Elde gerçek veriler olmadığını söyleyerek başlamak lazım – elde bulunan iki veriden birisi anket sonuçları (yani doğruluğu ölçülemeyen kişisel beyanlar), ikincisi de bandrol satışları (bu da basılan kitap sayısına eşit olmadığı gibi, satılan kitap sayısına hiç eşit değil). Oysa örneğin Amerika’daki Nielsen gibi doğrudan kitapçı satışlarını kaydeden bir sistem olsaydı, yüzde 80-90 oranında gerçek durumu yansıtan verilere sahip olabilirdik.
Bu durumda bazı dolaylı verilerden yola çıkmak gerekiyor. Can Yayınları’nın yıllık üretimini, internet mağazalarının toplam satışındaki payını, zincir kitapevlerinin toplam satışındaki payını, bu iki grubun da Can Yayınları’nın satışındaki paylarını temel alarak kültür kitaplarını kapsayan oldukça iyi bir tahmin yapmak mümkün. Bunun sağlamasını da kültür yayınları alanında en büyük on yayınevinin yaklaşık cirolarını ve satış adetlerini bildiğimiz için yapabiliyoruz. Benim hesaplarıma göre 2019’da satılan kültür kitabı sayısı 120 milyon adet civarında, pazar büyüklüğü de 180-200 milyon dolar. Kişi başına yaklaşık 1.5 kitap düşüyor demektir yılda (ders kitapları, boyama kitapları, din kitapları, akademik yayınlar, broşürler buna dahil değil). Karşılaştırmak için bazı rakamlar vereyim.
2016’da dünyada kitap sektörü büyüklükleri:
80 milyon nüfuslu Türkiye’nin kitap sektörü, 11 milyonluk Yunanistan’dan daha küçük. Neden? Bunun klasik yanıtı daha az okuduğumuz için. Neden daha az okuyoruz? Bunun da klasik yanıtı kitap pahalı olduğu için. Öyle mi, bakalım.
Kitabın farklı ülkelerde ne kadar pahalı olduğunu karşılaştırmanın yollarından biri, kişi başına düşen harcanabilir gelirle aynı standart üründen kaç tane alınabildiğine bakmak. Bunun Big Mac Menü Endeksi versiyonu yaygın olarak bilinir; ben de benzer bir endeksi kitaplar için geliştirdim: 1984 Endeksi. George Orwell’in bu kitabı hemen her ülkede yayımlanıyor ve çok satıyor, dolayısıyla oldukça standartlaşmış bir versiyonu her ülkede var. Çeşitli ülkelerde satın alınabilen 1984 adedini şöyle karşılaştırabiliriz:
İngiltere: 2701
Fransa: 3237
Yunanistan: 1815
Türkiye: 2949
Yani Türkiye’de kitap Yunanistan'dan ve İngiltere'den daha ucuz, Fransa'dan biraz daha pahalı. Demek ki meselenin özünde kitabın pahalı olması yatmıyor. Meselenin özünü daha iyi anlatabilmek için bir karşılaştırma daha yapayım: Harcanabilir kişisel gelire göre kitaba yapılan harcama oranı. Yani çeşitli ülkelerde insanlar, gelirlerinin kaçta kaçını kitaba harcıyor?
Bu tabloya baktığımızda görüyoruz ki biz örneğin Yunanlılardan tutar olarak kitaba çok daha az harcamakla kalmıyoruz, gelirimizden pay olarak da çok daha azını kitaba ayırıyoruz. Batı ülkelerinin birçoğunda kütüphaneden kitap okuma alışkanlığı da bizdekinden çok daha fazla, yani yukarıdaki harcama oranlarının işaret ettiğinden daha büyük bir fark var arada.
Dijitalin bu tablodaki rolü çok önemsiz Türkiye’de. Basılan kitap sayısıyla dijital yayımlanan kitap sayısı (başlık olarak) yıllara göre şöyle karşılaştırılabilir:
Yani 50-60 bin başlığın basıldığı yerde bunun ancak onda biri kadar dijital başlık yayımlanıyor. Adet olarak satışlar daha da düşüktür bence. Yayınevleri bu konuda muhafazakar ama okur da isteksiz, çünkü dijital kitabın kendisi ucuz olsa bile okumak için gerekli cihazlar ucuz değil, kolay bulunmuyor, tasarımları iyi değil vs.
Dolayısıyla şu sonucu çıkarıyorum: Kitap almaktan hoşlanmıyoruz. Bu da bir kültür meselesi – aileyle çözülür, okulla çözülür, devletle çözülür. Çözmek istedikten sonra çözülür. Ama gidecek yolun çok olduğunu bilmezsek (bence en az 6-7 kat büyümeli sektör ve dolayısıyla kişi başına düşen kitap sayısı) çözülmez; ne kadar da çok bandrol satılıyor ve satılan bandrol sayısı ne de güzel artıyor diye kendimizi avutursak çözülmez. Yayıncılar olarak kendimizi mühim hissetmek ve mühim göstermek için sektörün büyüklüğünü şişirirsek de çözülmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
adınızın görünmesini istiyorsanız ama google hesabınız yoksa lütfen yorumunuzun sonuna adınızı ekleyin.