Manyetik Polarizasyon

Evimi özlüyorum, yurdumu ya da yaşadığım şehri değil, evimi, kanalın az gerisinde, önünde ağaçlı bir yol olan, özellikle kışın bana büyük bir mutluluk ve yaşama karşı direnç veren, küçük, eski, tesisatı sorunlu ama tavanları yüksek evimi, üstelik ne yazık ki hep özleyeceğim, kavuşmasız bir ayrılık bu, buraya gelmeden önce bütün eşyalarımı kamyona yükleyip bir depoya kapattığım ve anahtarı üst katımda oturan emekli öğretmen ev sahibeme verdiğim için evim yok artık, bu cümlenin bu kadar acıklı durması da sinirimi bozuyor şimdi, ama durum bu ve ben kendime bazen gerçekten de acıyorum, gittiğin yerde çok harcama, paranı idareli kullan, diyen ev sahibemi de özlüyorum, ki eski ev sahibem o artık, haftada bir kez çay içmeye ve fotoğraf albümlerine bakmaya davet etmeyecek, erkek arkadaşlarımı merak edemeyecek, kız arkadaşlarımı çekiştiremeyecek, torununu bana yapmaya çalışamayacak, bunu bile özleyeceğim aklıma gelmezdi gerçekten, bana sorsalar pencere pervazında oturup ıspanak salatası yediğim, bira içtiğim, Corelli dinlediğim haftasonlarını, sevgilimle uyandığım ama soğuktan yataktan çıkamadığım sabahları, bütün pencereleri açmamıza rağmen sıcaktan ve nemden bunaldığımız yaz öğle sonralarını, hatta iş yetiştirmek zorunda olduğum için bir türlü yatamadığım gecelerde arkadaşlarımın çatkapı uğrayıp benimle sessizce oturmalarını ve dinlediğim müziğe ortak olmalarını özleyeceğimi söylerdim, çok yaratıcı ve ilginç birşeyler bulmaya da çalışmazdım açıkçası, evsahibemin yanısıra yan binanın girişindeki gazetecinin kokusunu özleyeceğimi de bilemezdim, sevgilimi de özlüyorum elbette, ama döndüğümde onu bulacağıma inanıyorum, sevgilim olarak bıraktığım yerde bulurum diyorum, nedir, bir yıllığına, araştırma bursu aldığı için düzenini değiştirmek çok mu, olmayacak şey mi, değmez mi, değeceğini kendisi söylemişti, ben burada dururum demişti, mektupları da aksini söylemiyor, uzun uzun yazmıyor gerçi ama satıraralarında değişen, kötüye giden, benden uzaklaştığını düşünmeme yol açacak hiçbir şey yok, özel olarak bunu aradığımdan değil, ama insan böyle birşey olduğunda önce çözemediği bir huzursuzluğa kapılır, belki bir saat, belki bir gün sonra anlar, parmağıyla üstüne bastıramasa da bilir, mesafe açılmıştır, ses daha boğuk, bir parmak daha uzaktan geliyordur, son sabahımızda, gece pek uyumamış, biraz sevişmiş ama daha çok müzik dinleyip gevezelik etmiş olduğumuz için, biraz da biranın etkisiyle, pek uyanamamış, ayılamamıştık, ama gidiyordum ben işte, beni havaalanına bırakmaması konusunda anlaşmıştık önceden, ayrılışların uzatılmasını hep gereksiz ve yorucu bulmuşumdur, o da bilir ve benim kadar nefret ederdi bundan, ama o sabah, herşeye rağmen gelmek istedi, bavullarımın ağırlığını, taksicilerin nemrutluğunu bahane etti, hayırımda diretecek kadar patlamamıştı afyonum, iyi dedim, merdivenlerden birlikte indirdik eşyalarımı, taksi geldiğinde akıl ettim evsahibemin kapısını çalmayı, kucağında bin yaşındaki kedisiyle, üstünde beyaz fırfırlı pembe geceliğiyle, saçları karışmış, çok yaşlı bir halde açtı kapıyı, onu hiç öyle görmemiştim, her zaman tam bir