19.1.11

imzadan karakter tahlili

12 Eylül’de, Brooklyn’de Kitap Panayırı vardı, Sıcak Nal adına oradaydım, Esra ve Can’la birlikte. Sokakta, pis pis yağan bir tür yağmuru umursamadan meydandaki tezgahları dolaştık, garajından ya da bodrumundan yayıncılık yapan şiir ve yazı manyaklarının gözlerinin içine baktık korkusuzca, karavandan bozma sahnelerde konuşan yazarlara kulak kabarttık, sonra hedefimize kilitlendik: imza almak için buradaydık.
Nedir hakikaten bu imza meselesi? Sevdiğiniz yazarı görmek için vesile kuşkusuz; gördüğünüzün belgesi de oluyor, daha ne? Nedir bu görme ihtiyacı peki? Yazar yakışıklı ya da güzelse, bir cazibe meselesi; yaşlıysa, belki ölmeden önce bir anıyı, bir anı yakalama isteği; daha önce hiç görmemişseniz, merak; çok ünlüyse, üne yakınlık ısıttığı için – herhalde böyledir.
 Steven Millhauser, bizde hiç tanınmayan, müthiş bir öykücü. Sessiz, sakin, alçakgönüllü, öyküleriyle uyumlu bir adam, Brooklyn’li bir Borges. Sevimli bir gülümsemeyle, hiç sormayan yumuşak bakışlarla kitaplarını imzaladı, gitti.

Ardından: John Ashbery ve Paul Auster, birlikte. Yan yana oturdular, John epey yaşlanmış artık, hala hatırlıyor ama İstanbul’a gelişini, Fol söyleşisini (“o çocuk sendin demek?”), Samih Rifat’ın çektiği (ve kendisine gönderilen) fotoğrafları. Paul’ün yanakları kırmızı, o da yaşlanmış, zamanından önce, ama hep öyleydi, on beş yıl önce bir okuma suaresine gittiğimde yine zamanından önce yaşlanmış görünüyordu, sırtında hırka. Türkçeye ve Türk isimlerine aşina; “18’ine gelmeden okutmayın çocuğa bu kitabı!” diyerek üç buçuk yaşındaki Can’a imzaladı Görünmeyen’i. O da gelmiş İstanbul’a, Balat taraflarında bir yerden konuştular John’la, ben bilmiyordum.

Onlar gittikten bir-iki saat sonraysa Salman Rushdie çıkageldi, eni konu göbeklenmişti, karısının yemekleri, malum; imza kuyruğunu düzenledi, herkesin yalnızca bir kitabını imzalayacağını duyurdu, kimseye adını sormadı, başını usulen kaldırdı, koruma filan yoktu yanında ama kendini korumasını bilen bir adam olduğu belliydi.

Çıkışta kendimizi Brooklyn’in en güzel kitapçısı Book Court’a attık, nedir hakikaten bu imza meselesi dedik, insanda kitapların arasına girme isteği yaratmak değilse.
(Sıcak Nal, 5. sayı)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

adınızın görünmesini istiyorsanız ama google hesabınız yoksa lütfen yorumunuzun sonuna adınızı ekleyin.