2.11.15
Türkiye - Önümüzdeki 25 Yıl
Hayırlı sabahlar. Türkiye'nin siyasal tarihinde önemli bir yer tutacak bir seçime tanık olduk. Gördüğümüz şey, tahmin edilmeyen bir siyasal sihirbazlık örneğiydi, kuşku yok. Recep Tayyip Erdoğan, çok riskli ve toplumsal maliyeti çok yüksek bir hamleyle, beş ay gibi bir süre içinde, partisinin oylarını %20'den fazla artırarak tek başına iktidar olmasını sağladı. Sözünü ettiğim maliyetin yüksekliği, bu zaferin ne kadar kritik olduğunun göstergelerinden biri olarak değerlendirilmeli.
Neden bu kadar kritik bir zaferdi bu? AKP'nin iktidardan düşmemesini sağladığı için elbette, ama salt siyasalın çok ötesinde bir anlamı var AKP'nin iktidarda kalmasının. Siyasal olarak AKP %30'un da altına düşebilir, ANAP gibi yok olabilir, ya da tam tersine CHP gibi ölmek bilmeyebilir ve kemikleşmiş bir tabanı elinde tutup gerici bir kuvvete dönüşebilir. Ama bunu tartışmadan önce, AKP'nin sosyolojik/sınıfsal anlamını net bir biçimde görmek gerekiyor.
Türkiye'de burjuvazi, devlet eliyle oluşturulageldi. Cumhuriyet'in 1930'lardan beri yaptığı buydu - ülkenin ve devletin kaynaklarını kullanarak, etnik gerekçelerle yok etmiş olduğu burjuvaziyi, girişimci ve yatırımcıyı yeniden yaratmak. Bunun tüm bilindik yolları kullanıldı - arazi vermek, tesis vermek, vergi indirimi ya da muafiyeti sağlamak, ayrıcalıklarla teşvik etmek, kolluk gücünü kullanmak, doğrudan para vermek vs. 60 yılda, hala ciddi eksikleri olsa da, iyi kötü bir burjuvazinin yaratıldığını söylemek mümkün. AKP, %13 civarına sabitlenmiş bir seçmen kitlesini %50'ye taşırken, yeni bir burjuva kesimi yaratma, ülke kaynaklarının kullanımını ve devlet eliyle yeniden paylaşımını gerçekleştirme projesini benimseyecek ve sahiplenecek bir kitle oluşturmayı başardı. Bu, Türkiye toplumunun önümüzdeki yaklaşık 25 yılını belirleyecek bir başarı oldu. Bu süreci tamamlamak dediğim gibi AKP'ye nasip olabilir, olmayabilir de, ama sürecin adı bu.
Bu süreç, aslında Türkiye'nin geleceğe dair umudunu da canlı tutacak, görünürdeki tek süreç şimdilik. AKP tabanının bugünden yarına, Müslüman burjuvazi konsolide olana kadar ifade özgürlüğüne, hatta özgürlüğün kendisine ve adalete ihtiyacı yok, ama sonunda ihtiyacı olacak. Ne zaman? Varlığını geri dönüşsüz bir biçimde sağlama aldığında. Ne kadar çabuk, o kadar iyi. Tanımı gereği hakkaniyetli, liyakata dayalı, şiddetten arındırılmış bir süreç olmayacak bu, tıpkı laik burjuvazinin konsolide edilişinde olduğu gibi. Bu taban, burjuvalaşma sürecini tamamladığında, burjuvaziyi laik ve Müslüman olarak değil, Burjuvazi olarak görebildiğimizde, özgürlük ve adaletin konsolidasyonunda da önemli bir yol almış olacağız.
