17.6.15

Kritik Kavşak



Koalisyon nedir, nasıl yapılır?
Koalisyonlar, parlamenter sistemin zayıf karnı mı, istenir bir özelliği mi? 
Başkanlık sistemi, her zaman güçlü bir yürütme anlamına gelir mi, istikrarsızlık doğurabilir mi?

Kritik Kavşak, parlamenter sistemle başkanlık sisteminin güçlü ve zayıf yanlarını ele alırken, özellikle bugünlerin koalisyon tartışmaları için çok önemli veriler ve bakış açıları sunuyor.

***

Kritik Kavşak, parlamenter sistemle başkanlık sistemi arasında nasıl bir tercih yapılması, öncelikle de bu terimlerin nasıl tanımlanması gerektiği konusundaki tartışmanın kuramsal, tarihsel ve normatif ihtiyaçları göz önünde bulundurularak ortaya çıktı.

Bu tartışma Türkiye’de ilk kez yapılmadığı gibi, dünyada da ilk kez yapılmıyor; siyaset bilimi literatüründe de, dünya siyaset tarihinde de önemli bir yeri var. Konunun geçmişini dikkate alarak yola çıkan bu kitabın yaklaşımı, tartışmanın bir “sistem” tartışması olması gerektiğinin altını çizmek üzerine kurulu. Belli bir karmaşıklık barındıran her sistemin verimliliği, çok sayıda bileşenin birbiriyle ilişkisinin nasıl kurulduğuna bağlıdır. Dolayısıyla bir sitem tasarlarken ya da bir sistemde ciddi bir revizyon yaparken, tek bir bileşenin –bu en önemli bileşen olsa bile- nasıl oluşturulacağına ya da değiştirileceğine bakmak yeterli olmaz; diğer bileşenlerle ilişkisinin nasıl olacağına, nasıl değişeceğine de bakmak, yani sistemi bir bütün olarak ele almak ve tutarlılığını sağlamak gerekir. Bir siyasal sistemde güçlü bir meclisin, güçlü bir başbakanın ya da güçlü bir başkanın olması, tek başına sistemi “iyi” ya da “kötü” kılmaz; diğer bileşenlerin gücünün nasıl tanımlandığına bakmak gerekir.

Kritik Kavşak, siyasal sistemlerin kişiler üzerine değil, kurumsal tanımlar üzerine kurulması gerektiğini gösteren; demokrasinin kurumsallaşması ve Türkiye’nin siyasal kültürünün bir parçası haline gelmesi için temsil mekanizmalarının yasama organı bağlamında daha doğru kurulması gerektiğini savunan; istikrar sağlamak için uygulanan sistem mühendisliğinin tam tersine istikrarsızlığa yol açabildiğini, gerçek istikrarınsa tüm güçlerin tek bir aktörde toplanmasıyla değil, adil ve özgürlükçü bir biçimde bölüştürülmesiyle sağlanabileceğini öne süren bir makaleler derlemesi.

Koç Üniversitesi Yayınları'ndan çıkan Kritik Kavşak, siyaset biliminin Türkiye’de ve dünyadaki en önemli, en yetenekli isimlerinden bazılarını bir araya getiriyor:

Juan J. Linz,
Donald L. Horowitz,
Seymour M. Lipset,
Arend Lijphart,
Ergun Özbudun,
Sabri Sayarı,
Serap Yazıcı,
Adam Szymanski,
Üstün Ergüder,
Ersin Kalaycıoğlu,
Ayşen Candaş,
Selim Erdem Aytaç ve
Ali Çarkoğlu.

