editörlük uğraşı, bilenlerin bildiği gibi, çok yönlü bir uğraş - dile hakim olmak, edebiyata hakim olmak, yazma tekniklerine hakim olmak, piyasa koşullarına ve tanıtım/pazarlama stratejilerine hakim olmak, baskı tekniklerini bilmek, grafik tasarımdan anlamak zorundasınız. böyle alt alta yazınca, buradan en azından iki yıllık bir master programı çıkacağı aşikar. fakat bence editörlüğün temelinde dil ve kurgu aksaklıklarını doğru saptamak ve yazarı, kendi çözümlerini bulma konusunda doğru yönlendirmek var. bu da, yazardan gelen metnin doğru değerlendirilmesini gerektiriyor. dili düzeltmek daha kolay belki - dili bilen biraz daha çok insan var, dil hatası daha nesnel bir hata gibi görünüyor, yazara dil hatasını anlatmak bir parça daha kolay. kurguyu toplamak bence daha zor iş.
(burada üçlü bir denge mekanizması olduğunu unutmamak gerek bir yandan da - yayınevi de yazar-editör ilişkisinde önemli bir unsur. örneğin yayınevi, editörünün tüm kararlarına tam destek veren bir kurum olabilir, bu durumda yazar, editöre direndiğinde kitabının yayımlanmama riskinin olduğunu hesaba katar. öte yandan yazar, yayınevi için vazgeçilmez olabilir (gelir, prestij, kişisel ilişkiler vs), o zaman da editörün eli rahat olmaz, son sözün daima yazarda olacağını bilir.)
bir metin çok çeşitli açılardan ele alınabilir; hatta pek çok metin, özgünlüğü derecesinde yeni bir metodoloji ya da yaklaşım gerektirebilir. ama bir örnek olsun diye, aşağıda bir metin değerlendirmesi veriyorum, bir editör elinden çıkmış ve "R.." adlı bir roman için yazılmış. bu değerlendirme, temyizi olmayan bir hüküm değil elbette; öznellik payı da var. ama bunlar hesaba katıldığında bile, yazara kendi metniyle ilgili farklı -çünkü sisteme, işleyişe, mekaniğe önem veren- bir bakış sunuyor bence.
Genel Bakış ve Konumlama
“R..”, yaklaşık 1100 sayfalık, epik/romantik bir roman: Yirminci yüzyılın neredeyse tamamını ve 21. yüzyılın başını kapsayan, Macaristan-Türkiye-Fransa coğrafyasına ve bir ailenin dört kuşağına yayılan bir yapı. Avrupa tarihiyle aile tarihinin iç içe geçtiği “R..”, kişisel dramları, insanlık trajedilerini, aşkı, özlemleri, ayrılıkları, kavuşmaları, aile ilişkilerini, dostlukları ve sanatsal arayışları da harmanlıyor, her okuyucunun kitaptan kendi meşrebince birşeyler alarak ayrılmasını sağlıyor. Konusu ve anlatımı itibariyle geniş bir okur kitlesine sesleneceği öngörülebilir; yabancı dillere çevrilme, hatta filme çekilme potansiyelinin olduğunu belirtmek gerekir.
Metnin Güçlü Yönlerine Dair
“R..”nın pek çok güçlü yanı var. Bunlardan ilki, kuşkusuz konusunun sahiciliği ve ilginçliği. Kitap odağına A..’in yaşam öyküsünü yerleştiriyor, bunun çevresinde de ilk nişanlılığı, başka biriyle evliliği, İstanbul’a taşınması, Macaristan’da bıraktığı ailesi, İkinci Dünya Savaşı, Nazilerin zulmü, Macaristan’daki direniş, A..’in evliliğinden ve İstanbul’daki yaşamından bunalıp ilk nişanlısına yeniden tutulması, kızları, doğumlar, ölümler, kahramanlık ve özveri hikayeleri anlatılıyor. Bu ana ekseni çerçeveleyen bir anlatıdaysa, küçük torun R..’nın yazdığı “Bir Macar Rapsodisi”nin filme aktarılma hikayesi ve R..’nın P..’le ilişkisi ele alınıyor. Çerçeve hikayeyle ana hikayenin bir noktadan sonra çakışarak üst üste binmesi, iki hat arasında yeni bir ilişki yaratıyor, böylece ana hikayeyi çerçeve metindeki film setlerinden takip etmek de mümkün oluyor.