öğretmen emeklisi gibi olmuştu, kedi tuhaf sesler çıkarıyor ve hiç kımıldamıyordu, kulakları bile oynamıyordu, nesi olduğunu sordum, başını salladı evsahibem ama cevap vermedi, döndüğümde ziyaretine gelip gelmeyeceğimi sordu, tabii gelirim dedim, doğru söylüyordum ama özleyeceğimi bildiğimden değil, kedisinin ölmek üzere olduğunu anlamıştım, ikisinin de bunu bildiğini anlamıştım, gitmemeyi düşünecek kadar bir yakınlığımız yok, ama benim gideceğim günü beklemiş ölümün o kapı aralığında neredeyse cisimleşmiş varlığı, kokusu, bana yine de anlayamadığım bir dinginlik verdi, kış günü soğukta yoğunlaşan kanal suyunun sessiz akışının ve kanalın ilerisindeki demir köprünün verdiği dinginliğe benziyordu bu, yalnızca mutsuzlukla değil, sevgisizlik ya da kötülükle bir anda yüz yüze kaldığınızda duyabileceğiniz türden bir dinginlik, bilmiyorum, bana öyle olur en azından, evreni olumlayan bir histir bu, herşeyi anladığınızı, anlayabileceğinizi hissedersiniz, bir anlığına, sonra geçer ve gölgesi kalır yalnızca, taksiyi beklettiğim için hiç surat asmadı sevgilim, taksiciyse yolda Dante’nin İnferno’sunu ne kadar sevdiğini anlattı, sevgilim yol boyunca gülümsedi, Dante’yi ve taksiciyi düşündüğünü, her aklına gelişlerinde yeniden mutlu olup gülümsediğini anladım, havaalanında bile bundan söz etmedik ama, üniversiteye gider gitmez yapmam gerekenleri anlattım ona, deneyler, laboratuarlar, raporlar, profesörler, tanışma çayları, dil kursu, o ise anlamsız pahalı havaalanı kahvesini içti sessizce, uçağa binme duyurusu yapıldığında bir cep telefonu çıkardı, her hafta bana kontör yükleyeceğini söyledi, bunu uzun uzun düşünmüş olduğu belliydi, o yüzden ses etmedim, ama bana evsahibemin kucağında ölmekte olan kediye bakıyormuşum gibi geldi telefona bakarken, ilişkimizin sonuna, sonluluğuna dair bir alametti bu nedense, kediye bakarken duyduğum dinginliğin tam tersine, göğsüme bastıran birşey hissettim, ama birşey demedim işte, öptüm, numaramı ezberlemeye çalıştım, güzel bir numara seçmişti, seçilmiş olduğunu belli eden bir numaraydı, bu gece kentten üniversiteye dönerken beni durduran ve ben daha manyetik polarizasyon projesi için davetli bir akademisyen olduğumu anlatamadan yaka paça, ite kaka, bağırış çağırışla St. Bernardino’ya götüren NATO askerlerinin, aradıkları sarışın kızlardan biri olmadığıma, masum olduğuma kanaat getirdikten sonra, beni bir köşede bırakıp unutmalarından sonra, hatta Urbino’nun yandığını duvarlara vuran ışık ve gölgelerden anladıktan bile sonra aklıma geldi cebimdeki telefon ve ilk kez, gerçekten çok sevindim bir cep telefonum olduğuna, saatin kaç olduğunu tabii ki düşünmeyeceğimi düşünerek sevgilimi aradım, sesini duyduğum anda burada neler olup bittiği hakkında en ufak bir fikrim olmadığı gibi, onun orada ve o anda aslında neler yaşadığını da hiç bilmediğimi fark ettim, sesimi tanımayacakmış, kim olduğumu bir an için çıkaramayacakmış, duraklamalarımız telefon hattının kesikliğine eklemlenecekmiş gibi geldi, daha önceleri var olmayan bütün o satırarası işaretler üstüme çullandı, başım döndü, sonra sevgilim, her zamanki sakinliğiyle, bebeğim, dedi.