4.4.25

Kuran'da Adalet/Ölçü/Suç/Ceza/Haksızlık

 ALİ İMRAN 3/21. Allah'ın ayetlerini inkar edenlere, haksız yere peygamberleri öldürenlere, insanlardan adaleti emredenleri öldürenlere elem verici bir azabı müjdele.

NİSA 4/29. Ey İnananlar! Mallarınızı aranızda haksızlıkla değil, karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle yeyin, haram ile nefsinizi mahvetmeyin. Allah şüphesiz ki size merhamet eder.

NİSA 4/30. Bunu kim aşırı giderek haksızlıkla yaparsa, onu ateşe sokacağız. Bu, Allah'a kolaydır.

NİSA 4/58. Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir ve görür.

NİSA 4/105. Doğrusu, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye Kitap'ı sana hak olarak indirdik; hakkı gözet, hainlerden taraf olma.

NİSA 4/135. Ey İnananlar! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhlerine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin; ister zengin, ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın. Eğer eğriltirseniz veya yüz çevirirseniz bilin ki, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır.

MAİDE 5/8. Ey İnananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahidler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin; adil olun; bu, Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah'tan sakının, doğrusu Allah işlediklerinizden Haberdar'dır.

MAİDE 5/42. Onlar yalana kulak verirler, haram yerler. Eğer sana gelirlerse aralarında hükmet, yahut onlardan yüz çevir; yüz çevirirsen sana bir zarar veremezler. Eğer hükmedersen aralarında adaletle hüküm ver. Allah adil olanları sever.

MAİDE 5/45. Orada onlara cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe dişle ve yaralara karşılıklı ödeşme yazdık. Kim hakkından vazgeçerse bu, onun günahlarına keffaret olur. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar zalimlerdir.

A'RAF 7/29. De ki: "Rabbim adaleti emretti; her secde yerinde yüzünüzü O'na doğrultun; dinde samimi olarak O'na yalvarın. Sizi yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz."

YÛNUS 10/27. Kötülük işleyenlere kötülükleri kadar ceza verilir; onların yüzlerini zillet bürür; Allah'a karşı onları savunacak yoktur; yüzleri, geceden kara bir parçayla örtülmüş gibidir. Bunlar cehennemliklerdir, orada temelli kalırlar.

NAHL 16/76. Allah iki adamı misal veriyor: Biri hiçbir şeye gücü yetmeyen bir dilsiz ki efendisine yüktür, nereye gönderse bir hayır çıkmaz; bu, doğru yolda olan, adaletle emreden kimse ile bir olabilir mi?

NAHL 16/90. Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt verir.

NAHL 16/126. Eğer ceza vermek isterseniz size yapılanın aynıyla mukabele edin. Sabrederseniz and olsun ki bu, sabredenler için daha iyidir.

İSRA 17/26. Yakınına, düşküne, yolcuya hakkını ver; elindekileri saçıp savurma.

İSRA 17/28. Rabbin'den umduğun rahmeti elde etmek için, hak sahiblerinden yüz çevirmek zorunda kalırsan, onlara hiç değilse tatlı bir söz söyle.

İSRA 17/35. Bir şeyi ölçtüğünüz zaman, ölçüyü tam tutun, doğru teraziyle tartın. Böyle yapmak, sonuç itibariyle daha güzel ve daha iyidir.

ENBİYA 21/47. Kıyamet günü doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesap gören olarak Biz yeteriz.

HAC 22/39. Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş açılan kimselerin karşı koyup savaşmasına izin verilmiştir. Allah onlara yardım etmeğe elbette Kadir'dir.

HAC 22/60. Bu böyledir; kim kendisine verilen kadar ceza verirse ve kendisine yine de saldırılırsa, Allah ona, and olsun ki yardım edecektir. Allah şüphesiz, affeder ve bağışlar.

MÜMİNUN 23/62. Biz herkese ancak gücünün yeteceği kadar yükleriz. Katımızda gerçeği söyleyen bir kitap vardır; onlar haksızlığa uğratılmazlar.

ŞUARA 26/177-184. Şuayb onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun" dedi.

