradaki teknik meseleleri görme; hikayeyi gör)
haksız mıyım yahu!