Erkek bir lise hocasının, dersin ortasında erkek bir öğrencinin kucağına oturması ve güle oynaya, yan sırada oturan başka bir öğrencinin ödevini kontrol etmesi tacize mi girer, yoksa komik bir olaydan mı ibarettir?
Taciz/tecavüz/zorbalık olaylarının sistematik hale geldiği yerlerden biri de eğitim kurumları, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de. Öğretmen-öğrenci ve büyük sınıf-küçük sınıf arasındaki asimetrik güç dengeleri sayesinde ortaya çıkan, kurumların “saygınlık”larına halel getirmemek için görmezden geldiği, inkar ettiği, gerektiğinde faili koruyup mağduru cezalandırdığı bir düzen bu. Yıllar sonra olaylar ortaya çıktığında, bir anda bu kurumların “bekçi”leri, “gelenek”lerin korunması için infial halinde ayağa fırlıyor. Savunmalar hep aynı: çok değerli bir hocamızdı/abimizdi, yapmaz; bana yapmadı; ben görmedim; neden şimdi anlatılıyor, o zaman anlatılsaydı; itibar suikastı yapılıyor; bunun altında başka amaçlar var.
Oysa “gelenek”in bir parçası olan bu asimetrik güç ilişkisi ve taciz sistematiği afişe edilmedikçe kendini sürdürüyor; yeni gelenler gerçekten de “burasının kuralları böyleymiş” diyerek başlarına gelenleri normalleştiriyor, sorgulamayı bile akıl edemez hale geliyor. Bireysel tanıklıklardan yola çıkarak yapıları sorgulamak, yeni kuşakların öğretim programından sağ salim çıkmalarını sağlayabilmek için şart.
Kendimden ve Robert Kolej’den örnek vereyim, çok daha vahim örneklerin olduğunu unutmayarak. Başta sözünü ettiğim olay benim başıma geldi. O zamanlar bunu bir bağlama oturtacak, anlamlandıracak kavramlara, sözcüklere sahip değildik herhalde; bunun “taciz” olduğu aklıma bile gelmemiştir. Güldük eğlendik, ben adama "Hocam kalksanız, heyecanlanmaya başlıyorum," dedim, o biraz daha oturdu, sonra da hiçbir şey olmamış gibi kalktı, derse devam ettik. Durumu okul yönetimine bildirmeyi düşünemedim ama bu da şimdi bakınca şaşırtıcı gelmiyor: Başka bir erkek hocanın yine erkek öğrencilerin kulak memelerini uluorta okşadığı, pazusunu ya da kalçasını ellediği ve dahasını yaptığı, bunun da hiçbir yaptırımının olmadığı bir ortamdı. Bende bir ruh ezikliği yaratmadı bu olay; yıllar boyu içimde taşıdığım bir öfke halini almadı ama herkes benim kadar vurdumduymaz olmak zorunda değil. Bugün benim çocuğuma bir hocasının böyle bir şey yapması durumunda herkesin üzüleceği sonuçlar olacağına eminim. Bir hocanın bu cürete sahip olabilmesini sağlayan koşulların değişmesi gerektiğinden de eminim.
Galatasaray, Kabataş, Robert Kolej gibi köklü eğitim kurumlarımızda bu konuda mağdurların söz almaya başladığını, hem öğrencilerin hem de okul yönetimlerinin on yıllarca üstünü kapadığı sistematiğin bireysel örneklerinin ortaya dökülmeye başladığını görüyorum. Bu tartışmanın tek tek okulların mezunlarına ait kapalı platformlarda değil, kamuoyu önünde yapılmasının yararına inanıyorum. Özeleştirisini yapamayan hiçbir kişi ya da kurum, “saygın” olarak anılmayı ve çocuklarımıza “eğitim” vermeyi hak etmiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
adınızın görünmesini istiyorsanız ama google hesabınız yoksa lütfen yorumunuzun sonuna adınızı ekleyin.