john stuart mill, "düşünce ve tartışma özgürlüğü"nde, yanlışlığından emin olduğumuz fikirlerin bile söylenmesini sağlamamız gerektiğini öne sürer, bunu tartışmak için de din örneğini kullanır - en zor örneği kasten seçer ki, söyleceklerinin bunun için doğru olduğunu gösterebilirse, daha kolay örnekler için de geçerli olabilsinler. der ki, birincisi, hiçbir düşüncemizin kesin doğruluğundan emin olamayız, dolayısıyla hiçbir düşünce için kesin yanlıştır diyemeyiz; ikincisi, bu kararı başkaları adına vermeye hakkımız yoktur, herkes kendi kararını kendi verir:
"Benim sözünü ettiğim şey, bu konuyu başkaları adına, karşı taraf için söylenebilecekleri duymalarına izin vermeden karara bağlama girişimidir. Bu kendini bilmezliği, en derin inançlarım adına kullanılsa da reddediyor ve lanetliyorum."
Bir görüşün ifade edilmesini yasaklamak, yalnızca o görüşün yanlışlığından emin olmak demek değildir mill'e göre, onun başkaları için zararlı olacağından da emin olmaktır, yani bu konuda hata yapmayacağından emin olmaktır.
en çok inandığı şey konusunda bile yanılıyor olabileceğini bilmek ve kimseyi düşüncelerden korumaya çalışmamak - "tartışma", ancak buradan başlayabilir - herhalde.
aslında mesele ne kadar basit görünüyor: düşünceler tartışılabilir, ama insanlar düşüncelerini bir dogma haline getirdikten sonra onlara ancak olumlu bir edayla dokunulmasına rıza gösteriyor.
YanıtlaSildini konular bir tarafa "sen kimsin ki marx'a laf söylüyorsun!" diyen bile gördüm ben. adam felsefi, ideolojik bir konuda bile kendisinin inanç haline getirdiği düşünceye laf söylenmesini hazmedemiyor. neden?
asıl üzerinde durulması gereken bu, neden çekiniliyor? korkulan ne? böyle kimselerin nasıl bir kompleksle hareket ettiğini çözümlemek gerek.