The matter of religious education (as distinct from
religious training) concerned the two presidents after Hamlin –George Washburn
and Caleb F. Gates- both of whom had worked as missionaries and regarded
religion as an integral part of any education, probably more than Hamlin did.
And yet, by the time Gates retired in 1932, the number of Muslim students was
already taking over the number of Christians, and the newly founded Republic of
Turkey strictly banned the teaching and practicing of any religion in schools.
In the space of 70 years, just as the religiousness of wealthy New Yorkers
changed (as Henry James would be quick to point out), so did the founding
principles of Robert College.
At the time it was founded, the school almost totally escaped
the attention of the American government, which had graver problems than higher
education in foreign countries to deal with. As a matter of fact, Washburn
complains in his memoirs that England was much more aware of what Robert
College could and did stand for. This did not last very long, and by the late
1880s, the United States had realized that Robert College was both an
incomparable source of local information and a very honorable way of exerting
influence. Starting with Hamlin, the presidents of Robert College frequently acted
as advisors to the US government on all matters regarding not just Turkey but
the whole region; they also found it easy to approach the highest echelons of
the Turkish state, and were usually met with sympathetic ears.
Information and influence, however, are two-way
streets, and both the late Ottoman court, and then the new Republic benefitted
from the existence of Robert College in very similar terms – for them, it was
the means to acquire desperately needed know-how in agriculture, engineering,
economics, and the training of young generations who would take the
responsibility of building a new state. Its language of instruction since the
very beginning had been English, and now, with the waning of French and German,
the school was the best place for the prospective cadres of the Republic to
learn the new lingua franca of the
emerging world order. It was also a bargaining tool in Turkey’s relationship
with the US, and Robert College eventually became just as important to the
former as it was to the latter.
Robert College was also difficult to define as far as
education itself was concerned – it professed to combine two traditions of
teaching, the American and the Turkish, adapting the best in each of them, but frequently
this meant having to struggle with the worst in them as well. Such a
contradiction was not always easy to resolve, and this ambitious attitude
nearly caused the demise of the school more than once. The school had to
negotiate on both sides of the Atlantic, but in the end, it managed to sail through,
although not totally unscathed.
Turkish society was, for a very long time, ambivalent
in its attitude towards the school. No doubt, the missionary background of its
founding fathers and the ethnical makeup of the student body in the early
decades were all anathema to the newly emerging middle classes, whose
nationalist sentiments, as well as religious suspicions made it difficult for
them to embrace Robert College wholeheartedly. On the other hand, graduates of
the school clearly had significant advantages, and more often than not, parents
thought it foolish to deprive their children of the opportunity to start ahead
and move forward faster. If there could be an all-time parent teacher
association of the school, it would bring together princes, governors,
ministers, generals, and even Atatürk. And once scholarships became available
and the cost of tuition affordable for more families both in Istanbul and
throughout Anatolia, Robert College quickly became one of the most popular
schools in the country.
Such popularity meant that other schools, existing and
in the works, took Robert College as their model, and set out to combine its
strengths with their own, in the manner Robert College itself once did.
Eventually, Turkey also opened up and became more aligned with the rest of the
world, and Robert College began to lose its privilege as a gateway. In the late
1980s and 1990s, Robert College was forced to re-define itself and its claim
for relevance; this took a lot of soul-searching (as attested by countless
committees, commissions, audits, and reports), and was not made easier by the
changing ground rules of the educational system in Turkey.
Today, both in Turkey and abroad, Robert College is
widely recognized as one of the best schools anywhere, and that should be good
enough for any educational institution, but Robert College has a tradition that
goes beyond that. Robert College periodically suffered from lack of funds,
up-to-date equipment, space, and even qualified teachers, offsetting its claim
to being one of the best schools, but it consistently was one of the schools
that provided the best educational experience. When Washburn died, the
Bulgarian Parliament acknowledged Robert College’s role in the founding of
Bulgaria, not least because two of Bulgaria’s prime ministers (which would
later become four) and many deputies were graduates of Robert College. When
Balkan nations were at war with each other, their sons at Robert College lived
together peacefully, and vowed together to bring peace to the troubled region. When
hundreds of thousands of Armenians were annihilated throughout the country,
Robert College did everything it could to protect at least a few of them (leading
to a radical increase in the enrollment of Armenian students). When the women
of Turkey spoke up for their rights, Robert College graduates were at the
forefront. When the countries of the Middle East required able and
knowledgeable men for their development, they turned to Robert College.
After 150 years, when the world has become a different
place and the Middle East is rapidly metamorphosing into a whole new region,
Robert College can once again straddle contradictions and vague definitions to
emerge as an influential and relevant center of learning beyond the borders of
Turkey. Whether it will do so remains to be seen.
