26.3.15

sanatın hası hariçten gazeldir



 Her an ve her yerde Sanat'la, kendini Sanat sananla, Sanat olduğunu iddia edenle, bu yönde bir iddiası olmamasına karşın başkaları tarafından Sanat olduğu söylenenle burun buruna gelebilirsiniz. Yapmanız gerekenler ve bazı önemli noktalar aşağıda sıralanmıştır:

1.Paniğe kapılmayın. Derin nefes alın. Bunu bir yaşam düsturu olarak benimseyin. Nefesinizin üçte birini verin, durun ve ateş edin.

2.Karşılaştığınız şeyi beğenmeniz, sevmeniz, takdir etmeniz, alıp eve götürmek istemeniz ya da bu şey nedeniyle birden, tanımlanması güç bir coşku ya da hüzün duymanız için, gerçekten Sanat olup olmadığını anlamanız gerekmez. Dahası, ikinciye kafanızı fazla takmanız, birincinin olabilirliğini doğru oranda azaltacaktır.

3.Yanlış bir paranoyaya kapılmayın. Komplo, bakanın kafasındadır, başka yerde değil. Manavın Komplosundan söz edildiğini duydunuz mu? Ya da Kasabın Komplosundan? Ama eve geldiğinizde, aldığınız hıyarların çürük, bifteklerin kayış gibi çıktığı olmuştur, değil mi? Aynı şekilde, kötü Sanat'a maruz kalmanız, size karşı gizli bir işbirliği yapıldığı anlamına gelmez.

4.Sanat'ın çok büyük bir bölümü, tüketilmek için üretilmektedir ve bu, çok uzun bir zamandan beri böyledir. Bunda hayıflanacak birşey yoktur. Tüketim maddesi olan Sanat'ın genelde az da olsa besin değeri vardır, çilek ya da muz aromalıdır; bir bölümünün kaşıntı gibi çeşitli yan etkileri olabilir, böyle durumlarda kullanımı kesmek en doğrusudur. Son kullanma tarihlerini geçirmemeye de özen göstermek gerekir.

5.Sanat olmak için ortaya çıkmadığı halde, Sanat'tan anladığı vehmedilen bazı kişilerce Sanat olarak sunulan şeylerle ne yapacağınız tümüyle size kalmıştır. Bazı insanların çiklet, diş macunu, hatta çivi ve cam yedikleri bilinmektedir. Yemek ya da yememek sizin bileceğiniz iştir; yiyecekseniz de aşırıya kaçılmaması iyi olur.

6.Sanat'a para verecekseniz iş değişir. Hiçbir tüketici kazıklanmak istemez. Tabii en doğrusu Sanat'a asla para vermemektir. Bedava ya da görece ucuz Sanat bulmak, acil durumlarda komşudan ödünç istemek oldukça kolaydır. Sanat'ı bir yatırım aracı olarak görüyorsanız Borsayı tanımanızda yarar vardır. Sanat'ı tanımanızın bu alanda bir yararı olmayacaktır.

7."Sanat'a Fransız (Baudrillard) kalmak"tan korkmayın. Bir İngilizin, kazandibinin iyisinden anlaması nasıl mümkün olur? Öncelikle çok miktarda kazandibi yiyerek. Ama hep aynı pastanede yemek, yeterince iyi bir fikir vermeyecektir. Çeşitleme yapmak, farklı ustaları denemek gerekir. Kazandibinde olduğu gibi Sanat'ta da "gör"güyü arttırmak, beğeninin oluşumunda belirleyicidir.

8.Sanatçıların çoğu ahmaktır. Bazıları bunu üzücü bulsa da, sanatçıların çoğu, neyi neden yaptığını, bunun Sanat'ın geneliyle nasıl bir ilişki içinde olduğunu bilmez ve bunu uzun boylu dert etmez. Annesinden pilav tarifi alan herkes, iyi pilav yapan birinin pirince ne kadar su kattığının farkında olmayabileceğini öğrenmiştir. Bu, annelerin çoğunun ahmak olduğu anlamına gelmez.

9.Bunun iki sonucu olmuştur: a) "Hadi lenn!" deme hakkı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kapsamına alınmıştır,
b) "güzellik bakanın gözündedir" şeklinde ifadesini bulan kadim ilke, Anlam'ı da içine alacak şekilde genişletilmiştir. Mantının sarımsaksızını, mandalinanın tatlısını, yoğurdun kaymaklısını sevenler hakkında yasal işlem yapılmamaktadır.

