11.1.16
"statolatria"
gramsci'nin kullandığı, von mises'in popülerleştirdiği bir terim, "devlete tapınma" anlamında. sulandırılmış hali "devlet fetişizmi" olarak kendini gösteriyor gündelik hayatta. osmanlı imparatorluğu'nun "cihan devleti" olmaktan çıkıp "hasta adam" haline gelmesiyle devletin sürekliliği konusunda ciddi bir anksiyete oluşmuş, 20. yüzyıl başındaki savaşlar bunu gerçek bir travmaya dönüştürmüştü. cumhuriyet'in "16 türk devleti" safsatasını yaratması ve herkesin, ilkokul çocuklarının bile kendisini "türkiye devleti"nin üst varlığına adamasını şart koşması bu travmadan ötürüydü. bu ülkenin insanları yüz yıldır hem devletten, hem de devletin başına bir şey gelmesinden aynı anda korkmayı becerebiliyor. ideal birer 1984 (orwell) vatandaşıyız yani; "çiftdüşün" iliklerimize işlemiş. devlet ne yaparsa iyi yapıyor, bize yapmadığı sürece. hep devletin yanındayız. devlet karşısında hep kuluz. devletimiz hep düşmanlarla boğuşuyor, bir de biz dert çıkarmak istemiyoruz hiç. çok zorda kaldığımızda siyasetçiyi, bürokratı vs. eleştirebiliyoruz; devletin kendisi tabu kalmayı sürdürüyor.
ama "devlet için varız" kabulü, "devlet bizim için var" kabulüne dönüşmedikçe, bu ülke halkının sürdürülebilir bir biçimde insanca yaşama ihtimali çok düşük.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
devlet, sadece bir cihaz. insanların elleriyle kurduğu bir yapı. ona kutsiyet atfedenler devletin hiçbir kutsalı yaratamayacağını öngöremiyor;
YanıtlaSilsanıyorlar ki kendilerine bildirilen her kutsal, devlet sayesinde kendilerine iletildi. devlet laik mi? devletin en laik göründüğü zamanda bile sıkça şehitlikten söz ediliyor.
ortada kutsal yoksa, ilahi bir amaç yoksa nasıl şehitlikten söz edilir? "kutsal"ın ne olduğunu idrak edemeyenler zamanında "vergilendirilmiş kazanç kutsaldır" buyurmuştu. belli ki birileri devlet ile allah arasındaki aşılmaz mesafeyi göremiyor cumhuriyetten beri.
kanunlara bakacak olursak dinsiz bir devlet var bugün; yazık türkiye cumhuriyeti müslüman olmayı başaramadığı gibi dinsizliği de başaramadı.
laikliği başarması zaten söz konusu değildi: dine/ duaya sarılarak, sarıklı vekillerle, kurban kanı saçarak açılan bir meclisin alt metninde sadece iktidar sahibi olmak, onaylanmak isteği vardı. bu isteğin sahipleri birkaç yıl sonra sarıklıları beğenmeyip şapkalıları, şapka kanununu öne çıkardı, sebep? iktidarı pekiştirmek.modernleşmek, sırf devlet kanun koydu diye insanlar şapka taktı, birileri de buna karşı koydu. bu yüzden canından oldu.(meraklılar araştırsın, ankara'da "ulucanlar" adında bir yer var. bu yerin hikayesi nedir?)
sonuç değişmiyor, devlet/ iktidar sahipleri her koşulda kendi dileklerinin yerine getirilmesini buyuruyor. bunun ilahi bir tarafı yok. allah kendi emir ve yasaklarından sorumlu tuttuğu kullar yarattı. hiçbir devlet bu kulları kendi yaratmış gibi davranamaz.
birçok devlet, neredeyse emin, kendi sınırları içinde doğup büyüyen, yaşayan bireyleri kendilerinin yarattığından.
firavun, kuran'da bekliyor. beyanları kaydedilmiş. kuran'ın yer vermediği beyanlarına bakılınca da sonuç değişmiyor: "sizin ilahınızım" diyen firavunlar piramitleri süslüyor ya da kendi cesetlerini süslemek için daha ölmeden piramit inşa ettirmişler.
bir firavunun diktirdiği taş da yüzyıllar önce yerinden sökülüp getirilmiş bir zaferi işaret etmek için. istanbul'da, sultanahmet meydanında bir firavun propaganda yapıyor, zamanında diktirdiği taşla... halk pek görmüyor, tursitler de hatıra fotoğrafı çektiriyor. gerçek meydanda duruyor.
o meydanda bomba patladı. aslında o taş o meydana dikildiğinde bomba patlamış olmalıydı, eskiler de yeniler de görememiş.