RUM 30/28. Allah size kendinizden bir misal vermektedir: Size verdiğimiz rızıklarda, emrinizde bulunan kölelerinizin de eşit surette hak sahibi olmalarına razı olur ve birbirinizi saydığınız gibi bu ortaklarınızı sayar mısınız ? Düşünen millete ayetleri böylece uzun uzadıya açıklarız.

SEBE’ 34/25. De ki: "İşlediğimiz suçlardan siz sorumlu olmazsınız, sizin yaptıklarınızdan da biz sorumlu olmayız"

SEBE’ 34/26. De ki: "Rabbimiz sonunda hepimizi toplar, sonra aramızda adaletle hükmeder. Adaletle hükmeden, bilen ancak O'dur."

FÂTIR 35/18. Günahkar kimse diğerinin günahını çekmez. Günah yükü ağır olan kimse, onun taşınmasını istese, yakını olsa bile, yükünden birşey taşınmaz. Sen ancak, görmediği halde Rablerinden korkanları, namazı kılanları uyarırsın. Kim arınırsa, ancak kendisi için arınmış olur; dönüş ancak Allah'adır.

SAFFAT 37/39. Yaptığınızdan başka birşeyle cezalanmayacaksınız.

SAFFAT 37/40. Ancak Allah'a içten bağlı kullar bunun dışındadır.

SAD 38/23. "Bu kardeşimin doksan dokuz dişi koyunu, benim de bir tek dişi koyunum vardır; O'nu da bana ver dedi ve tartışmada beni yendi."

SAD 38/24. Davud: "And olsun ki, senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. İnanıp yararlı iş işleyenler bunun dışındadır ki sayıları da ne kadar azdır!" demişti. Davud, Kendisini denediğimizi sanmıştı da, Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapanmış, tevbe etmiş, Allah'a yönelmişti.

SAD 38/25. Böylece onu bağışlamıştık. Katımızda onun yakınlığı ve güzel bir geleceği vardır.

ZÜMER 39/7. Eğer inkar ederseniz bilin ki Allah sizden müstağnidir. Kullarının inkarından hoşnut olmaz. Eğer şükrederseniz sizden hoşnut olur. Hiçbir günahkar diğerinin günahını yüklenmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir; yaptıklarınızı o zaman size haber verir; çünkü O, kalblerde olanı bilir.

ZÜMER 39/70. Her kişiye işlediği ödenir. Esasen Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir.

MÜMİN 40/40. "Kim bir kötülük işlerse ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, inanarak yararlı iş işlerse, işte onlar cennete girerler; orada hesapsız şekilde rızıklanırlar."

ŞÛRA 42/30. Başınıza gelen herhangi bir musibet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu affeder.

ŞÛRA 42/36-38. Size verilen herhangi bir şey, sadece dünya hayatının bir geçimliğidir. Allah katında olan; inanıp Rablerine güvenen, büyük günahlardan ve hayasızlıklardan çekinen, öfkelendiklerinde bile bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namaz kılanlar için daha iyi ve daha süreklidir. Onların işleri aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da sarfederler.

ŞÛRA 42/39. Bir haksızlığa uğradıklarında, üstün gelmek için aralarında yardımlaşırlar.

AHKAF 46/19. İşlediklerinden ötürü herkesin bir derecesi vardır. Herkese işlediklerinin karşılığı ödenir. Kendilerine haksızlık yapılmaz.

NECM 53/38. Hiç bir günahkar başkasının günah yükünü yüklenmez;

NECM 53/39. İnsan ancak çalıştığına erişir.

NECM 53/40. Onun çalışması şüphesiz görülecektir.

NECM 53/41. Sonra ona karşılığı eksiksiz verilecektir.

RAHMAN 55/7. O, göğü yükseltmiştir; tartıyı koymuştur.

RAHMAN 55/8. Artık tartıda tecavüz etmeyin.

RAHMAN 55/9. Tartmayı doğru yapın, tartıyı eksik tutmayın.

MÜMTEHİNE 60/8. Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı yasak kılmaz; doğrusu Allah adil olanları sever.

MUTAFFİFİN 83/1-3. İnsanlardan, kendileri bir şeyi ölçerek aldıkları zaman tam alan; ama onlara bir şeyi ölçüp tartarak verdiklerinde eksik tutan kimselerin, vay haline!

ZİLZAL 99/7. Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür.

