kılıçdaroğlu’nun
ilk turda %51.4’le seçileceğini, mhp’nin oylarının düşeceğini, oğan’ın %2’yi
geçemeyeceğini, mecliste hiçbir ittifakın çoğunluk sağlayamayacağını iddia
etmiş biri olarak önce şunu söyleyeyim: bu sonuçlar gerçek olabilir mi?
güzide
halkımızı biraz tanıyan herkesin kabul edeceği gibi, evet, olabilir. lakin güzide
siyasetimizi takip eden herkesin yine kabul edeceği gibi, olmayabilir de. günün
sonunda baktığımız yer ysk verileri; bu verilerin zaman içindeki değişimini ve sahiciliğini
istatistiksel olarak denetleyecek bağımsız bir kurum yok, dolayısıyla ysk ne
derse o. halbuki kılıçdaroğlu’nun ifadesine göre chp bir buçuk yıldır bu seçimde
oy verme işleminin denetlenmesine hazırlanıyordu. bunun ne büyük bir fiyasko
olduğunu dün gece hep birlikte izledik. 192 bin sandıkta birer kişi ıslak
imzalı tutanağın fotoğrafını çekip merkeze gönderecek, merkez de bu verileri
işleyip ysk’dan bağımsız olarak süreç boyunca duyuracaktı, böylece daha sonraki
itirazlar için herkesin görebileceği bir gerekçe olacaktı, ysk da elini korkak
alıştırmak zorunda kalacaktı.
oysa yaşanan bu olmadı: tek başına at koşturan
ysk, arada saatlerce veri girişi yapmayarak, bu verileri ilk gören taraf olan
iktidara büyük bir adaptasyon ve rota belirleme imkanı sundu, kimsenin de gıkı
çıkamadı. oğan’a 3 puan, mhp’ye 4 puan katarak chp’nin oyunu düşürmek, bunu da
dolaylı yaparak hedef şaşırtmak mümkün müydü? tabii ki. olan bu muydu? bilemem.
ama “türk’ün devleti”ni denetlemenin gerekli olduğunu, bunun yetmeyeceğini, denetleyenin de
denetlenmesi gerektiğini bilmeyen/ bu denetimi beceremeyen bir siyasi liderin,
hayatına lider olarak devam etmemesi gerekir, kimse kusura bakmasın.
bu
hikayede herkesin payına büyük utançlar düşüyor, ama kılıçdaroğlu’na -tüm iyi
niyetine ve çabasına rağmen- daha büyük bir pay düşüyor: chp’yi adam edemeden
ülkeyi adam etmeye kalktığı ve ülkenin yarısını angaje edip varoluşsal bir
bunalıma sürüklediği için.
bu sonuçlar nasıl
gerçek olabilir? buna da bakmak istiyorum. bana göre iki ayağı var: 1.ideolojik
temel, 2.patronaj sistemi.
milliyetçiliğin, kürt düşmanlığının, islamcılığın ve
kadın düşmanlığının hakimiyeti ve -bedeli ne olursa olsun- hakim kılınmasının zorunlu olduğu inancı birinci ayağı
oluşturuyor. “ben müslüman bir ülkede yaşamak istiyorum” talebi, “kürtlerin
canı cehenneme” hissiyatıyla birleşince, bunu değiştirmeye yönelik her
ihtimalin başı eziliyor. ülkenin yaşadığı sorunlar ne olursa olsun, “eski
günahkar döneme dönme” ve “kürtlerin vatandaşlığının kabul edilmesi” korkusu,
her türlü “reel” sorunu önemsiz kılıyor.
ikinci ayaksa akp iktidarının çok
geniş bir kitleye, kademeli olarak sağladığı maddi imkanlar. ülke ekonomisine olanlar
hep soyut şeyler, pazarda fiyatlar delice artsa bile; çünkü arka kapıdan gelen
maddi imkanlar var hep. bu bazıları için profesyonel pozisyon, bazıları için
ithalat-ihracat-inşaat gibi faaliyetlerde sağlanan ayrıcalıklar, görmezden
gelmeler, bazıları içinse otobüsten atılan oyuncak, eve getirilen kömür,
dağıtılan nakit para. bu imkanlardan vazgeçmek çok zor; ideolojik temel de vazgeçmemek
için yeterli mazereti zaten sunuyor; yani maddiyatı itiraf etmeden ideolojik
nedenlere sığınmak çok kolay.
bu ikisi birleştiğinde yıkılması çok zor bir kale
ortaya çıkıyor. akp’nin başarısı bu. muhalefetin -siyasetçiler ve bireyler
olarak- anlamakta/kabul etmekte zorlandığı da bu. iktidar yandaşı insanların “yandaş”
olmak için çok geçerli ve kişisel nedenleri var. bunlardan üstün nedenler sunmadıkça
bu kalede gedik bile açmak çok zor. bu da cari sistemin kendini pervasızca ağırlaştırmasına
imkan sağlıyor.