27.12.13

yavuz



adam bisiklet yürütüyor. 155'e haber veriyorsunuz. adamın karısıyla ilişkiniz var diye adamı yakalamıyorlar.

26.12.13

namus belası



epeydir kılıçdaroğlu dinlemiyordum, dün akşam yeni kabinenin açıklanmasını beklerken cnn'de dinledim. kılıçdaroğlu namuslu bir bürokrat; 1999'da da öyleydi, 2013'te de öyle. türkiye gibi bir memlekette azımsanacak bir erdem değil bu tabii (öte yandan, onun namuslu olması, çevresindekileri -sarıgül'dü, öztürk'tü vs.- aklamıyor elbette), ama kılıçdaroğlu'nun erdemi, aynı zamanda onun sınırlarını da belirliyor. onu dinlerken, amerika'nın icazetini, gülen'in desteğini aldığının düşünülmesinden için için memnun olduğunu, ama bunun ileride onun için ne anlama geleceğinin ayırdında olmadığını hissettim. ama onun da ötesinde, mesela bu namusluluk erdemini siyasal platformda dönüştürücü bir güç olarak kullanamıyor olması çok üzücü - türkiye için. bu akşam çıkıp "bu böyle devam edemez, ilköğretim için yeni bir ahlak ve yurttaşlık dersi programı hazırlıyoruz, bu iş akp'nin dar dindarlığına bırakılmayacak kadar önemli,"gibisinden bir şey söyleseydi, diye hayal kuruyorum, sahadaki boş alanları daha iyi kullanabilse, daha iyi deplase olabilseydi... ama zaten o zaman chp'de olmazdı herhalde.

23.12.13

hayat bilgisi dersleri

şubat ayından itibaren hayat bilgisi'nde (hayatbilgisi.co) üç ders veriyorum; kayıtlar 23 aralık itibariyle başladı:



öykü yönetimi
"Bu sınıf, “yaratıcı yazarlık atölyesi”ne benziyor olsa da -her hafta birşeyler yazılıyor, tartışılıyor- bazı yönleriyle farklı. “En iyi bildiğiniz şeyi anlatın” türü öğütler verilmiyor, “yaratıcılık” egzersizleri yaptırılmıyor. Bol bol “gerçek öykü” okunup tartışılıyor – bunların arasında ciddi miktarda “kötü yazılmış öykü” olmasına özen gösteriliyor. Asıl farkıysa, öykü yazımını “yönetilmesi gereken bir süreç” olarak ele almasında ve bunun için yazarın elindeki araçları geliştirmeye odaklanmasında."


çeviri - ingilizce
"Bu sınıfta ağırlıklı olarak edebiyat çevirisi, özellikle de kurmaca metinler ele alınıyor, ama sanat, müzik, siyaset, uluslararası ilişkiler gibi uzmanlık alanlarından metinler üzerinde de çalışılıyor.
Dikkat: Ödev var!
Katılımcılar derse, o haftanın çevirisini yapmış olarak geliyor; sınıf çalışması sırasında, farklı seçenekler ve tercihler tartışılıyor, İngilizce ve Türkçenin söyleyiş özellikleri karşılaştırılıyor, yazar kimliği – çevirmen kimliğinin değişken sınırları gözden geçiriliyor.
“Çeviri-İngilizce” sınıfının hedefi, katılımcıların kaynak metne sadakatle erek metnin güzelliği arasındaki dengeyi doğru kurmalarına yardımcı olmak."


yayıncılık ve editörlük
"“Yayıncılık ve Editörlük”, kendi yayınevini kurmak isteyenlerle, yayınevi yöneticisi ya da editör olan ya da olmayı hedefleyenler için, mesleki eğitim – kültür – vizyon sınıfı olarak düşünüldü.
Dersler yayıncılık tarihiyle başlıyor, ardından Türkiye’de yayın sektörü ve yayınevlerinin durumu ele alınıyor. Yayın programı belirleme, yayınevi organizasyonu, iş akışı, bütçe yapımı, yazar-çevirmen-matbaa-dağıtımcı-kitapçı-basın-okur ilişkileri irdeleniyor. Ardından yayınevi içi çalışmalara odaklanılıyor ve “kitabı her şeyinden sorumlu editör”ün hem kendi yapacağı, hem de yayınevinde başkalarına yaptıracağı işler ayrıntılı olarak inceleniyor. Bunlar arasında yazar ve çevirmenle ilişkiler, metin üzerinde çalışmak, arka kapak – yazar biyografisi – basın duyurusu gibi yan metinleri yazmak da var, kitap tasarımı, tanıtım ve pazarlama gibi konularda yapılacaklar da var. Derste konularının uzmanı konuklar yer alıyor, bir de matbaa gezisi var. Yayıncılığın geleceği, e-kitap ve küresel yayıncılık, copyright/copyleft gibi konular da kapsama dahil."