 

1.4.25

2002-2026: An Assessment

The Justice and Development Party (AKP) in Turkey approaches the completion of nearly a quarter-century in power, thus marking the conclusion of its initial phase. This period, spanning an entire generation, rivals the combined rule of Atatürk and İnönü from 1923 to 1950. Given the significant socioeconomic constraints of that earlier era, along with its limited governmental maneuverability, the 2002-2026 stretch emerges unmistakably as Turkey’s most dominant political epoch.

Throughout this extensive rule, the AKP accomplished five substantial transformations. Firstly, the party engineered the rise of an "Islamic" bourgeoisie—both large-scale and small—enabling its shift from provincial roots to urban prosperity. Partially secularized and increasingly worldly, this class has at times even attempted to transcend AKP’s ideological religious framework. Secondly, AKP dismantled the system of checks and balances. By undermining the legislative, executive, and judicial branches, the party eroded foundational aspects of rule of law, paving the way for autocracy. Thirdly, the AKP systematically demolished freedoms related to expression, media, and political critique, ushering Turkey into a post-truth society by elevating misinformation and normalizing outright lies. Fourthly, AKP dissolved the traditional political role of the military as a self-appointed guardian of the regime, replacing it with military and paramilitary groups loyal solely to autocratic rule, strategically positioned against each other to safeguard regime stability. Finally, by fully empowering religious sects to build their own economic and social ecosystems, the AKP enabled some of the most corrosive forms of religion’s instrumentalization in politics.

Between 2002 and 2015, the AKP indeed delivered improvements across various economic and social indicators—boosting overall economic growth, industrial production, healthcare, education, agriculture, and infrastructure. Yet, the policies enacted post-2015 effectively dismantled these achievements. Significant declines in wealth, equality, income distribution, employment, and development were accompanied by a steep erosion in freedom, solidarity, justice, public ethics, and cultural vibrancy.

Underlying these regressions was the sprawling patronage system erected and solidified by the AKP, now so entrenched as to breed an institutionalized indifference. Rampant corruption, relentless plundering of national resources, and the enrichment drive of the patronage network culminated in Turkey failing to surpass the fate of a Middle Eastern nation squandering its human and natural potential.

In foreign affairs, the AKP rapidly abandoned its initial EU-compliant posture, instead navigating between global powers—namely the U.S., EU, Russia, and China—to carve out regional autonomy. While occasionally successful, such maneuverings were driven more by pragmatic opportunism than ideological coherence or strategic vision, rendering Turkey's long-term international benefits questionable. The Kurdish issue initially saw attempts at resolution, yet later abandonment underscored similar opportunistic calculations, exploiting rather than genuinely addressing social peace.

After twenty-five years, AKP's deeply embedded autocratic patronage structure faces mounting pressure amid widespread societal unrest triggered by aggressive attempts to neutralize political opposition. Clearly, this is no ordinary transition of power but rather a profound struggle over political and social paradigms, hinting at fierce resistance surpassing typical reactions to mere electoral defeat. Anticipating its own dismantling, the autocracy is likely to escalate its use of force, individually and collectively, to unprecedented levels.

Yet two factors offer hope: firstly, a public—particularly the younger generation—that has reached the limits of its patience, and secondly, emerging fissures within the autocratic patronage coalition itself. Early indicators of internal collapse could rapidly spread, engulfing organizational structures and parliamentary dominance akin to a wildfire.The dramatic spectacle of who will seek refuge through which emergency exits remains to be seen.

It is scarcely an exaggeration to frame this struggle as Turkey’s second War of Independence, arising organically from widespread public resolve. Significantly, the CHP, long reluctant to fully commit, appears finally ready to shoulder its historical responsibility. It nonetheless remains crucially insufficient to treat this as solely CHP’s battle. Indeed, significant segments in Anatolia, critical of AKP yet deeply distrustful of CHP, underscore the urgent need for inclusive opposition structures. A nationwide coalition of opposition politicians, local governments, farmers, workers, civil society, and professional associations involving groups such as teachers and health workers, transparently organized and broadly inclusive, is essential.

For this movement to reveal its true strength, it must expand far beyond anti-AKP urban strongholds into the rural heartlands, evolving into a contemporary “Anatolian Defense of Rights Movement.” Only then can Turkey genuinely embark upon meaningful democratic renewal.