---------------------------------
Çelişkilerin
Sinerjisi
Robert
Kolej’i[1] tanımlamak
her zaman güç olmuştur, gerçek değeri de bundan kaynaklanıyor olabilir. Kolej, 1863’te,
eski bir misyoner olan Cyrus Hamlin tarafından, rahip okulu olarak kullanılan
ve yöneticiliğini gene onun yaptığı bir binada kuruldu. Fikre maddi destek
veren New Yorklu varlıklı iş adamı Christopher Rheinlander Robert, inançlı bir
Hıristiyandı ve okuldan ana beklentisi, okulun “Yakın Doğu”nun dinsizlerine ya
da yarı dinsizlerine İsa’nın sevgisini getirmesiydi. Robert Kolej Tüzüğü, bu
dinî yönü net olarak vurguluyordu. Ama Robert Kolej, sözcüğü nasıl anlarsak
anlayalım, bir din okulu değildi; aslında, daha çok, benzerleri 20. yüzyılın
epey ileri tarihlerinde ortaya çıkacak olan bireyselleştirilmiş eğitim
doğrultusunda bir denemeydi. Hamlin’in okulu, en azından ilk yıllarda, bina/tesis
eksikliklerini, öğrencilerin öğrenim gereksinim ve kapasitelerini yakından
takip ederek ve ders programını bu öğrencilerin her birine uygun hale getirerek
telafi ediyordu.
Hamlin’den
sonraki iki başkan, George Washburn ile Caleb F. Gates, (din adamı
yetiştirmeden farklı olarak) dini eğitim meselesi üzerinde duruyordu; ikisi de
misyoner olarak çalışmıştı ve dini, büyük bir olasılıkla Hamlin’den daha çok,
her türlü eğitimin bütünleyici parçası olarak görüyorlardı. Ne var ki, Gates
1932’de emekli olduğunda, Müslüman öğrencilerin sayısı Hıristiyanların sayısını
çoktan aşmaya başlamış ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti dinin okullarda
öğretilmesini ve uygulanmasını kesin olarak yasaklamıştı. Yetmiş yıl gibi bir
sürede, zengin New Yorkluların din anlayışı nasıl değiştiyse (Henry James’in hemen
belirteceği gibi), Robert Kolej’in kuruluş ilkeleri de öyle değişti.
Kurulduğu
dönemde okul, yurtdışındaki yüksek öğrenimle uğraşmaktan daha ciddi sorunları
olan Amerikan hükümetinin neredeyse hiç ilgisini çekmedi. Aslına bakılırsa, Washburn
anılarında, İngiltere’nin Robert Kolej’in neyi temsil ettiğinin ve
edebileceğinin çok daha bilincinde olduğundan yakınır. Bu durum çok uzun sürmedi
ve 1880’li yılların sonlarına gelindiğinde, Amerika Birleşik Devletleri Robert
Kolej’in hem eşsiz bir yerel bilgi kaynağı, hem nüfuz kullanmanın son derece
saygıdeğer bir yolu olduğunu artık fark etti. Hamlin’le başlayarak, Robert
Kolej başkanları sık sık, yalnızca Türkiye’yle değil, bütün bölgeyle ilgili her
tür meselede ABD hükümetine danışmanlık yapmış; ayrıca, Türk devletinin en üst
kademelerine kolaylıkla ulaşabilmiş ve genellikle dostça bir tutumla
karşılaşmışlardır.
Ne
var ki, bilgi ile nüfuz çift yönlü yollardır ve önce geç dönem Osmanlı sarayı,
daha sonra yeni Cumhuriyet, son derece benzer yollardan Robert Kolej’in
varlığından yararlanmışlardır. Onlar için Kolej, tarım, mühendislik ve
ekonomide acil olarak ihtiyaç duyulan know-how’ı
edinmenin aracı ve yeni bir devlet kurmanın sorumluluğunu üstlenecek olan genç
kuşakların yetiştirilmesi demekti. Okulun öğretim dili en baştan beri
İngilizceydi ve artık Fransızca ile Almancanın geri plana düşmesiyle, Kolej
Cumhuriyet’in gelecekteki kadroları için yeni belirmekte olan dünya düzeninin
ortak dilini öğrenmek için en uygun yer olmuştu. Aynı zamanda, Türkiye’nin ABD
ile ilişkilerinde bir pazarlık aracı olan Robert Kolej, zamanla ABD için olduğu
kadar Türkiye için de önemli hale geldi.
Eğitim
açısından da Robert Kolej’i tanımlamak zordu: Okul, iki öğretim geleneğini, yani
Türk ve Amerikan geleneklerini, her birindeki en iyi yönleri benimseyerek
birleştirdiğini öne sürüyordu, ama çoğu zaman bu, onlardaki en kötü yönlerle de
mücadele etmek demekti. Böyle bir çelişkinin çözüme kavuşturulması her zaman
kolay değildi ve bu iddialı tutum, birkaç kez neredeyse okulun kapanmasına
neden olacaktı. Okul Atlantik’in iki yakasında da müzakereler yürütmek zorunda
kaldı, ama sonunda yaralar alsa da zorlukları aşmayı başardı.