10.Özetle: birşeyin aslında Sanat olup olmaması konunun dışındadır. Konu, kendini (ve olasılıkla Dünyayı) fazla ciddiye alan, serebral akıntısı fazla gelen kişilerin, başkalarının da onları ciddiye alması ve serebral akıntılarını önemsemesi için kurdukları komploya kurban gidilip gidilmeyeceğidir ("doğru paranoya"; bkz. madde 3). Gerçek Sanat'ın tek gerekli koşulu, az bulunur olmasıdır (ama bu, az bulunan herşeyin Gerçek Sanat olmasını gerektirmez kuşkusuz) ve tekil üretimin niteliğiyle, genel üretimin ortalamasıyla hiçbir ilgisi yoktur. İyi Sanat köçeklik yapmaz. Sanat'ın hası hariçten gazeldir. Ay akşamdan ışıktır.

20.3.15

Özdemir Beyin Salatası



2007'de, Radikal Kitap'ta yazarken Fransa'da yeni yayımlanmış bir kitabı tanıtmıştım kısaca:
"Paris Üniversitesi profesörlerinden Raymond Kevorkian’ın 1000 sayfalık araştırması Genoside des Armeniens (Ermeni Soykırımı) Fransa’da Odile Jacob tarafından yayınlandı. Ermeni soykırımı tezinin en kapsamlı ifadesi olan bu kitap Türkiye’de herhalde asla yayımlanmayacak, belki içinden alıntı bile yapılamayacak. Bu da en sevdiğimiz tartışma biçimi değil mi: Karşı tarafın ne dediğine bakmadan cevap vermek. Yeni ata sporumuz gölge boksu mu?"
Tepki gecikmedi. Muhterem beyefendi Özdemir İnce, Hürriyet'teki köşesinde beni kıvrak sözcük oyunlarıyla ağırladı:


Şefin, beyin salatası
EDEBİYAT yazarlarından Cem Akaş’ın Radikal Kitap ekinde "Şefin Salatası" başlıklı bir sayfası var. İsterseniz Şef’in 26 Ocak 2007 tarihli salatasının tadına bakalım:
"Paris Üniversitesi profesörlerinden Raymond Kevorkian’ın 1000 sayfalık araştırması Genoside des Armeniens (Ermeni Soykırımı) Fransa’da Odile Jacob tarafından yayınlandı. Ermeni soykırımı tezinin en kapsamlı ifadesi olan bu kitap Türkiye’de herhalde asla yayımlanmayacak, belki içinden alıntı bile yapılamayacak. Bu da en sevdiğimiz tartışma biçimi değil mi: Karşı tarafın ne dediğine bakmadan cevap vermek. Yeni ata sporumuz gölge boksu mu?"
DENEMESİ BEDAVA
Cem Akaş da kültür milli hakemlerimizden! Raymond Kevorkian’ın 1000 sayfalık kitabını okuduğundan, hatta gördüğünden bile emin değilim. Bildiğim kadarıyla bir yayınevinde çalışmaktaydı. Şimdi çalışmıyor olsa bile bu dünyanın içinde. Neden Yapı Kredi Yayınları’na tavsiye etmiyor bu kitabı? Sabancı Üniversitesi ile Bilgi Üniversitesi’nin liberal ve II. Cumhuriyetçi yayınevleri bu muhteşem kitabı yayınlayabilirler bence.
Ermenistan’ı bir yana bırakalım, örneğin Fransa’da Ermenilerin görüşlerine karşı olan kaç kitap yayınlanmış olabilir acaba? Ve acaba Kilikya’da Fransız-Ermeni işbirliği (1918-1922) konusunda herhangi bir kitap var mıdır? Ben olmadığını biliyorum. Türkçesi ve üslubu pek iyi olmasa da, bu konuda, Selehattin Sert’in "Fransızların Ermenileri Yok Etme Planı / Kilikya 1918-1922 / Haçin Ölüm Kampı" (Kum Saati Yayınları) adlı ilginç bir kitabı yayınlandı. Odile Jacob Yayınevi bu kitabı yayınlamak ister mi dersiniz? Cevap: Kapağını açmadan kitabı çöp kutusuna atar. Cem Akaş sey kardeşimiz isterse deneyebilir. Denemesi bedava !
Cem Akaş da Türklüğünden utananlar taifesinden. Öyle olmasa Fransızlar lehine haksız penaltı verir miydi?
BİR SORAR MISIN!
Raymond Kevorkian’ın kitabını bize tavsiye eden Cem Akaş kardeşimiz Gaston Gaillard’ın adını duydu mu acaba? Sanmıyorum. Gaston Gaillard’ın 1920 yılında Librairie Chapelot (Yayınevi) tarafından yayınlanan "Les Turcs et l’Europe" ("Türkler ve Avrupa") adlı çok önemli bir kitabı var. Kitap, bildiğim kadarıyla, "Demembrement de l’Empire Ottoman" ("Osmanlı İmparatorluğu’nun Parçalanması") başlıklı VII. bölümü yüzünden bir daha yayınlanmadı. Çünkü bu bölüm 1915 olaylarını tarafsız ve onurlu bir gözle inceliyor. Cem Akaş, bu çok önemli kitabın 1920’den sonra bir daha neden yayınlanmadığını, bir Fransız gazete ya da dergisinde, makale olarak bile değil, ama "Okur" köşesinde sorabilir mi acaba?
YARDIMCI OLSANA!
ABD’de yaşayan oğlum ve arkadaşları, Ermeni soykırımı konusundaki görüşlerini basının "Okur" köşelerinde 20 yıldır yayınlatamıyorlar. Fransa’da Max Jacob ödülü almış, Mallarme Akademisi ile Avrupa Şiir Akademisi’nin üyesi, Officier Nişanı sahibi gibi fiyakalı sıfatların sahibi olan bendeniz de bu konudaki görüşlerimi Fransız gazete ve dergilerinde yayınlatamadığım için Hürriyet Avrupa’da Fransızca yayınlıyordum. Salata uzmanı şef Cem Akaş yayımlanma konusunda bana yardımcı olursa pek sevinirim.