2002-2026: Bir Değerlendirme

AKP, neredeyse 25 yıllık bir iktidar dönemiyle ilk fazını tamamlayacak gibi görünüyor. Bütün bir kuşağı kapsayan ve dönüştüren bir süre bu; Atatürk ve İnönü’nün toplamına çok yakın; 1923-1950 döneminin toplumsal ve ekonomik zorlukları göz önünde bulundurulursa ve aslında iktidarın hareket alanının oldukça sınırlı olduğu hesaba katılırsa, Türkiye’nin gördüğü en büyük hakimiyetin 2002-2026 arasında yaşandığını kabul etmek gerek.

Bu uzun dönem içinde AKP beş büyük iş gerçekleştirdi: birincisi, AKP “İslami” bir burjuvazi yarattı, hem büyüğünü hem de küçüğünü yarattı ve serpilmesini sağladı; bu burjuvazi kasabadan çıkıp şehirli oldu, kısmen sekülerleşti, dünyevileşti ve bir anlamda AKP’nin ideolojik dinciliğini aşmaya yeltendi. İkincisi, AKP yasama-yürütme-yargı sistemini parçaladı ve işlevsizleştirdi, güçler ayrılığını yok etti, hukuk devletinin temellerini dinamitledi ve otokrasinin temellerini attı. Üçüncüsü, AKP düşünce özgürlüğünü, haber alma/verme özgürlüğünü, siyasal/toplumsal eleştiri mekanizmalarını yerle bir etti ve bizzat yalanı yücelterek ve sıradanlaştırarak Türkiye’nin de bir hakikat sonrası toplumu haline gelmesini sağladı. Dördüncüsü, AKP ordunun kuruluştan bu yana sürdürdüğü sözde siyaset üstü ama aslında siyaset oyununun sınırlarını ve kurallarını belirleyen gerçek siyasi konumunu, rejimin bekçiliği görevini ortadan kaldırdı ve yerine otokrata bağlı militer ve paramiliter yapılar koydu, bunları birbirlerine karşı konumlayarak otokrasinin güvenliğini temin etmeye çalıştı. Beşincisi, AKP dini cemaatlerin önünü tamamen açarak ekonomik ve toplumsal ekolojiler kurmalarına izin verdi ve dinin siyasete alet edilmesinin en aşındırıcı ve yıpratıcı örneklerini besledi.

2002-2015 arasında AKP çeşitli ekonomik ve toplumsal indikatörlerde ilerlemeler kaydetti; ekonomik büyüklük, üretim, sağlık, eğitim, tarım, altyapı gibi alanlarda olumlu gelişmeler oldu. Ne var ki 2015 sonrası izlenen politikalar bu kazanımların büyük ölçüde yok olmasına yol açtı; refah, eşitlik, gelir dağılımı, işsizlik, kalkınma, enflasyon gibi alanlarda da ciddi çöküşler yaşandı. AKP’nin etkisinin çok büyük kısmı, özgürlüğün, dayanışmanın, adaletin, toplumsal ahlakın ve kültürün daha ileri seviyelere taşınması şöyle dursun, sefil noktalara geriletilmesi şeklinde cisimleşti. 

Bunların temelinde AKP hegemonyasının, yani AKP’nin kurduğu patronaj sisteminin iyice büyümesi, konsolide olması ve buradan kaynaklanan bir umursamazlığa bürünmesi vardı. Yolsuzlukların, ülke kaynaklarının acımasızca sömürülmesinin, çalınmasının, satılmasının ve bütün bunların altında patronajın zenginleştirilmesi güdüsünün olmasının sonucu olarak Türkiye, bugün gelinen noktada kendi potansiyelini ve insanını çarçur eden bir Ortadoğu ülkesi olmanın ötesine geçememiş oldu.

Uluslararası alanda AKP ilk dönemdeki AB-uyumlu tavırlarından çabuk vazgeçti ve bölgesel güç olma iddiasıyla ABD, AB, Rusya ve Çin arasında, bu güçleri birbirlerine karşı kullanmaya çalışarak belirli bir otonomi kazanmaya çalıştı ve yer yer de bunu başardı. Bu başarının altında ideolojik bir kararlılık ve vizyonlu bir stratejiden çok pragmatik bir çıkar hesaplaması yaklaşımı yattığı için orta ve uzun vadede Türkiye’nin gerçek kazanımının ne olduğu tartışmaya açık. Kürt sorununun ilk dönemde çözülmeye çalışılması ama ardından bundan vazgeçilmesi de benzer bir uluslararası hesapçılığın sonucuydu; AKP Kürt sorununu çözmek ve toplumsal barışı sağlamaktansa Kürtleri içeride ve dışarıda kullanmayı yeğledi.