“R..”, ana karakterlerinin hakkını çok iyi veriyor, onları soktuğu durumları çok iyi çiziyor, bu durumların ardışıklığını hiçbir zorlama hissi vermeden sağlıyor. Özellikle İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında Macaristan’da geçen bölümler, yüksek gerilimi ve uyandırdığı merak duygusuyla, okuyucu için büyük bir keyif sunuyor. Ru..’nin gerçekte ne yaptığı konusunda oluşturulan merak, direniş mücadelesinin sonunda ne olduğunun tarihsel olarak bilinmesine rağmen karakterler bazında oluşturulan gerilim, gayet usta işi. Yine özellikle bu bölümde Avrupa siyasetinin, özelde de Macaristan tarihinin kurguya yedirilmesinde yazarın başarılı olduğu gözlemleniyor.
Fazlasıyla uzun bir metin olmasına karşın “R..” son derece rahat okunuyor; bunda en büyük pay, konunun ilginçliğinden de önce yazarın sağlam dili. Gerçekten de birkaç yazım hatası, birkaç ufak cümle bozukluğu dışında metin, ciddi bir düzelti çalışmasını gerektirmiyor.
Metnin Geliştirilebilecek Yönlerine Dair
“R..”nın yayımlanma konusundaki temel problemi, uzunluğu. 1100 sayfalık haliyle, her yayıncı için ciddi bir soru işareti yaratacağı açık. İşin doğrusu, bu yalnızca bir sayfa sayısı sorunu da değil. “R..”nın anlattığı hikaye, aslında 1100 sayfayı gerektirmiyor. Her ne kadar romanda dört kuşak ele alınmışsa da, aslında A..’in hikayesi anlatılıyor; A..’ten sonraki kuşaklar, ancak A..’in çocukları ve torunları olarak varlar metinde. R.. bunun bir istisnası gibi görünse de değil; aşağıda R..’ya döneceğim. Dolayısıyla bir “Bildungsroman”da nispeten kabul edilebilir olabilecek sayfa sayısı, burada bir baş karakterin yaşadıklarının gereğinden fazla ayrıntıyla verildiği hissini uyandırıyor.
“R..”nın hikaye eğrisini şöyle çizmek mümkün:
Burada yatay eksen sayfa numarasını, dikey eksense gerilimi gösteriyor. Kabaca söylemek gerekirse (pek çok yan unsuru göz ardı ederek), metnin bir ana çatışkısı (siyah eğri), bir de taşıyıcı çatışkısı (kırmızı eğri) var. Taşıyıcı çatışkı, A..’in Ru.. ve Az..’le kurduğu üçgende ortaya çıkıyor ve tüm anlatının ağırlığını yükleniyor. Kitabı, “bu üçgene ne olacak?” sorusuna, daha da spesifik olarak “A..’le Ru.. birbirlerine kavuşacak mı?” sorusuna yanıt bulmak için okuyor okur. Oysa kitabın ana çatışkısı bu değil; ana çatışkı, “Ru.. ve K..kurtulacak mı?” sorusu etrafında şekilleniyor, yani kitabın ortasındaki bölümde ortaya çıkıyor. Ancak yarattığı etki, taşıyıcı çatışkıdan çok daha güçlü, çok daha gerilimli.
Uzunluk konusu bağlamında bu durum şöyle bir sorun yaratıyor: kitabı üç cilde bölmek mümkün değil. Taşıyıcı çatışkı açısından bakıldığında böyle bir şey olabilir gibi görünse de, ana çatışkı buna izin vermiyor. Neden? Çünkü üç ciltlik bir yapıda ikinci cilt okuyucuyu büyük heyecanlara daldıracak, ama birinci ve üçüncü ciltler çok daha evcil, hatta yavan olacak.
Bu nedenle önerim, birinci ve üçüncü cilde tekabül edecek bölümlerin ciddi biçimde kısaltılması ve hızlandırılması olacak. Benim gözümde “R..”, odağına Macaristan işgalini aldığını kabul etmeli ve onun etrafında yapılanmalı.
Buradaki zorluk, tahmin ediyorum (ama yanılıyor olabilirim!) gerçeklik payı yüksek bir hikayenin anlatılıyor olmasından kaynaklanıyor. Bu da “R..”nın bir roman mı, bir aile hatıratı mı olduğuna karar verilmesi gerekliliğini ortaya çıkarıyor. Hatıratta feda edilemeyecek şeylerin olması normal; romanda neyin feda edilmesi gerektiğiniyse yapı belirlemeli.
Bu durumda, ana çatışkıyla taşıyıcı çatışkının daha iyi örtüşmesini de sağlamak gerekir. Şöyle bir grafik hedeflenebilir:
Bu şu demek: kronolojik anlatımın daha sık bozulması, “Ru.. ve K.. kurtulacak mı?” sorusunun daha geniş bir alana (kitap sayfası olarak düşünüldüğünde) yayılıp yanıtının kitabın sonuna yaklaştırılması, buna karşın “A..’le Ru.. birbirlerine kavuşacak mı?” sorusunun daha vurgulu hale getirilip ilk sorunun yanıtıyla aşağı yukarı aynı sayfalarda yanıtlanması, bu iki sorunun kitap boyunca daha sıkı örülmesi.
