Türk düşüncesinin hakim paradigmalarından biri Doğu-Batı ekseni olageldi. Bu aslında maddiyat-maneviyat ekseniydi ama maneviyat neredeyse sadece İslami maneviyat olarak tasarlandı, Hint ve Uzakdoğu maneviyatı çok az belirdi bu formülasyonda. Dünya bu formülasyonda insanı Allah’tan uzaklaştıran bir istasyon olarak görüldü, zaten “dünya” sözcüğünün kelime anlamında da bu kirlilik duygusu var.
Bugün artık açıkça görülüyor ki milattan sonraki birinci binyılın
önerdiği maneviyata dönmeye çalışmanın faydası yok. Aradan bir binyıl daha
geçti, bugün üçüncü binyılın önereceği maneviyat, büyüsü bozulan dünyaya
büyüsünü geri vermek (“re-enchantment of the world”) ama bunu başka bir yoldan
yapmak üzerine kurulu olmalı. Burada yukarıdaki nedenlerden ötürü “dünya”
yerine “arz” (“arzın merkezine seyahat”teki arz) sözcüğünü tercih ediyorum; arza
yönelik, arzla bütünleşmeye yönelik bir maneviyat; “el kiri dünya”nın yerine “koruyacağımız
ve bizi koruyacak arz”ı öne çıkaran bir maneviyat gerekli.
“Maneviyat” o kadar zor bulunur bir şey değil - insanın kendisinden öte,
kendisini aşan bir aidiyet inancı kurması. Yeterince sessiz kalabilen herkes iyi
kötü bir maneviyat edinir; her halükarda bu maneviyat, Osmanlı döneminin
idealize edilmiş “bir elde kılıç bir elde Kuran” maneviyatından çok farklı
olmak zorunda (kaldı ki Kanuni döneminde bile taş çatlasa 150 bin kişinin buna
benzer bir maneviyatı olduğu varsayılsa, imparatorluğun kalan 30 milyonu başka
bir gerçeklik yaşıyordu); bu dünyanın ötesine yönelik değil, bizzat arzı
merkezine alan bir maneviyat olmak zorunda.
Bu tüm dünya için artık acil bir ihtiyaç, ama en net görülebileceği yerlerden
biri hasbelkader Türkiye oldu. 19.-20. yüzyılın İslam odaklı Türk düşünürleri
bugün yaşasaydı, geldiğimiz noktada İslam’ın artık bir çıkış olamayacağını gözyaşları
içinde idrak ederdi herhalde. Son 20 yılda yaşanan oto-emperyalizm, bu
toprakların ve bu insanların (dini-siyasi görüşü fark etmeksizin) sömürülmesi, İslam
temelli maneviyatın dehşetli bir sinisizmle bu sömürüyü kolaylaştıracak ve
sürekli kılacak şekilde kullanılması üzerinden yol aldı. Bugün kurulmuş olan “Müslüman
ülke” görüntüsü, herhangi bir maneviyattan olabilecek en uzak ülkeyi yaratmayı başardı;
maneviyatın en yüzeysel işaretleri kullanılarak en acımasız maddiyat mazur
gösterilir oldu.
Bugün insanlığın çıkışını, ikinci binyıla özgü maddiyatçılığından
sıyrılıp üçüncü binyılın maneviyatını kucaklamaya, “iyi yaşam”ın fiziksel
koşullarını yeniden tanımlayıp arzı kurtarmaya yönelmekte görüyorum, ki arz da
bizi kurtarabilsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
adınızın görünmesini istiyorsanız ama google hesabınız yoksa lütfen yorumunuzun sonuna adınızı ekleyin.