Türk
toplumunun okula karşı tutumu, uzun bir süre ikircikliydi. Hiç şüphesiz, okulun
ilk onyıllarında kurucuların misyonerlik geçmişi ve öğrenci topluluğunun etnik
yapısı gibi unsurların hepsi, yeni oluşmaya başlayan orta sınıflara aykırı
geliyordu; bu sınıfların milliyetçi hisleri ve dinî kuşkuları, Robert Kolej’i
candan benimsemelerini zorlaştırıyordu. Öte yandan, okul mezunları önemli
avantajlara sahipti ve çoğu zaman anne babalar, çocuklarını önde başlama ve
hızla ilerleme fırsatından yoksun bırakmanın budalaca olduğunu düşünüyorlardı. Okulun
tüm zamanları kapsayan bir okul aile birliği olabilseydi, şehzadeleri,
valileri, bakanları, generalleri, hatta Atatürk’ü bir araya getirirdi. Ayrıca,
burslar verilmeye başlanınca ve okul ücreti hem İstanbul’da hem Anadolu’da daha
çok ailenin ödeyebileceği hale gelince, Robert Kolej çok çabuk ülkenin en çok
rağbet gören okullarından biri haline geldi.
Okula
yönelik bu ilgi, hem var olan hem tasarı aşamasındaki diğer okulların Robert
Kolej’i örnek alıp, bir zamanlar Robert Kolej’in yaptığı gibi, onun güçlü
yönleri ile kendi güçlü yönlerini birleştirmeye koyulmaları anlamına geliyordu.
Zamanla Türkiye de dünyanın kalanına daha ayak uydurur ve daha açık hale geldi
ve Robert Kolej dışarıya açılan yegâne yol olma
ayrıcalığını yitirmeye başladı. 1980’li ve 1990’lı yılların sonlarında, Robert Kolej
kendini ve önemli olduğu iddiasını yeniden tanımlamak zorunda kaldı. Bu,
(sayısız komite, komisyon, denetim ve raporun tanıklık ettiği gibi) epey bir iç
değerlendirmeyi gerektirdi; Türkiye’de eğitim sisteminin temel kurallarının
değişmesi de, bu süreci zorlaştırdı.
Bugün,
hem Türkiye’de hem yurtdışında, Robert Kolej genel olarak herhangi bir yerdeki
en iyi okullardan biri olarak tanınmaktadır ve herhangi bir eğitim kurumu için
bu bile tek başına oldukça iyi bir niteliktir, ama Robert Kolej bunun ötesine
giden bir geleneğe sahiptir. Robert Kolej dönem dönem en iyi okullardan biri
olma iddiasını riske sokan mali kaynak, güncel donanım, mekân, hatta nitelikli
öğretmen sıkıntısı çekmiş, ama her zaman en iyi eğitim deneyimi sağlayan
okullardan biri olmuştur. Washburn öldüğünde, Bulgar Parlamentosu
Bulgaristan’ın kuruluşunda Robert Kolej’in rolünü teslim etmişti; bunun önemli
nedenlerinden biri, Bulgaristan’ın başbakanlarından ikisinin (bu sayı sonradan
dörde çıkacaktı) ve birçok milletvekilinin Robert Kolej mezunu olmasıydı. Balkan
ulusları birbiriyle savaşırken, Robert Kolej’deki çocukları barış içinde
birlikte yaşamış ve sorunlu bölgeye barış getireceklerine birlikte ant
içmişlerdi. Ülkenin çeşitli yerlerinde yüz binlerce Ermeni katledildiğinde, Robert
Kolej en azından bazılarını koruyabilmek için elinden geleni yapmıştı (bu da,
Ermeni öğrencilerin okula kaydında önemli bir artışa yol açmıştı). Türkiye’nin
kadınları, hakları için seslerini yükselttiklerinde, Robert Kolej mezunları en
ön safta yer alıyorlardı. Ortadoğu ülkeleri, gelişmeleri için yetenekli ve
bilgili kişilere gerek duyduklarında, Robert Kolej’e başvurmuşlardı.
150
yıl sonra, dünyanın farklı bir yer haline geldiği ve Ortadoğu’nun hızla yepyeni
bir bölgeye dönüştüğü bir zamanda, Robert Kolej bir kez daha çelişkileri ve
belirsiz tanımlamaları aşıp, Türkiye sınırları ötesinde etkili ve önemli bir eğitim
merkezi durumuna gelebilir. Bunu yapıp yapmayacağını zaman gösterecek.
[1] Bu giriş yazısı boyunca “Robert Kolej”,
ya tek olarak Robert Kolej ya da kolektif olarak Robert Kolej ile Amerikan Kız
Koleji anlamına gelir.
[1]
Throughout this introduction, “Robert College” denotes either Robert College
individually or Robert College and The American College for Girls collectively.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
adınızın görünmesini istiyorsanız ama google hesabınız yoksa lütfen yorumunuzun sonuna adınızı ekleyin.