23.9.10

ayrılık saati

1994'te, master yapmak için new york'a gittiğimde ilk alışverişimdi: 10 dolara, çin yapımı, siyah çerçeveli, beyaz (yıllar içinde sararan) kadranlı, kare biçiminde ufak bir çalar saat almıştım. 16 yıl kullandım bu saati; geçen ay new york'a gittiğimde yine yanımdaydı - artık o kadar gürültülü çalışan bir ihtiyardı ki, geceleri duvar saatinin dibinde uyur gibi oluyorduk. saat new york'tan dönmedi; bavullardan çıkmadı. ölmek için kendi mezarına giden bir fil gibi.

18.9.10

"her erkek, sevdiği kadın kadardır."

rüyamda birisi söylüyor bana bu lafı, eski başbakanlardan nihat erim'e aitmiş. ben de iki dakika sonra (film dakikası) başka bir mecliste satıyorum lafı, başıma bela olmuş eski bir sevgiliden nasıl kurtulacağımı açıklarken, hiçbir şey işe yaramazsa kullanacağım son ve kesin etkili silah olarak. uyandıktan sonra, bu stratejinin nasıl işleyeceğini anlamıyorum; bir de böyle laflar eden bir başbakan enteresan olur muydu diye merak ediyorum.

(resimde solda "balyoz nihat", sağda "i'm not a crook" nixon. nihat erim 12 mart muhtırasının ardından başbakan olmuş, deniz gezmişlerin idamıyla sonuçlanan "balyoz harekatı"nı başlatmış, 1980'de dev-sol tarafından öldürülmüştü. kadınlara yaklaşımı bugüne dek bilinmiyordu.)

6.9.10

everybody's work is equally important

levi's'a takmış değilim! üzerine iki yazı yazdıracak kadar ilginç bir kampanya yaptıklarını da derhal kabul ediyorum. bunu dedikte:

"herkesin işi eşit derecede önemlidir" - işinin anlamsızlığından geberen kitlelere, "toplum denen bedende tüm bireyler birer organdır, hepsinin de bir işlevi vardır, gün gelir o beden, tırnağı sayesinde hayatta kalır," gibisinden korporatist/işlevci bir goygoy içerdiği açık; bir de tabii marksist söylemden bir slogan apartıp bizzat kapitalist emellere alet etmenin dayanılmaz bitirimliği var. helal. ama bu devirde söylenecek şey mi bu: neredeyse bütün dünyanın finans sistemini beş paralık eden işler yapanların yaptığı iş, neden örneğin "reel üretim" yapanların yaptığı işle eşit önemde olsun ki? daha genel bir ifadeyle (ve biraz eski bir kafayla) söyleyecek olursam: paradan para kazanmakla iştigal edenlerle üretim yaparak ve hizmet sunarak para kazanların işleri neden eşit derecede önemli sayılsın? hele ki o "reel üretim," kendi içinde "gerçek ihtiyaç"a ve "aşırı tüketim"e yönelik üretim olarak ikiye ayrılabilirken... ama bunun ötesinde de biraz daha kurcalamak isterim bu lafı.

herkesin işi önemlidir demek başka, eşit derecede önemli demek başka elbette. eşitlikçi bir toplum yapısı, ikincisine vurgu yapmayı yeğler, ama bunun retorikten öte bir anlamının olabilmesi için, bazı koşulların yerine gelmesi gerekir. en temel koşul, bireyler kümesinin elemanlarıyla, yapılacak işler kümesinin elemanları arasında her kombinasyonun/permütasyonun gerçekleşebilir olmasıdır; başka bir deyişle, herkes, her işi yapabilirse (hem yeterlilik olarak,  hem de örneğin rotasyon türü bir düzenek sayesinde reel olarak) o zaman her işin eşit derecede önemli olduğu söylenebilir. gerçek toplumlardaysa bunun mümkün olduğu görülmemiştir. basit bir örnek: bir toplumda herkes beyin cerrahlığı yapamaz, çünkü beyin cerrahisinin gerektirdiği uzmanlık insanda doğuştan var olan bir beceri değildir. beyin cerrahı olmak için yıllarca eğitim görmüş, yıllar boyunca deneyim kazanmış birini örneğin çöpçü olarak istihdam etmek de toplumun yararına olamaz - yitirilecek yatırımdan ötürü.

o zaman, hangi işin daha önemli olduğunun ölçülebilmesi için (pek çok işin gerekli olduğunu hiç tartışmadan) başka bir kalkülüs gerekir. ben kabaca şöyle bir denklem önermek isterim:

i = n x p / a

burada i = işin önemi,
n = bu işten doğrudan etkilenenlerin toplam nüfusa oranı,
p = iş yapılmadığında yaşam kalitesinin eksilme oranı,
a = işi yapabilenlerin toplam nüfusa oranı.

n ve a değişkenleri sonuçta kelle saymaya dayandığı için nispeten kolay belirlenebilir değişkenler; p daha zor. bir kere yaşam kalitesi denen birşey öne sürüyor, nasıl ölçüleceğini belirlemeden. çöpçü - beyin cerrahı örneğine dönersek: çoğumuz için çöpçünün işi, beyin cerrahının işinden daha önemlidir aslında, çünkü çoğumuz, yaşamı boyunca beyin cerrahına ihtiyaç duymaz, oysa çöpçü çoğumuza her gün lazımdır. öte yandan, beyin cerrahına ihtiyaç duyan azınlık için, cerrahın olmaması, çöpçünün olmamasından çok daha büyük bir eksikliktir. dolayısıyla tüm toplum için, her bir bireyin her iş için p değerini kendi adına, tek tek belirleyeceği upuzun bir liste öngörebiliriz; bu listelerin toplamı, öznel de olsa bize tüm olası işlerin p değerini verebilir.

burada öznel ve bireysel yargının ofsayta düşebileceği alanlar mutlaka olacaktır. teker teker hiçbirimizin yaşam kalitesi açısından önemli bulmayacağı, ama toplum geneli için önemli olacak işler olabilir ("müslüman mahallesinde salyangoz satanlar" kategorisi). bunun için p'ye bir de "toplumsal yaşam kalitesi" boyutunun eklenmesi gerekebilir. buna kimin nasıl karar vereceği de ayrı bir mesele olur.

jeans reklamı yapacak cinfikirlinin bunları düşünmesinde yarar var mıdır peki?





2.9.10

aşksız karşılık

hiçbir yazarı bu kadar sevemedim...

"Some literary fans show their dedication to a particular author by traipsing to book signings or festivals; others track down elusive first editions. Nick Newcomen went a little further than most, spending a month driving more than 12,000 miles to inscribe his message – "Read Ayn Rand" – on a vast swath of US land.
Using a GPS tracking device as a "pen", Newcomen took about 10 days to complete each word, turning on his GPS logger when he wanted to write and turning it off between letters, videoing himself at landmarks along the route for documentation. He drove 12,328 miles in total, across 30 American states, inputting the data once he was finished into Google Earth to create the world's largest book advertisement."