22.12.13

"reisin boku kokmaz"



abd'de, wisconsin'deki red cliff kızılderili rezervasyonuna gittiğimde, yıllık pow wow gösterileri yapılıyordu, ama ortam tuhaf bir şekilde coşkusuzdu. bu rezervasyonlarda kızılderililer özerk bir yaşam sürüyor, kendi iç işlerinde bağımsızlar, işleri kabile konseyi yürütüyor. törenlerdeki tatsızlığın nedenini bir süre sonra öğrendim: kabile, adı konmamış bir kolera salgının pençesinde kıvranıyordu, çok sayıda yaşlı ve çocuk ölmüştü, ama hala yeni vakalar yaşanıyordu. buna rağmen bir sağlık alarmı söz konusu değildi, tam tersine, kolera lafını ağzına alanlar cezalandırılıyordu. nelere dokunduğumu, kimlerin elini sıktığımı, ne yiyip içtiğimi hatırlamaya çalışırken ve otoparka doğru yönelmişken sıska, kafası tıraşlı bir kız yanıma geldi, "gölete sıçıyorlar," dedi. ne dediğini anlamadım önce, kim, hangi gölet, neden bahsediyor bilemedim. boş boş baktığımı görünce anlattı: rezervasyonun güvenliğinden sorumlu muhafız birliği'nin üyelerinin, bu insanların tek içme suyu kaynağı olan göleti yıllardır umumi tuvalet olarak kullandığı ortaya çıkmış önce, ardından birliğin en üst rütbelilerin de aynı işi yaptığı anlaşılmış. "deli mi bunlar, niye böyle bir şey yapmışlar ki?" diye soracak oldum, kız da bana "luke whitefeather'ı tanıyor musun?" diye sordu. tabii tanıyordum, kabilenin reisiydi. "bizde 'reisin boku kokmaz" diye bir söz vardır, onunkisi kokmasın diye onun sıçtığı yere sıçılır," dedi kız. bu skatolojik muhabbet midemi kaldırmıştı; arabaya atlayıp oradan uzaklaştım, ama yolda giderken, bir arabam olmasaydı boku yemiştim diye de düşünmedim değil.

20.12.13

yeni hayatlar için yeni hayat bilgisi


 


Hayat bilgisi dersinin uzun bir geçmişi var – ilk izlerine Rabelais’nin Gargantua‘sında rastlanıyor. 1800′lerin başında Avrupa’da eğitim programlarına giriyor.

Bu topraklarda ilk hayat bilgisi dersleri 1893′te, “malumat-ı dihkan” ve “malumat-ı belediye” olarak veriliyor, daha sonra “hads dersi” ve “eşya dersi” adını alıyor; “hayat bilgisi” adını taşıyan dersler 1920′lerde başlıyor.

Okula benzemeyen bir okul olarak Hayat Bilgisi ise, “yeni şeyler bilmek lazım” diyenler için bir merkez olmayı, bir tür “Yurttaş Üniversitesi” haline gelmeyi hedefliyor – üreten, katılan, umursayan “yurttaş”lar için.

Hayat Bilgisi’nin yapısı eklektik – sanatlara, yaşam kültürüne, içinde yaşadığımız dünyaya ve yaptığımız işlere yönelik, “yoğunlaştırılmış ve içeriden” bilgi sunuyor katılımcılarına.

Hayat Bilgisi sınıfları genelde sekiz hafta ve ikişer saat sürecek şekilde planlandı, ama bazen laf uzayabiliyor.
Derslerin tam saatinde başlamasına özen gösteriyoruz. Sınıfın tercihine de bağlı olmakla birlikte, her ders 15 dakikalık bir ara veriliyor.
Dersler iki salonda gerçekleştiriliyor – A ve B.
Hayat Bilgisi dersleri yıl içinde tekrarlanabildiği gibi, dönüşümlü olarak da açılabiliyor.
Kayıtlarda öğrencilere, öğretmenlere, öğretim görevlilerine ve emeklilere %15 indirim uygulanıyor. Hayat Bilgisi’nde bir derse katılmış olanlar, aynı yıl içinde sonraki derslere %20 indirimle kaydolabiliyor.
Çaylar şirketten.

