27.12.25

"a-z ama çok" - haddinden uzun sürmüş bir televizyonculuk macerası

 yanılmıyorsam 2003'tü, ben yky'de "libero danışman" olarak çalışıyordum. o dönemde yapı kredi kültür sanat yayıncılık bir atılım yaptı ve tıpkı yapı kredi gibi mehmet emin karamehmet'in holdingine bağlı show tv'nin alt kanalı skytürk'te haftalık bir kültür programı yapma izni aldı. hafta içi akşam 10-11 arası yayınlanacaktı program, içeriği biz hazırlayacaktık, yapım işleri onlara ait olacaktı. programın bizim taraftaki tüm sorumluluğunu ben üstlendim - 1993-94'te trt-2'de "okudukça" programını yapmıştım, tamamen deneyimsiz değildim. tabii orada herşeyi çok sıkı kontrol altında tutuyorlardı, ben konuları, kitapları, konukları belirleyip metinleri hazırlıyor ve programı sunuyordum, ama bütün teknik işi trt profesyonelleri yapıyordu. burada böyle olmayacaktı belli ki, biz bütün amatörlüğümüzle elimizden gelenin en iyisi yapmaya çalışacaktık. canıma minnetti. fikir patlaması yüzünden uykusuz geçen geceler de böylece başladı.

programın adını "a-z ama çok" koydum; alfabetik sırayla giden bölümlerden oluşacaktı, bazı bölümler her hafta yer alacak, bazılarıysa güncel konuları işleyecekti. yky binasının altıncı katı o sıralarda yemekhaneydi, burada 3x5 metrelik bir bölme yaptık, burası bizim dış çekim stüdyomuz oldu. gerçek televizyon stüdyosunda yalnızca program sunucusunun bölümleri çekiliyordu. bizim "stüdyo" çok ilkeldi elbette, ses yalıtımı bile olmadığı gibi, skytürk'ten gelen kameramanın konuşmacılara takacağı yaka mikrofonu da yoktu. 

bu koşullar atında çalışmaya başladım. giriş jeneriğinden çıkış müziğine kadar herşeyi yapıyordum, dış çekimler için elde sony handycam'le kendimi sokaklara atıyordum - bunlar hep siyah-beyaz yayınlanıyordu. programda neler yoktu ki - bir iyi polisle (burak şuşut) bir kötü polisin (esra özdoğan) sorgu mizanseniyle yaptığı yazar söyleşileri, dört ağır entelektüelin gerçek poker masasında gerçek sigaralar içerek yaptığı "entel muhabbet"leri, selahattin özpalabıyıklar'ın yarı çıplak anlattığı (ve aslında anlatamadığı için komik olan) kültür-sanat tarihi anekdotları, nazif topçuoğlu'nun karşısına oturttuğu köpeği goblin'e anlattığı fotoğraf tarihi hikayeleri, neler neler. 

bu çekimler tamamlandıktan sonra yayından önceki akşam show tv'ye gidiyordum montaja yardım etmek için. ilk program oldukça tutuktu ama giderek açıldı, kendi standardını oluşturmaya başladı. fakat televizyonculuk açısından itiraf edeyim çok zavallı bir noktadaydık - görüntü ve ses kalitesi yerlerdeydi, ulusal bir kanalın "prime time"ı sayılabilecek bir aralıkta yayınlanması düşünülemeyecek derecede niş bir iş yapıyorduk. aslında bir tür gerilla yayındı bizimkisi.

nitekim üçüncü bölümün ardından serdar akinan bizi ofisine çağırdı, "bu ne, böyle birşey nasıl mümkün olabilir?" diyerek bizi bir güzel azarladı. biz de aslında skytürk'ten daha fazla teknik destek beklediğimizi ama yalnız bırakıldığımızı anlattık. fayda etmedi elbette, "a-z ama çok" artık çok olmuştu, akinan ipini çekti. ulusal bir kanaldaki gerilla yayıncılık maceram da böylece sona erdi. 

üç bölüme aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz (o zamanki dijital imkanlar yüzünden çözünürlükleri maalesef düşük).


  

                                       1                                     2                                    3



1 yorum:

adınızın görünmesini istiyorsanız ama google hesabınız yoksa lütfen yorumunuzun sonuna adınızı ekleyin.