12.12.13
kitap test-isi 2: "deneme"kten hoşlanıyor musunuz?
1. Sabah yine saatin zırıltısıyla uyandınız ve alışık hareketlerle saati duvara fırlattınız – son iki ayda katlettiğiniz üçüncü saatti bu. Banyoya girdiğinizde gözünüz aynadaki yabancıya takıldı – bu aynanın da bozulduğuna kanaat getirip tamirci çağırmaya karar verdiniz. Tam o sırada –sıcak yerine soğuk su musluğunu açmış olmanın da etkisiyle belki– yaşamınıza yeni birşeyler katmanın zamanının geldiğini anladınız. (Soracaksan sor şu soruyu artık.) Saç stilinizi ya da şampuanınızı değiştirmek de kurtarmayacak. Önce neyi değiştirirdiniz?
a) Başucu kitabınızı – Mario Simmel’in Yalnız Havyarla Yaşanmaz’ını atıp yerine aynı yazarın Papaz Her Zaman Pilav Yemez’ini koyardınız.
b) Stephen King serisi – yerine Barbara Cartland serisi alırdınız.
c) Kütüphanenizi – pırıl pırıl bir leğen-mandal setiyle.
d) Nüfus kâğıdınızı – yeni bir renk denemenin vakti geldi artık.
2. Kuaförünüz bu kararınızı duydu ve kendisini yetersiz bulmanıza had safhada içerledi. Yine de terbiyeyi elden bırakmayarak, birlikte geçirdiğiniz acı-tatlı günlerin anısına, Tezer Özlü’nün Eski Bahçe-Eski Sevgi adlı kitabını armağan etti size. Bu kitabı nasıl değerlendirmeyi denerdiniz?
a) Şu ölümlü dünyada bir de ölümlü kitaplarla uğraşmamak için kapağını bile açmadan, eski toprak bir tanıdığınıza verirdiniz.
b) Tabii ki bahçıvanınıza verirdiniz – güllere daha sevecen davranmasının vakti geldi artık.
c) Daha sevgiliniz olmamış ama tavlamaya azmettiğiniz kişiye “eski sevgilime” diye imzalayarak yollamak gibi bir cesaret gösterirdiniz.
d) Tanrıya yollardınız kitabı – size bir Âdem ya da Havva ve şöyle yeşillikli, gürültüsüz bir yer bulması dileğiyle ve iadeli taahhütlü.
3. Bir gün posta kutusunu açtınız ve “Tanrı” imzalı bir mektup buldunuz. Şu bahçe işini bir konuşmak için belirli bir zamanda belirli bir yerde buluşmayı öneriyor. Şansınızı bir dener miydiniz?
a) Hayır. Postanecilerin bir sululuğu olmalı bu. Zaten siz de şu aralar Nietzsche okuyorsunuz.
b) Evet. Ama karşınıza çıkacak kişiyle konuşurken ikide bir “Bu bir kamera şakası mı?” diye sorup, bir yandan da Kuran, İncil, Tevrat gibi kitaplar hakkında zor sorular yöneltirdiniz.
c) Evet. Yalnız çekin altına atacağı imzayı, Yazıdan Karakter Tahlili kitabı eşliğinde çözümlemekten de geri durmazdınız.
d) Tabii ki evet. Bu densizlere kimin Tanrı olduğunu öğretme zamanı geldi artık.
4. Sizden bir kitap yazmanız istendi – Bahçe’yi hak etmek için. Nasıl birşey yazardınız?
a) Bu bahçe muhabbeti biraz fazla uzamadı mı? Ben zaten o şıkkı işaretlememiştim.
b) Nasıl Başardım? – anlamsız test sorularıyla amansızca savaşıp hayatta kalmayı başaran bir mazlumun nefes kesici sergüzeşti.
c) Tanrıların Arabalarının Krikosu - Zen ve Motosiklet Tamiri’nin ikinci cildi.
d) Kızıldenizin Biçareleri - İncil’de birkaç isim değişikliği yeter, nasıl olsa o da adamlarına yazdırtıp okumamıştır.
5. Yazdığınız kitap yayımlandı ancak yayıncınız, iyi niyetli gözüken birtakım bahanelerle telif ücretinizi ödemiyor. Çözüm?
a) Ben kitap falan yazmam kardeşim, boşuna ısrar etmeyin. Başımı zorla belaya sokacaksınız bak.
b) Dert değil, nasıl olsa Aktaş Elektrik’te ve İSKİ’de tanıdıklarınız var...
c) İkinci bir kitap yazıp, adını Sakalı Yolunmuş Yayıncı koyar, kitapta da adamı bir güzel harcardınız. Bu kitabı yayımlayacak yayıncı bulamamak sizi hiç bozmazdı; biriktirdiğiniz üç-beş kuruşu uğrunda harcayacak daha iyi bir amaç olabilir mi?
d) “Halkın İntikamcıları” adında bir örgüt kurup, bütün kitapçılardan kitabı çaldırtır, yayıncınızın da işaretparmaklarını kestirirdiniz, böylece dizgi yapamaz hale gelir, (“küçük yayıncı” olduğundan her işi kendi yapmak zorunda) ve kitap piyasasından ebediyen silinirdi. Hazır eliniz değmişken, şu geç kalkan Deniz Otobüsü Servisleri hakkında da birşeyler yapsanız...