Hayat Bilgisi; Azmi Karaveli, Cem Akaş, Esra Aliçavuşoğlu, Esra Özdoğan ve Zeynep Ögel tarafından, g yayın grubu – Helikon İletişim ortak girişimi olarak 2013′te kuruldu.

İlk dönem dersleri şunlar:

Nuri Çolakoğlu - “Demek TV Kanalı Kurmak İstiyorsunuz?”
Bülent Erkmen - “Tasarım – Master Class”
Kanat Emiroğlu - CEO Ne Düşünmeli”
Kurtcebe Turgul - “Reklamda Yaratıcılık Çok mu Lazım?”
Ahmet Levendoğlu – “Tiyatro - Sahne Eylemi”
Ozan Açıktan - “Reklam Yönetmenliği”
Özalp Birol - “Sanat Yönetimi”
Can Sertoğlu - “Müzik Endüstrisi ve Müzik Menajerliği”
Hakan Erdem - “Osmanlı’nın Uzun Yüzyılı”
Ahmet Kuyaş - "Hızlandırılmış Cumhuriyet Tarihi"
Süreyyya Evren - “21. Yüzyılda Siyaset”
Yetkin Başarır - "G8: Görsel Algı ve Tasarım"
Ergün Turan - "Bellekli Ayna: Analogdan Djitale Fotoğraf"
Esra Aliçavuşoğlu - “Yaratıcılık ve Kökenleri: Sanatın Tarihi” ve “Tanrıların İmgeleri: Görsel Sanatlar ve Mitoloji”
Cem Akaş - “Yayıncılık ve Editörlük”, “Çeviri - İngilizce” ve “Öykü Yönetimi”

hayat bilgisi hakkında ayrıntılı bilgi ve ders başvurusu için:




12.12.13

kitap test-isi 2: "deneme"kten hoşlanıyor musunuz?


1. Sabah yine saatin zırıltısıyla uyandınız ve alışık hareketlerle saati duvara fırlattınız – son iki ayda katlettiğiniz üçüncü saatti bu. Banyoya girdiğinizde gözünüz aynadaki yabancıya takıldı – bu aynanın da bozulduğuna kanaat getirip tamirci çağırmaya karar verdiniz. Tam o sırada –sıcak yerine soğuk su musluğunu açmış olmanın da etkisiyle belki– yaşamınıza yeni birşeyler katmanın zamanının geldiğini anladınız. (Soracaksan sor şu soruyu artık.) Saç stilinizi ya da şampuanınızı değiştirmek de kurtarmayacak. Önce neyi değiştirirdiniz?
a) Başucu kitabınızı – Mario Simmel’in Yalnız Havyarla Yaşanmaz’ını atıp yerine aynı yazarın Papaz Her Zaman Pilav Yemez’ini koyardınız.
b) Stephen King serisi – yerine Barbara Cartland serisi alırdınız.
c) Kütüphanenizi – pırıl pırıl bir leğen-mandal setiyle.
d) Nüfus kâğıdınızı – yeni bir renk denemenin vakti geldi artık.

2. Kuaförünüz bu kararınızı duydu ve kendisini yetersiz bulmanıza had safhada içerledi. Yine de terbiyeyi elden bırakmayarak, birlikte geçirdiğiniz acı-tatlı günlerin anısına, Tezer Özlü’nün Eski Bahçe-Eski Sevgi adlı kitabını armağan etti size. Bu kitabı nasıl değerlendirmeyi denerdiniz?
a) Şu ölümlü dünyada bir de ölümlü kitaplarla uğraşmamak için kapağını bile açmadan, eski toprak bir tanıdığınıza verirdiniz.
b) Tabii ki bahçıvanınıza verirdiniz – güllere daha sevecen davranmasının vakti geldi artık.
c) Daha sevgiliniz olmamış ama tavlamaya azmettiğiniz kişiye “eski sevgilime” diye imzalayarak yollamak gibi bir cesaret gösterirdiniz.
d) Tanrıya yollardınız kitabı – size bir Âdem ya da Havva ve şöyle yeşillikli, gürültüsüz bir yer bulması dileğiyle ve iadeli taahhütlü.