Özdemir İnce Beyefendi'nin "liberal II. Cumhuriyetçi" yayınevlerinden İletişim, kitabın çevirisini yayımlamış nihayet. Buyrun.

7.3.15

donald barthelme, 84




barthelme'ye, her zaman sevgiyle...


Bazılarımız Arkadaşımız Colby'yi Tehdit Ediyordu - Donald Barthelme 

 Bazılarımız arkadaşımız Colby'yi, son zamanlardaki davranışları yüzünden uzun bir süredir tehdit ediyordu. Sonra da fazla ileri gittiği için onu asmaya karar verdik. Colby sırf fazla ileri gitti diye (fazla ileri gittiğini inkar etmiyordu) asılması gerekmediğini öne sürüyordu. İleri gitmek herkesin zaman zaman yaptığı birşeydir, diyordu. Bu sava pek kulak asmadık. Cezanın infazı sırasında ne tür bir müziğin çalınmasını istediğini sorduk. Düşüneceğini ama bunun biraz zaman alacağını söyledi. Kararını bir an önce öğrenmemiz gerektiğini belirttim, çünkü orkestra şefi olan Howard'ın müzisyenleri bulup prova yaptırması gerekiyordu ve müziğin ne olacağını bilmeden de buna başlayamazdı. Colby, Ives'ın Dördüncü Senfonisini her zaman sevmiş olduğunu söyledi. Howard bunun bir "oyalama taktiği" olduğunu, Ives'ı çalmanın neredeyse imkansız olduğunu, haftalarca prova yapmak gerekeceğini, bunu da herkesin bildiğini, ayrıca orkestra ve koronun büyüklüğünün müzik bütçemizi çok aşacağını söyledi. "Biraz makul ol," dedi Colby'ye. Colby biraz daha kolay birşey bulmaya çalışacağını söyledi.

Hugh davetiyelerde yer alacak sözler konusunda endişeliydi. Ya davetiyelerden biri yetkililerin eline geçerse? Colby'yi asmak kuşkusuz yasalara aykırıydı, yetkililer de önceden planın ne olduğunu öğrenirse büyük olasılıkla gelip herşeyi alt üst etmeye çalışırdı. Ben dedim ki her ne kadar Colby'yi asmak büyük olasılıkla yasalara aykırıysa da, bunu yapmaya doğal bir hakkımız vardı çünkü o bizim arkadaşımızdı, bazı önemli biçimlerde bize aitti, ayrıca gerçekten de fazla ileri gitmişti. Olaydan "Bay Colby Williams'la İlgili Bir Etkinlik" olarak söz etmeye karar verdik.