6. Kitap inanılmaz bir başarı grafiği çizdi, 17 dile çevrildi ve siz o kadar saygın bir yazar haline geldiniz ki, Zimbabwe Cumhurbaşkanı adınıza bir davet vermekle kalmayıp, 3 Mayısta (Zimbabwe’nin Kurtuluş Günü) bir günlüğüne koltuğuna oturmanıza izin verdi. Ne olacak şimdi?
a) Anlatamadım galiba. Bırakın peşimi artık, ben bu testi yapmıyorum, o kadar, yapmıyorum işte, daha nasıl söyleyeyim yani, bak zabıtayı çağırırım.
b) Bir yazar olarak kendi ülkenizde zaten krallar gibi yaşadığınızdan, Allahın Zimbabwe’sine gitmezdiniz tabii.
c) Davet mektubunun bir kopyasını Çankaya’ya, bir kopyasını da 23 Nisan Şenliklerini Düzenleme Komitesi Başkanına yollar, Zimbabwe’den istedikleri birşey olup olmadığını sorardınız.
d) Hemen gider, kanun hükmünde ufak bir kararname çıkartıp, çağdaş Zimbabwe edebiyatının 50 cilt halinde Türkçeye çevrilmesi, Türkiye’de yayımlanması ve mümkün olduğu kadar çok ortaöğretim kurumuna dağıtılması, bu arada da size Zimbabwe halkının bir armağanı olarak, orta ölçekte, zarif bir çiftlik verilmesi için gerekli ödeneğin ayrılmasını sağlardınız. Zimbabwe edebiyatı Zimbabwelileri adam etmişse, bizi haydi haydi eder, etmezse de siz oraya yerleşirsiniz. (Nasıl mantık ama?)
7. Zimbabwe’den dönerken uçağınız düştü ve okyanusun ortasında üç-beş palmiyeli bir adacıkta buldunuz kendinizi – tek başınıza. Yanınıza üç tane kitap bile alamadınız üstelik. “Hiç değilse bir Cuma bulsam da muhabbet etsem” diyerek bütün adayı taradıysanız da kimseleri bulamadınız, meyveler dalında çürümüş zaten, hava da çok sıcak, lanet olsun. Burada epeyce bir süre kalmanız gerekecek. Deneyin bakalım.
a) Pes. Tamam. Pes. Biliyordum böyle olacağını. İnsan bir test hazırlayacaksa, önce atlası açıp bakar, Zimbabwe’yle Türkiye arasında hangi okyanus var diye. Her ay bu sayfayı böyle saçmalıklarla dolduracak olduktan sonra, ben de dergi çıkarırım.
b) Sineklerin Tanrısı’nda böyle birşey vardı, çocuklar adaya ilk düştüklerinde, tepeye çıkıp bir ateş yakıyorlardı, geçen uçaklar görsün diye. Sonraları nöbet işi tavsıyor ve ateş sönüyordu. Nitekim bir uçak geçiyor ama onları görmüyordu. Bundan gerekli dersi alır ve dağ başını duman almasını sağlardınız.
c) Nasıldı şimdi, buralarda bir define olacaktı, şu dik açılı palmiyenin gösterdiği yönde 250 adım ilerleyeceğiz, evet, işte insan kafası şeklindeki kaya, sağ göz oyuğuna elimizi sokuyoruz, elimiz pis kokulu ve ıslak bir sıvıya daldıysa da bozmuyoruz, bir anahtar çıkartıyoruz ve sol kulağa sokuyoruz, işte kaya ikiye ayrılıyor ve karşımıza bir sandık çıkıyor, aynı anahtarla bu sandığı da açıyoruz ve Allah kahretsin, kitap ulan bu: Erkeklerin Kadınlar Hakkında Bilmedikleri Herşey - Vakkorama Yayınları.
d) Buradan kurtulmak gerçekten zor gözüküyor, ama bunun bir rüya olma olasılığı epeyce yüksek. Şu ağacın altındaki yumuşak otların üstüne bir uzanayım, şöyle güzel bir uyku – sabah uyandığımda bir de bakmışım burada değil, evimdeyim. 2 Şubat, saat 06:00. Alışık hareketlerle saati duvara fırlatıyorum. Size de olmuş gibi oluyor mu bazen?
Kitap Test-isi Değerlendirmesi:
en çok (a) işaretleyenler: Size pek ilişmemekte fayda var. Tuvalet kâğıdınızın rengi değişse bir hafta kendinize gelemiyorsunuz. Kendinizi bu kadar kasmayın canım. İlk adım olarak, her zaman gittiğiniz kitapçıya gidin yine, ama bu kez soldan sağa değil, sağdan sola dolaşın. Korkmayın.
en çok (b) işaretleyenler: Arada sırada yaşamınıza yeni unsurlar katmanız gerektiğinin siz de farkındasınız. “Arada sırada”yı “46 yılda bir” olarak tanımlamak tam sizin yapacağınız iş. Mevsimlerin değişim hızını biraz fazla buluyorsunuz: yani yaz dört ay sürse daha memnun olacaksınız, ama çok uzun boylu bir şikâyetiniz de yok. Denemeyi deniyorsunuz.
en çok (c) işaretleyenler: Gözünüzü, mümkün değişiklikler için hep açık tutuyorsunuz, ama herşeye balıklama atlamıyorsunuz. Abartmanın lüzumu yok. Yaşama amacınız, kendinizi de zaman zaman şaşırtma ilkesini kapsayacak şekilde düzenlenmiş. Geniş bir gardroba gerek duymadan kılık değiştirebiliyor olmanız, şizoid yollu yorumlara yol açsa da, devam. Deneyin denettirin.
en çok (d) işaretleyenler: Siz de bir acayipsiniz canım. Bokuna değdirmek şart mı yani. Bir işi de “ay ilginç ne yapsam” diye düşünmeden efendi efendi yapsanıza.
(1993)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Burc yorumlari gibi bu testin sonucu da ince tuttu: C'ler hep beni anlatiyor -genis bir gradroba gerek duymama kismi bile dahil. Ne gzel...:)
YanıtlaSil