16.6.15

bir koalisyon alır mıydınız?


türkiye koalisyon kavramıyla 1961'de tanıştı; ilk koalisyonu inönü ve demirel, 20 kasım 1961'de kurdu; inönü 20 şubat 1965'e kadar önce ap'yle, sonra ytp'yle, en sonunda da bağımsızlarla işbirliği yaparak ülkeyi yönetti.

koalisyon ve azınlık hükümeti deneyimimiz pek fena sayılmaz:
ecevit - msp'yle, 26 ocak - 17 kasım 1974
ecevit - azınlık, 21 haziran - 21 temmuz 1977
demirel - mc, 31 mart 1975 - 21 haziran 1977
demirel - mc, 21 temmuz 1977 - 5 ocak 1978
demirel - azınlık, 12 kasım 1979 - 12 eylül 1980
demirel - shp'yle, 20 kasım 1991 - 16 mayıs 1993
çiller - shp'yle, 25 haziran 1993 - 5 ekim 1995
çiller - azınlık, 5-30 ekim 1995
çiller - chp'yle, 30 ekim 1995 - 6 mart 1996
yılmaz - dyp'yle, 6 mart - 28 haziran 1996
erbakan - dyp'yle, 28 haziran 1996 - 30 haziran 1997
yılmaz - dsp&dtp'yle, 30 haziran 1997 - 11 ocak 1999
ecevit - azınlık, 11 ocak - 28 mayıs 1999
ecevit - mhp&anap'la, 28 mayıs 1999 - 18 kasım 2002

en uzunu 41 ay, en kısası 3 ay sürmüş koalisyon hükümetlerinin, genelde 1 - 1,5 yıl sürmesi beklenebilmiş.

1970'lerdeki koalisyonları hatırlayanlar, siyasetimizdeki uzlaşmazlık kültürünün temellerini de hatırlayacak. ama oportünist bir temelde değil de iyi kötü ilkesel bir temelde ve spesifik pratik hedeflerle koalisyona giren ortakların, pekala etkili bir hükümet oluşturabileceğini de söylemek gerek.

yürütme-yasama-yargının birbirini denetleyemediği bir kısırdöngüden çıkış için, öncelikle yürütmenin bir koalisyon yapısı içinde kendini denetlemeye başlaması ve buradan denetimi yasama ve yargıya doğru yayması, belki tam da türkiye'nin bugün ihtiyacını duyduğu şey olabilir (her ne kadar ben dışarıdan destekli akp hükümeti bekliyor olsam da).

8.6.15

kır düğününe yağmur



bu kadarını beklemiyordum, onu söyleyeyim. bir defa hdp'nin barajı geçmesine "izin vermelerini" beklemiyordum; oy oranını yükselttiğini görüyordum, ama akp'nin kontrolünün daha mutlak olduğunu sanıyordum, değilmiş. sivil toplum dediğimiz şeye ülkece ne kadar ihtiyacımız olduğu böylece bir kez daha kanıtlandı. en karanlık ve boğucu iktidar uygulamalarına bile toplum, kendi imecesiyle karşı koyabiliyor. ikincisi, akp'nin milletvekili sayısının 276'nın altına düşmesini beklemiyordum haliyle; ama hdp'nin türkiye genelinde bütün illerde oy oranını bu denli artırması, türkiye'nin sürdürülebilirliği açısından yeni bir umut kaynağı oldu. güzel bir geceydi; sabah da güzeldi, ama artık öğle yemeğimizi de yediysek, biraz iş konuşalım derim.

kimsenin kır düğününe yağmur olmak istemem tabii, ama sevinçten çıldırmadan önce bir-iki şeyi hatırlamakta fayda olabilir. birincisi, akp hala hükümette. ikincisi, daha epeyce bir süre hükümette olmayı sürdürecek muhtemelen. chp'nin ya da mhp'nin ne yapacağını düşünmeye başlamadan önce, erdoğan ve akp'nin ne yapacağını düşünmek lazım, çünkü hamle sırası onlarda; şah çektikleri sürece de üstünlük onlarda kalacak.