Katalogdan fiyakalı bir hurufat seçildi, krem rengi bir kağıtta karar kıldık. Magnus davetiyelerin basılmasıyla ilgileneceğini söyledi ve acaba içki de sunsak mı diye sordu. Colby içkinin iyi olacağını düşündüğünü ama masrafların onu korkuttuğunu belirtti. Ona nazikçe masrafların sorun olmadığını anlattık, sonuçta hepimiz onun yakın arkadaşıydık ve eğer bir grup yakın arkadaşı bir araya gelip bu işi biraz eclat'sı olan bir şekilde gerçekleştiremeyecekse, o zaman ne olacaktı bu dünyanın hali? Colby kendisine de etkinlikten önce içki verilip verilmeyeceğini sordu. "Elbette," dedik.

Sonraki gündem maddesi idam sehpasıydı. Hiçbirimiz idam sehpası tasarımı hakkında fazla birşey bilmiyorduk, ama mimar arkadaşımız Tomas, eski kitapları karıştırıp planları çizeceğini söyledi. Anımsadığı kadarıyla önemli olan, alttaki kapağın kusursuz bir şekilde çalışmasıydı. Kabaca, işçilik ve malzemeyi hesaba katarak, dört yüz dolardan pahalıya çıkmayacağını düşünüyordu. "Aman allahım!" dedi Howard. gül ağacı mı kullanacağını sordu Tomas'a. Hayır, dedi Tomas, sadece doğru dürüst bir çam. Victor boyanmamış çamın biraz "kaba" kaçıp kaçmayacağını sordu, Tomas da malzemeyi koyu ceviz rengine boyamanın mesele olmayacağını söyledi.

Her ne kadar bütün bu hikayenin gerçekten iyi bir şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğini düşünüyorsam da, içkiler, davetiyeler, müzisyenler vesaire için yapacağımız harcamaların üstüne bir de idam sehpası için dört yüz dolar vermenin bizi biraz zorlayacağını söyledim, neden sadece bir ağaç kullanmıyorduk – şöyle güzel görünümlü bir çınar filan? Bu bir Haziran idamı olacağı için bütün ağaçlar muhteşem bir yeşilliğe bürünmüş olacaktı, ağacın bu olaya yalnızca "doğal" bir hava katmakla kalmayacağına, özellikle Batıda son derece geleneksel de olduğuna dikkat çektim. Zarfların arkalarına idam sehpası eskizleri çizmekte olan Tomas, açıkhavada yapılacak bir idamın her zaman yağmur tehlikesini göz önünde bulundurması gerektiğini anımsattı. Victor bu işi açıkhavada, hatta belki bir nehir kıyısında yapma fikrini sevdiğini söyledi, ama herhalde şehrin biraz dışında bir yer bulmamız gerekeceğine, bunun da konukları, müzisyenleri vs. olay mahalline getirip geri götürme sorunu doğuracağına işaret etti.

Bu noktada herkes, araba ve kamyon kiralama şirketi olan Harry'ye baktı. Harry işimizi görecek kadar limuzin bulabileceğini düşündüğünü, ama şoförlere para verilmesi gerekeceğini söyledi. Adamlar Colby'nin arkadaşı olmadığı için, tıpkı müzisyenler ve barmenler gibi, bu işi bedavaya yapmazlardı. Elinde daha çok cenazeler için kullandığı yaklaşık on tane limuzini olduğunu, bir düzine arabayı da aynı işi yapan arkadaşlarını arayarak sağlayabileceğini söyledi. Ayrıca dedi ki etkinliği dışarıda, açıkhavada yapacaksak en azından ileri gelenler ve orkestra için bir çadır ya da tente bulmamız gerekir, çünkü idam sırasında yağmur yağması moral bozucu olur. İdam sehpası ile ağaç konusundaysa bir tercihi olmadığını ve bunun aslında Colby'ye bırakılması gerektiğini düşündüğünü söyledi, sonuçta idam edilecek olan oydu. Colby herkesin zaman zaman ileri gittiğini söyledi, biraz fazla sert davranmıyor muyduk? Howard kesin bir dille bu konunun çoktan kapandığını söyledi, hangisini istiyordu, idam sehpası mı, ağaç mı? Colby idam mangası olsa olmaz mı diye sordu. Hayır, dedi Howard, olmaz. İdam mangasının, bütün o gözleri bağlama ve son sigara hikayesiyle Colby için ego tatmininden başka birşey olmayacağını, böyle gereksiz teatral numaralarla "rol çalma"ya çalışmadan da başının yeterince belada olduğunu söyledi. Colby özür diledi, öyle demek istememişti, ağacı seçiyordu. Tomas yapmakta olduğu idam sehpası eskizlerini nefretle buruşturup attı.