Bir başka sorun şu: ana çatışkı, kitabın baş karakterinin dışında bir çatışkı; hatta baş karakter, olay mahallinde bile değil! Yani kitabın orta yerinde, okuyucuyu en çok heyecanlandıracak olaylar, baş karakterin uzak bir köşede dertlenmeleri eşliğinde verilmek zorunda kalıyor. Roman yapısı içinde bu büyük bir zaaf, ama anladığım kadarıyla (“gerçek hayat” nedeniyle) çaresi yok. Yoksa bunun çözümü, A..’i mutlaka Macaristan’a göndermek olurdu. Yukarıda anlattığım yöntem, bunun da kırılmasına biraz olsun yardımcı olabilir. A..’in olmadığı “işgal Macaristan’ı” sahnelerini, A..’in etkin rol aldığı daha sonraki sahnelerle örerek vermek mümkün olursa, başka bir karakterin hikayesine geçilmiş olduğu duygusu yaratılmayabilir.
Alternatif olarak, başka bir karakterin hikayesine geçildiği alenen vurgulanabilir de. Bu durumda roman üç, belki dört bölümde, her bölüm bir karakterin ensesinden, yine üçüncü tekilden ama “limited omniscient” bakış açısıyla anlatılabilir. Romanın sonunda bu hikayeler bir araya getirilip bağlanabilir.
Bunun dışında yapılması gereken önemli bir başka şey daha var: çerçeve metnin hakkının verilmesi. Bu haliyle kötü uygulanmış iyi bir fikir olarak duruyor R..’nın hikayesi. A..’le karşılaştırıldığında R..’nın yaşadıkları da, hissettikleri de, aşkı da, sevgilisi de, açmazları ve dertleri de çok yüzeyde kalıyor, hiçbir şekilde boy ölçüşemiyor. Arada girilen birer-ikişer sayfalık R..-P.. bölümleri, birer “place holder” gibi duruyor, yani “buraya bir metin gelecek, unutmamak için şimdilik bunu koyduk” gibi! R..-P.. hikayesi baştan yazılmalı ve kendi içinde sahicilik hissi veren, daha girift bir anlatı eğrisi oluşturabilmeli. Alternatif olarak, R..’nın hikayesi “çerçeve metin” olmaktan çıkarılır ve yukarıdaki paragrafta sözünü ettiğim bölümlerden biri (ilki ya da sonuncusu) haline getirilebilir.
Bir tuhaf eksikliği de anmadan geçemeyeceğim: Macaristan’da elbette çok daha trajik şeyler yaşanıyordu, ama Türkiye’de olup bitenlerin bu kadar üstünkörü anlatılması ciddi bir dengesizlik yaratıyor. A..’in Türkiye’ye geldiği dönem ve sonrası, buradaki Musevi nüfus açısından da, genel anlamda da çok çalkantılı yıllar. Bu daha ziyade Türk okuyucusu için bir sorun olabilir tabii; ayrıca, dediğim gibi, eğer “işgal Macaristan’ı”nın ağırlığı başka şekillerde dengelenebilirse, bu eksiklik o kadar da göze batmayabilir.
Sonuç
“R..”, çok iyi yazılmış, çok iyi anlatılmış bir hikaye. Beğenilerek okunacağını, adından çokça söz edileceğini düşünüyorum. Bazı yapısal sorunları var, ancak bunlar %80 oranında halledilmiş bir metinde, %20’lik bir mesaiye tekabül ediyor; metin bu kadar uzun olmasa, çok daha az fark edilecek sorunlar bunlar. Yine de, birinci sınıf bir çoksatar olması için, bunların halledilmesi iyi olur gibi geliyor bana.
Üç temel “iş”ten söz ediyorum:
1- kısaltma/toparlama,
2- kronolojiyi daha radikal biçimde bozma ve iki çatışkıyı daha iyi örtüştürme
ya da
bölümleri karakterler bazında iyice ayrıştırıp her bölüm için tek bir çatışkı grafiği oluşturacak şekilde odaklanma
3- R.. karakteri konusunda ders çalışma
ya da
R..’yı girişte ve/veya çıkışta kullanmakla yetinme.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
adınızın görünmesini istiyorsanız ama google hesabınız yoksa lütfen yorumunuzun sonuna adınızı ekleyin.