3. Bir gün posta kutusunu açtınız ve “Tanrı” imzalı bir mektup buldunuz. Şu bahçe işini bir konuşmak için belirli bir zamanda belirli bir yerde buluşmayı öneriyor. Şansınızı bir dener miydiniz?
a) Hayır. Postanecilerin bir sululuğu olmalı bu. Zaten siz de şu aralar Nietzsche okuyorsunuz.
b) Evet. Ama karşınıza çıkacak kişiyle konuşurken ikide bir “Bu bir kamera şakası mı?” diye sorup, bir yandan da Kuran, İncil, Tevrat gibi kitaplar hakkında zor sorular yöneltirdiniz.
c) Evet. Yalnız çekin altına atacağı imzayı, Yazıdan Karakter Tahlili kitabı eşliğinde çözümlemekten de geri durmazdınız.
d) Tabii ki evet. Bu densizlere kimin Tanrı olduğunu öğretme zamanı geldi artık.

4. Sizden bir kitap yazmanız istendi – Bahçe’yi hak etmek için. Nasıl birşey yazardınız?
a) Bu bahçe muhabbeti biraz fazla uzamadı mı? Ben zaten o şıkkı işaretlememiştim.
b) Nasıl Başardım? – anlamsız test sorularıyla amansızca savaşıp hayatta kalmayı başaran bir mazlumun nefes kesici sergüzeşti.
c) Tanrıların Arabalarının Krikosu - Zen ve Motosiklet Tamiri’nin ikinci cildi.
d) Kızıldenizin Biçareleri - İncil’de birkaç isim değişikliği yeter, nasıl olsa o da adamlarına yazdırtıp okumamıştır.

5. Yazdığınız kitap yayımlandı ancak yayıncınız, iyi niyetli gözüken birtakım bahanelerle telif ücretinizi ödemiyor. Çözüm?
a) Ben kitap falan yazmam kardeşim, boşuna ısrar etmeyin. Başımı zorla belaya sokacaksınız bak.
b) Dert değil, nasıl olsa Aktaş Elektrik’te ve İSKİ’de tanıdıklarınız var...
c) İkinci bir kitap yazıp, adını Sakalı Yolunmuş Yayıncı koyar, kitapta da adamı bir güzel harcardınız. Bu kitabı yayımlayacak yayıncı bulamamak sizi hiç bozmazdı; biriktirdiğiniz üç-beş kuruşu uğrunda harcayacak daha iyi bir amaç olabilir mi?
d) “Halkın İntikamcıları” adında bir örgüt kurup, bütün kitapçılardan kitabı çaldırtır, yayıncınızın da işaretparmaklarını kestirirdiniz, böylece dizgi yapamaz hale gelir, (“küçük yayıncı” olduğundan her işi kendi yapmak zorunda) ve kitap piyasasından ebediyen silinirdi. Hazır eliniz değmişken, şu geç kalkan Deniz Otobüsü Servisleri hakkında da birşeyler yapsanız...

6. Kitap inanılmaz bir başarı grafiği çizdi, 17 dile çevrildi ve siz o kadar saygın bir yazar haline geldiniz ki, Zimbabwe Cumhurbaşkanı adınıza bir davet vermekle kalmayıp, 3 Mayısta (Zimbabwe’nin Kurtuluş Günü) bir günlüğüne koltuğuna oturmanıza izin verdi. Ne olacak şimdi?
a) Anlatamadım galiba. Bırakın peşimi artık, ben bu testi yapmıyorum, o kadar, yapmıyorum işte, daha nasıl söyleyeyim yani, bak zabıtayı çağırırım.
b) Bir yazar olarak kendi ülkenizde zaten krallar gibi yaşadığınızdan, Allahın Zimbabwe’sine gitmezdiniz tabii.
c) Davet mektubunun bir kopyasını Çankaya’ya, bir kopyasını da 23 Nisan Şenliklerini Düzenleme Komitesi Başkanına yollar, Zimbabwe’den istedikleri birşey olup olmadığını sorardınız.
d) Hemen gider, kanun hükmünde ufak bir kararname çıkartıp, çağdaş Zimbabwe edebiyatının 50 cilt halinde Türkçeye çevrilmesi, Türkiye’de yayımlanması ve mümkün olduğu kadar çok ortaöğretim kurumuna dağıtılması, bu arada da size Zimbabwe halkının bir armağanı olarak, orta ölçekte, zarif bir çiftlik verilmesi için gerekli ödeneğin ayrılmasını sağlardınız. Zimbabwe edebiyatı Zimbabwelileri adam etmişse, bizi haydi haydi eder, etmezse de siz oraya yerleşirsiniz. (Nasıl mantık ama?)

