Soğuk bir kış gecesi Sam, New York’ta, Washington Square Park’ın yakınlarındaki Nelly’s Pub’a girdi. Hafta içi olmasına rağmen içerisi oldukça kalabalık ve gürültülüydü. Pub’ın büyük masasında neşeli bir grup vardı – Sam elinde olmadan onlara doğru çekildiğini hissetti.
Yanlarına yaklaştığında, atom fiziğinden ve Higgs bosonundan bahsettiklerini anladı Sam, ama bunun ötesinde meselenin ne olduğu ve neden bu kadar eğlendikleri hakkında en ufak bir fikri yoktu. Grubun merkezinde uzun boylu, sarışın, tuhaf bir aksanla konuşan, kırklı yaşlarında bir kadın vardı – güzel denemezdi belki, ama çok hoş görünüyordu. Sam kendine bir Scotch söyledi ve lafa karıştı.
“Kar fırtınası yaklaşırken başka bir konu hakkında bu kadar heyecanlı konuştuğunuza göre New York’lu değilsiniz. Yanılıyor muyum?”
Tuhaf aksanlı kadın, Sam’in gözlerinin içine bakarak yanıt verdi:
“Ben Hollandalıyım, kar fırtınası hakkında en son üç yaşımdayken heyecanlanmışımdır herhalde.”
“New York’un fırtınası başkadır,” dedi Sam ve kadının kulağına eğildi, “yanınızda kim olduğuna da bağlı tabii.”
“Pardon?” dedi kadın, New York kadar soğuk bir sesle.
Sam irkilerek geri çekildi, “Rahatsız etmek istemedim, kusura bakmayın,” diyerek bara yanaştı, gruba arkasını döndü ve kadın, aynadan ona bakmayı sürdürdüğünü düşünmesin diye ters bir açıyla tabureye oturdu.
Aradan beş-on dakika kadar geçmişti ki omzu dürtüldü hafifçe.
“Fırtına ciddi diyorsunuz yani?” Az önceki kadındı bu elbette.
“Belli olmaz aslında,” diye itiraf etti Sam, “bizde meteoroloji ve medya, havalar konusunda felaket tellallığı yapmaya bayılır.”
“Galiba New York’lular da bayılıyor ama,” dedi kadın. Sam gülümsedi. “İkimiz de İngiliz değiliz sanırım, artık bu havadan sudan konuşma kısmını geçsek? Fizikçisiniz galiba?”
“Betina. New York Üniversitesi’nde önemli bir fizik konferansı var, ona geldim. Sizin pek ilgini yok ama fizikle galiba?”
“Anlatmasını bilen birini bulduğumda zevkle dinliyorum. Ama bulması zor oluyor tahmin edersiniz,” dedi Sam.
“Belki bir gün anlatırım,” dedi Betina, gruba geri dönmeye davranarak.
“Çok sevinirim. Konser salonuna ihtiyacınız olursa lütfen aramaktan çekinmeyin,” dedi Sam, kartını el çabukluğuyla uzatarak. Betina karta baktı, “vay canına” der gibi dudaklarını büzdü.
“Mimarsınız?”
“İlgilenir misiniz mimariyle?”
“İyi anlatacak birini bulduğumda,” diye yanıtladı Betina. Göz göze geldiler. Sam bir şey demek istedi ama beceremedi, an uzadı, sonunda Betina grubuna geri döndü.
O geceyi ve sonraki iki günü Sam büyük pişmanlık içinde geçirdi – neden tutukluk yaptığını anlayamamıştı, halbuki çok hoş bir kadına benziyordu Betina.
O akşam, Lincoln Center’daki Bulgar filmleri gösterimine ikisi de gitti, ama ufacık salona ayrı ayrı zamanlarda girdikleri ve ara da verilmediği için, birbirlerini görmeden filmi izleyip oradan ayrıldılar.
Üçüncü gün Betina aradı, müsaitse Sam’le bir kahve içebileceğini söyledi.
“Çok sevinirim,” dedi Sam, “yalnız mecburen bir sürpriz yapacağım sana, çok kızmayacağına söz ver.”
Betina meraklandı, ama kızmamaya söz vermedi.
SoHo’da buluşacakları kafeye önce Betina geldi, on beş dakika gecikmeyle de Sam – yanında yaşlıca bir adamla kadın vardı. Betina’yı görünce el salladı, mahcup bir ifadeyle yanına geldi, arkadan gelmekte olan çifti tanıttı:
“Annemle babam. Bu da Betina. Sana fizikle ilgili soracakları şeyler varmış, gelemezsiniz dediysem de durduramadım.”
Betina güldü, “Çok sevindim tanıştığımıza,” dedi. Sam’in annesiyle babası akşam yemeği zamanına kadar onlarla oturdu, ikisi de eğlenceli ve rahat insanlardı, dördü de iyi vakit geçirdi. Betina’yla Sam, TriBeCa’da kalabalık bir Fransız lokantasında, Voulez-vous’da baş başa yemek yerlerken Betina takılmadan edemedi:
“Ee, bizimkilerle ne zaman tanışacaksın?”
Sam gülerek başını salladı, “haklısın” gibilerden; bir yandan da Betina’ya salata servisi yapıyordu.
SON
başa dön
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
adınızın görünmesini istiyorsanız ama google hesabınız yoksa lütfen yorumunuzun sonuna adınızı ekleyin.