25 yılda Türk toplumunun en derinlerine kök salan bu otokratik patronaj sistemi, güçlü bir politik hasmın bir an önce bertaraf edilmesine yönelik manevraların beklenmedik bir toplumsal tepki çekmesiyle bugün sallanmaya başlamış bulunuyor. Şüphe yok ki bu yapı güçlü, yıkılmasının maliyeti de yapının kurucuları ve destekçileri açısından korkunç büyüklükte. Dolasıyla sıradan bir iktidar değişiminin çok ötesinde, siyasal ve toplumsal bir rejim değişiminin söz konusu olduğunu, buna karşı direncin de bilindik bir iktidar kaybına karşı gösterilecek dirençten çok daha büyük olacağını idrak etmek gerekli. Kendi yıkımını engellemeye çalışacak otokrasi, bireysel ve kitlesel müdahalelerinde bugüne kadar görülenden çok daha gözü kara hale gelebilir.

Burada umut veren iki faktör bulunuyor; ilki halkın ve özellikle genç nüfusun artık sabır gösteremeyecek bir noktaya gelmiş olması, ikincisiyse otokratik patronaj koalisyonunda yaşanacak sinir bozulması ve çözülmeler. Ufak emarelerinin görünmeye başladığı bu çözülme geometrik bir hızla yayılma ve gerçek bir kapalı çarşı yangını haline gelme, AKP’nin örgütsel yapısına ve Meclis hakimiyetine sirayet etme potansiyeline sahip. Patronajda yer alan şirket ve kurumlara yönelik tüketici boykotu, genel grev, vergi ertelenmesi gibi ekonomik araçların devreye girmesinde kitleselleşme ve yaygınlaşmanın önemli olacağı öngörülebilir. CHP'nin Meclis aritmetiğini göz ardı etmemesi ve bir yandan muhalefetin birlikte hareket etmesini sağlarken bir yandan da AKP-MHP koalisyonunun çözülmesine yönelik çalışmalar yapması (erken seçim için 79 milletvekilinin desteğine ihtiyacı var) akıllıca olabilir. Bu büyüklükte bir kopmanın gerçekleşmesi çok zor görünse de ufak kopuşların bile moral üstünlük yaratacağı aşikar. Böyle bir kapalı çarşı yangını durumunda kimlerin hangi acil çıkış kapılarını kullanacağını hep birlikte izleyeceğiz.

Türkiye’nin bugün ikinci kurtuluş savaşına girişmekte olduğunu ve bunu halkın içinden büyüyen bir iradeyle yaptığını söylemek abartılı olmaz; bu iradenin kendisini ifade etmesine önayak olma konusunda çok uzun süre gönülsüz kalan CHP’nin nihayet tarihsel yükümlülüğünü üstlenmeye başladığı görülüyor

Bunun sadece CHP'nin mücadelesi olmadığını belirtmek gerekir; CHP de bunun kendisinden büyük bir amaç olduğunu söylemeye çalışıyor ama bu yeterli olmayabilir çünkü Anadolu'da iktidardan şikayetçi olup CHP'den nefret eden halk kesiminin ne kadar büyük olduğu biliniyor. Başarı için muhalif siyasilerin, yerel yönetimlerin, çiftçinin, işçinin, sivil halkın, öğretmenler ve sağlık çalışanları gibi meslek kuruluşlarının ortak zemini olacak yapıların yurt sathına yayılması ve çalışmalarının şeffaf bir biçimde geniş halk kitlelerine duyurulması, bu kitlelerin katılımının sağlanması şart görünüyor. Hareketin gerçek gücünü göstermesi, ancak İstanbul gibi metropollerin dışına ve zaten AKP muhalifi kitlelerin ötesine geçmesiyle ve bir “Anadolu Müdafaa-i Hukuk Hareketi” haline gelmesiyle mümkün olacak.