Tabii aynı süreci bir Kürt burjuvazisinin yaratılması için de yaşamak zorunda olduğumuzu söylemek gerekir. Bu iki süreç eşzamanlı gerçekleşebilir mi, ardışık mı olur, Kürtler burjuvalaşmadan kalır ya da başka çözümler/çözülmeler mi gündeme gelir, yoksa Kürtler laik burjuvazi - Müslüman burjuvazi hatlarına eklemlenerek mi kendi sınıfsal dönüşümlerini gerçekleştirir, bunu da önümüzdeki 25 yılda göreceğiz.
Siyasal olarak bakıldığında, Erdoğan'ın özel durumunu bir kez daha teyit etmek, önümüzdeki 25 yıldan neler beklenmesi gerektiğini doğru saptamak açısından önemli. Türkiye'de daha önce Özal gibi dönüştürücü liderler oldu, Demirel gibi çok uzun ömürlü liderler oldu, Ecevit gibi kitlelerin romantik ihtiyaçlarına cevap veren liderler oldu, ama Erdoğan bunların hiçbiri değil, ya da hepsinin toplamı gibi; aslında Erdoğan en çok Atatürk'e benziyor. Onun kişiliğinde oluşan lider kültünün etkilerini o yaşarken görüyoruz. Atatürk'ün İnönü ve Bayar'la yaptığını Erdoğan da Davutoğlu'yla ve başkalarıyla yapacak ve kendi kültünün sürekliliğini sağlama almaya çalışacak. Erdoğan öldüğünde onun da hagiografisi yazılacak, aslında olmayan ilkeleri -çünkü o da Atatürk gibi saplantı derecesinde iddialı, ama gerektiğinde pragmatikleşiverebiliyor- saptanıp taşa kazılacak. Daha bugünden, Türkiye'nin yarısına yakını için dokunulmaz bir lider Erdoğan; ölümünden sonra bu dokunulmazlık talebi daha da güçlenecek ve dayatılacak, Atatürk'te olduğu gibi. Ona dokunmaya çalışmanın bedeli, uzun süre artmaya devam edecek.
Ne zamana kadar? Müslüman burjuvazi kendini güvende hissedene kadar. Kazanımlarının elinden alınmayacağına ikna olana kadar. Erdoğan'ı aşmaya ihtiyacı olduğunu anlayana kadar.
O gün geldiğinde ortada bir AKP olabilir de, olmayabilir de. Sınıfsal taleplerin taşıyıcılığını kimin yapacağı o kadar da önemli değil. CHP'nin DP'yi, DP'nin de AP-MHP-MSP'yi doğurması gibi AKP de kendi içinde liberal, muhafazakar ve milliyetçi gruplara ayrışabilir, var olan benzer gruplara eklemlenebilir; ama uzun bir süre, AKP iktidardan düşse bile, bu sınıfın kendi yerini sağlamlaştırmasına, bu sosyal dönüşümün gerektireceği siyasal yansımalara tanık olacağız.
Müslüman burjuvazinin gelişiminde gerçek rekabet ve liyakat koşullarının sağlanması, bu sınıfın varlığını sağlıklı bir biçimde sürdürebilmesi için bir noktada mutlaka gerekli olacak, bütün burjuvaziler için olduğu gibi. Bu da büyük oranda kaliteli eğitimi ve geriye değil bugüne ve geleceğe bakan bir kültür-sanat üretimini mümkün kılarak olacak. Bu noktanın henüz uzağında olduğumuzu söylemek gerek; bu noktanın öncesinde otoriterleşme ve toplumsal dinamiklerin tümünü tek bir merkezden yönetme güdüsünün güçlenmesi -daha önce de yaşadığımız gibi- muhtemel. Konjonktürel gelişmeler bu süreci hızlandırabilir ya da yavaşlatabilir, ama bu burjuvalaşma sürecinin tamamlanması, artık toplumsal barış ve ilerleme için elzem görünüyor.
(fotoğraf: Justin Vela)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
adınızın görünmesini istiyorsanız ama google hesabınız yoksa lütfen yorumunuzun sonuna adınızı ekleyin.