erdoğan'ın önceliği ne? yargılanma yolunun açılmasını ne olursa olsun engellemek. bunun için cumhurbaşkanlığı koltuğuna ve ikinci bir beş yıl için seçilmeye ihtiyacı var, dolayısıyla bundan kolay kolay vazgeçmesi beklenemez. bu, belli koşullarda erdoğan'ı bazı uzlaşmaları kabul etmeye de yöneltebilir, o yüzden göründüğü kadar kötü değil. erdoğan'ın ihtiyacı olan ikinci şey, akp iktidarının ne pahasına olursa olsun sürmesi. cumhurbaşkanı olması ona bir zırh sağlıyor elbette, ama birlikte iş yaptığı insanları korumuyor; onların ipliğinin pazara çıkması da bir kapalıçarşı yangını doğuracağı için erdoğan'ın işine gelmez. dolayısıyla erdoğan akp'yi de kollamak zorunda. bu da pratikte 258 milletvekiline destek verecek 18 milletvekili satın almak demek. pek zor birşey değil, ecevit bile o şair haliyle 11 milletvekili alıp hükümet olmuştu. yani önümüzdeki bir ay içinde benim beklediğim şey, akp'nin ister partiye transfer etmek suretiyle, isterse dışarıdan destek suretiyle milletvekili sayısını 276'ya çıkarması ve oynak da olsa bir denge sağlayarak hükümet kurması.

bu istikrarsız dengenin uzun ömürlü olmayacağını erdoğan elbette bilir. bu nedenle yeni akp hükümetinin amacı, erken seçime olabilecek en güçlü haliyle girmek olacak. bu da pratikte iki şey demek: kaptırdığı oyları geri almak için kendi elini güçlendirmek ve rakiplerinin (toplumun) elini zayıflatmak. hdp'nin doğu'da aldığı akp oylarının yanı sıra, batı'da büyük şehirlerde aldığı oyların da sahiplerini pişman etmeye çalışacak erdoğan. bunun için hdp'nin itibarsızlaştırılması, apo-demirtaş arasına fay hattı döşenmesi, toplumsal barışın ve asayişin dinamitlenmesi gibi yollara başvurulması mümkün.

ne var ki bütün hamleleri de erdoğan yapmayacak. eli çok rahat olmayacak bir kere - yasamanın işleyişinde kalesinde çok sayıda gol görecek. ikincisi, ekonominin gidişatı, akp'nin kendi tabanında da oylarının zora girmesine yol açacak. üçüncüsü, sonun başlangıcını görenler, giderek artan bir hızla gemiyi terk etmeye yönelecek - yalnızca "yandaş" kitlede değil, doğrudan parti içinde de. iki yıl sonra erken seçime gidildiğinde, ülke bugünkünden daha iyi bir halde olmayacak muhtemelen. seçim de akp'nin istediği zamanda değil, meclis aritmetiğinin değişmesiyle dikte edilecek zamanda yapılabilir.

bu süreçte hdp, "mhp'nin yanındaki kürt milliyetçisi parti" olarak değil, "chp'nin ilerisindeki sol parti" olarak oyunu yüzde 20'lere çıkartmanın çalışmasını yapmalı.

izleyenler için çok dersler olacağı kesin.


