28.11.11

gerçek dünyanın matrisleştirilmesi süreci ve demokrasi sonrası toplum

mısır'da temsili demokrasinin ilk adımları atılıyor - seçimleri herkes kendi meşrebine göre merakla, umutla ya da endişeyle izliyor. ama avrupa'da seçilmişlerin iktidarsızlığı ve temsil etmeyenlerin iktidarı yükselişte - yunanistan ve italya'da son hükümetlerin nasıl kurulduğu bunun en bariz örneği. ekonomi her zaman önemliydi (amerikalıların bayıldığı bir laf vardır, "it's the economy, stupid!" derler), ama artık iş ekonominin önemli olmasının, bu önemin politik olarak yönlendirilmesinin ötesine geçti, küresel piyasaların umursamaz diktatörlüğüne doğru gidiyor iyiden iyiye.  borsalar nasıl etkilenecek - artık en önemli değişken bu, türkiye'de de yaşıyoruz bunu, ama ulus-devlet halklarının bu denli iktidarsız ve konudışı kalması; insanların kendi haklarıyla ilgili olarak söz almaya çalıştıklarında bile, devletüstü ve devletaşırı piyasa oyuncularının belirlediği politikaları değiştirememesi; bu oyuncuların halk denetiminden azade olması - bütün bunlar, avrupa'da demokrasi sonrası topluma doğru yol alındığını düşündürüyor bana. habermas bu konuda medyanın halkı uyarma görevini yerine getirmesini, avrupa anayasasının üstünlüğünün korunmasını çare olarak öne sürüyor, ama çıkışın burada olduğunu sanmıyorum.

weber'in bir zamanlar "die entzauberung der welt" dediği, dünyanın büyüsüzleştirilmesi süreci, postmodernizmin yükselişte olduğu dönemde tersine döndürülüyor gibiydi; bilimin ve tekniğin tek ve mutlak doğruyu belirleme tekelinde gedikler açılmaya, dünya yeniden "büyülü" (bazılarına göre irrasyonel) bir yer haline gelmeye başlamıştı, bu sürece de "the reenchantment of the world" denmişti. marcuse'nin "tek boyutlu adam"ı, yeniden ek boyutlar kazanmaya başlayacak gibiydi. finans dünyasının son dönemde açığa çıkan darbesi, bunu imkansız kıldı, ama beklenmedik bir biçimde: tek boyutlu adam, kendini sahip olduklarıyla tanımlamaktan çıktı, ama tek boyutluluktan kurtulamadı, sadece o boyutun niteliği değişti. artık sahip olduklarıyla değil, sahip olduğunu sandığı şeylerin parasal değerinin ne olduğunun sanıldığıyla tanımlanıyordu. "gerçekte olmayan değer"in mabedi borsa, malın (ve sonuçta üretimin) yerine "algısal değer" ve türevlerini koyarak, politik alanı da, toplumsal alanı da tek boyuta indirgemeyi başardığı gibi, ekonomik alanı da bu boyuta hapsetti. dolayısıyla piyasa, mutlak özerkliğini ilan etmiş oldu: bu üç alandan hiçbirinin boyunduruğuna girmeye niyeti olmadığını da açık bir ifadeyle ortaya koydu.

dolayısıyla buradan çıkış, bu üç alanın geri kazanılmasına bağlı olacak gibi geliyor bana: gerçek ekonomi, gerçek  toplum ve gerçek politikayla. bu iddianın kendisi, politik bir iddia elbette; dünyanın yeniden politikleştirilmesi gerektiğine ("the re-politicization of the world") dayanan bir politiklik bu. yeniden politikleştirme politikasının; daha çok parayı hedefleyen, paradan para kazanma politikalarının karşısına (çünkü "finans dünyası" da bir politikayla oynuyor oyununu: gerçek dünyaya kendi politikasını dayatma, gerçek dünyanın matrisleştirilmesi sürecinin hamiliğini üstlenme politikası) koyacağı hedef şu: toplumun, politikanın ve ekonominin yalnızca para hakkında söz aldıkları ölçüde önemli oldukları yanılsamasını yıkmak, paranın da yeniden araçsallaştırılmasını, yani kendi içinde amaç olmaktan çıkarılmasını ve yeniden politikanın emrine sokulmasını sağlamak. yeniden politikleştirme süreci, ulus-devlet yapısı içinde en güçlü günlerini yaşamış olan halkların üstlenmesi gereken ve temelde de onların yeniden erklendirilmesine uzanacak bir süreç. ulus-devlet, halk, temsili demokrasi, hatta demokrasinin kendisi eskimiş kategoriler ve artık aşılması gereken prosedürler olabilir, ama -bu noktada habermas'a katılıyorum- politikanın ölümüne izin vermiş bir demokrasi sonrası toplum vizyonu, her halükarda gerici bir vizyondur ("ileri"nin ne olduğu belli olmasa bile).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

adınızın görünmesini istiyorsanız ama google hesabınız yoksa lütfen yorumunuzun sonuna adınızı ekleyin.