7. Zimbabwe’den dönerken uçağınız düştü ve okyanusun ortasında üç-beş palmiyeli bir adacıkta buldunuz kendinizi – tek başınıza. Yanınıza üç tane kitap bile alamadınız üstelik. “Hiç değilse bir Cuma bulsam da muhabbet etsem” diyerek bütün adayı taradıysanız da kimseleri bulamadınız, meyveler dalında çürümüş zaten, hava da çok sıcak, lanet olsun. Burada epeyce bir süre kalmanız gerekecek. Deneyin bakalım.
a) Pes. Tamam. Pes. Biliyordum böyle olacağını. İnsan bir test hazırlayacaksa, önce atlası açıp bakar, Zimbabwe’yle Türkiye arasında hangi okyanus var diye. Her ay bu sayfayı böyle saçmalıklarla dolduracak olduktan sonra, ben de dergi çıkarırım.
b) Sineklerin Tanrısı’nda böyle birşey vardı, çocuklar adaya ilk düştüklerinde, tepeye çıkıp bir ateş yakıyorlardı, geçen uçaklar görsün diye. Sonraları nöbet işi tavsıyor ve ateş sönüyordu. Nitekim bir uçak geçiyor ama onları görmüyordu. Bundan gerekli dersi alır ve dağ başını duman almasını sağlardınız.
c) Nasıldı şimdi, buralarda bir define olacaktı, şu dik açılı palmiyenin gösterdiği yönde 250 adım ilerleyeceğiz, evet, işte insan kafası şeklindeki kaya, sağ göz oyuğuna elimizi sokuyoruz, elimiz pis kokulu ve ıslak bir sıvıya daldıysa da bozmuyoruz, bir anahtar çıkartıyoruz ve sol kulağa sokuyoruz, işte kaya ikiye ayrılıyor ve karşımıza bir sandık çıkıyor, aynı anahtarla bu sandığı da açıyoruz ve Allah kahretsin, kitap ulan bu: Erkeklerin Kadınlar Hakkında Bilmedikleri Herşey - Vakkorama Yayınları.
d) Buradan kurtulmak gerçekten zor gözüküyor, ama bunun bir rüya olma olasılığı epeyce yüksek. Şu ağacın altındaki yumuşak otların üstüne bir uzanayım, şöyle güzel bir uyku – sabah uyandığımda bir de bakmışım burada değil, evimdeyim. 2 Şubat, saat 06:00. Alışık hareketlerle saati duvara fırlatıyorum. Size de olmuş gibi oluyor mu bazen?

Kitap Test-isi Değerlendirmesi:
 en çok (a) işaretleyenler: Size pek ilişmemekte fayda var. Tuvalet kâğıdınızın rengi değişse bir hafta kendinize gelemiyorsunuz. Kendinizi bu kadar kasmayın canım. İlk adım olarak, her zaman gittiğiniz kitapçıya gidin yine, ama bu kez soldan sağa değil, sağdan sola dolaşın. Korkmayın.
en çok (b) işaretleyenler: Arada sırada yaşamınıza yeni unsurlar katmanız gerektiğinin siz de farkındasınız. “Arada sırada”yı “46 yılda bir” olarak tanımlamak tam sizin yapacağınız iş. Mevsimlerin değişim hızını biraz fazla buluyorsunuz: yani yaz dört ay sürse daha memnun olacaksınız, ama çok uzun boylu bir şikâyetiniz de yok. Denemeyi deniyorsunuz.
en çok (c) işaretleyenler: Gözünüzü, mümkün değişiklikler için hep açık tutuyorsunuz, ama herşeye balıklama atlamıyorsunuz. Abartmanın lüzumu yok. Yaşama amacınız, kendinizi de zaman zaman şaşırtma ilkesini kapsayacak şekilde düzenlenmiş. Geniş bir gardroba gerek duymadan kılık değiştirebiliyor olmanız, şizoid yollu yorumlara yol açsa da, devam. Deneyin denettirin.
en çok (d) işaretleyenler: Siz de bir acayipsiniz canım. Bokuna değdirmek şart mı yani. Bir işi de “ay ilginç ne yapsam” diye düşünmeden efendi efendi yapsanıza.

(1993)