6.6.15

kulak misafiri olduğum dokunaklı bir sohbet



kadıköy tarafında nezih bir kafe. yan masada üç amca, bir teyze brunch'ta. yaşlarıyla mütenasip bir biçimde bağıra bağıra konuşuyorlar.
"ben chp'liyim, bu seçimde demirtaş'a vereceğim," diyor teyze, "çok temiz çocuk, karısı da okumuş, çok düzgün konuşuyor."
demirtaş'ın esprilerini anlatıyorlar birbirlerine, gazoz açılışı yapmasını, "ben çaldığımı söylüyorum, sen de söylesene" diyişini.
amcalardan biri "ben gidip geliyorum, yarına kadar düşünmeye devam edeceğim, chp'ye mi versem hdp'ye mi," diyor.
amcalardan biri soruyor, "peki ya adamlar akp'yle koalisyon yaparsa?"
kararsız amca cevaplıyor, "aslında yaparlarsa yapsınlar, akp'nin tek başına iktidarda kalmasından iyidir," diyor.
üçüncü amca, "yahu hala geçemediler mi barajı? bu kürtlerin sayısı yetmiyor mu?" diye soruyor.
"onlar da bizim gibi yahu, çoğu akp'ci," diyor amcalardan biri.
kararsız amca da "işte sen ben oy verirsek geçecekler," diyor.
anketlerin saptırılması konusuna geçiyorlar.
sonra teyze, "bu kürtler çok dürüst, çok temiz insanlardır, çalmazlar çırpmazlar, ben adam çalıştırsam kürt çalıştırırım," diyor.
amcalar kendi "iyi kürt" hikayelerini anlatıyor.
bir sessizlik oluyor masada.
sonra memleketin bir diğer önemli konusu olan masonları tartışmaya başlıyorlar.
amcalardan biri reçeli verip tereyağı istiyor garsondan.

vicdan ne tuhaf şey. varsa, bir çatlak bulup çıkıyor sonunda.




2.6.15

bir vatan haininin kulak tıkanması gereken çağrısı



bütün siyasi hareketler boka batarak sona erer; chp, dp, anap, akp vs. hepsi için geçerli bu. dolayısıyla hdp de bir gün büyür ve kitleselleşirse, muhtemelen bir zirve yapacak, sonra da düşüşe geçecek; kendisine oy verenleri, kendisine sempati duyanları üzecek. bunu siyasetin kuralı olarak kabul edelim bir kere.

ancak, yukarıda saydığım siyasi hareketlerin sonu, yaptıkları çok önemli katkıları da silmesin derim - ve evet, akp'nin çok önemli katkıları oldu türkiye'ye, bugünkü sefaleti bunu iyice gölgeliyorsa da. hdp bugün türkiye'nin tek ilerici partisi: akp değişimci bir parti ama ilerici değil, chp ise açıkça gerici bir parti, çünkü herşey aynı kalsın istiyor - atatürkçülük aynı kalsın, ordu aynı kalsın, müslümanların yeri aynı kalsın, türk olmayanların yeri aynı kalsın, ermeni soykırımı yine kabul edilmesin vs. öyle olmuyor maalesef; türkiye değişiyor, dünya dönüyor, aynı yerde kalmayı istemek de gericilik haline geliyor. mhp'yi partiden saymıyorum tabii.

hdp'nin katkısı ne olacak? bizim şahane bir huyumuz var, herşeyi kendi mağduriyetimizden başlatıyoruz, yani hep "önce onlar yaptı" oluyor. öyle değil. pkk bir terör örgütü, binlerce insanın ölümünden sorumlu - bunun onaylanacak bir yanı elbette yok. ama sormak gerekmez mi, pkk neden var? devletin doğuda yaptıklarının ne kadar azını bildiğimizi tartmak için gezi olayları bir fırsat vermiş olmalı. milyonlarca insanın (bugün 15 milyon civarında olduğunu düşünüyoruz kürt nüfusun) onyıllarca sistemli bir şekilde bastırılmasından, süründürülmesinden, öldürülmesinden, en temel haklarından yoksun bırakılmasından; nüfusun geri kalanının büyük kısmının da bunu hiç umursamamasından, hatta onaylamasından söz ediyoruz.

bu sorun çözülecekse, silahla değil anlaşarak çözülecekse, hdp'nin meclis'e girmesi gerekli - kürtleri sevmiyor olabilirsiniz, hdp'den şüphe ediyor olabilirsiniz, ama çok sevdiğinizi söylediğiniz türkiye'nin, toplumsal sorunlarını meşru zeminlerde çözmesini istiyorsanız, hdp'nin meclis'e girmesini sağlamak sizin göreviniz. hepimizin görevi.