Sonra cellat konusu gündeme geldi. Cellat gerçekten lazım mı, dedi Paul. Çünkü eğer bir ağaç kullanıyorsak, ilmek doğru şekilde ayarlanır, Colby de birşeyden atlayıverir – iskemle, tabure filan. Ayrıca, ülkede boş gezen ve parçabaşı çalışan cellat bulunabileceğinden çok kuşkulu olduğunu söyledi Paul; idam cezası geçici bir süre için de olsa kesin olarak kaldırılmıştı, büyük olasılıkla İngiltere ya da İspanya ya da Güney Amerika ülkelerinden birinden cellat getirtmemiz gerekecekti, bunu yapsak bile adamın profesyonel olduğunu, gerçek bir cellat olduğunu, hepimizi milletin önünde rezil edecek, paragöz bir amatör olmadığını önceden nasıl bilecektik? Hepimiz Colby'nin birşeyden atlamasında ve atlayacağı şeyin bir iskemle olmamasında hemfikirdik, çünkü bunun aşırı ucuz görüneceğini düşünüyorduk – güzel ağacımızın altında kıytırık bir mutfak iskemlesi. Oldukça modern bir dünya görüşü olan ve yenilikten korkmayan Tomas, Colby'nin iki buçuk metre çapında büyük lastik bir top üzerinde durmasını önerdi. Böylece Colby'nin hem yeterince yüksekten düşmesi mümkün olacaktı, hem de atladıktan sonra fikrini değiştirse bile top yuvarlanıp gidecekti. Normal bir cellat kullanmayarak olayın başarısının sorumluluğunun çok büyük bir bölümünü Colby'nin kendisine yüklediğimizi anımsattı ve her ne kadar Colby'nin saygın bir performans göstereceğinden ve son dakikada arkadaşlarını utandırmayacağından eminse de, böyle anlarda insanların bir parça kararsızlaştığının bilindiğini ve herhalde oldukça ucuza yaptırılacak iki buçuk metrelik lastik topun, bu gösterinin son anda tel tel dökülmesini engelleyeceğini söyledi.

"Tel" lafı geçince, şimdiye kadar sessiz duran Hank birden söze katıldı ve ip yerine tel kullansak daha iyi olmaz mı diye sordu – hem daha etkilidir, hem de sonuçta Colby için daha merhametli olur. Colby'nin yüzü yeşile döndü, haksız da değildi, ip yerine telle asılma fikrinde fazlasıyla nahoş bir yan var çünkü – düşününce bir tiksinti hissi geliyor insana. Hank'in orda oturmuş tel hakkında ileri geri konuşmasını gerçekten tatsız buldum, tam da Colby'nin neyden atlayacağı sorununu Tomas'ın lastik top fikriyle böyle güzel bir şekilde çözmüşken; o yüzden hemen atılıp tel kullanmamızın söz konusu olmadığını, ağacın zarar göreceğini söyledim -Colby'nin bütün ağırlığı binince bağlı olduğu dalı keserdi- çevre duyarlılığının artmış olduğu bu günlerde böyle birşeyi istemezdik, değil mi? Colby minnetar gözlerle bana baktı, sonra da toplantı dağıldı.

Etkinlik gününde herşey yolunda gitti (Colby'nin sonunda seçtiği müzik standarttı, Elgar seçmişti, Howard ve arkadaşları da çok güzel çaldı). Yağmur yağmadı, iyi bir kalabalık vardı, viskimiz filan bitmedi. İki buçuk metrelik lastik top koyu bir yeşile boyanmıştı, doğal ortama çok iyi uyum sağladı. Bütün bu hikayede en iyi anımsadığım iki şey, tel hakkında söylediğim şeyleri söylerken Colby'nin gözlerindeki minettar bakış, bir de bir daha hiç kimsenin fazla ileri gitmemiş olması.