14.1.11

editör başka, büdütör başka - 1

semih gümüş, editörlük üzerine düşünen, düşündüklerini yazıya döküp paylaşan yayıncılardan biri. tanıl bora da virgül dergisinde kendi yayıncılık/editörlük deneyimlerinden yola çıkarak kapsamlı yazılar yazmıştı. ben de burada, bir tez tez çalışması için editörlük hakkında anlattığım şeyleri almıştım. semih'in radikal kitap'taki yazısını okuyunca, bizim vaktiyle yky'de yaptığımız "iç eğitim" kılıklı toplantılardan birinde, editörlüğün ne menem birşey olduğu hakkında kestiğim (ve sonra  yayımladığım) ahkamı buraya da alayım dedim.

Editör - Senin Görevin, Tabii Eğer Kabul Edersen...

birtakım tanımlar
editör türleri.
editor: yazarların sahibidir. onları bulur, onları besler, onlarla konuşur, yol gösterir, "onu yap bunu yapma" der, anlaşmalarını yapar, turnelerini ayarlar, yeni romanının bölümlerini okur ve eleştiride bulunur, yeni yazarlar ve kitaplar bulur, kitapların satışında sorumluluk payı vardır. dizi editörü de bu kapsama girer - program oluşturma, bütünlük kurma, denge gözetme gibi görevleri vardır. kitaba ve yazarına gözbebeği gibi bakar. o gidince yazar da gitmek ister. bağımlılık yaratır.
şöyle ayrıştırabiliriz yaptığı işleri:
developmental editing: ayrıntılara değil, resmin bütününe bakmak, kitabın amacını, içeriğini, genel organizasyonu, satışı, hedef kitleyi düşünmek ve gereksiz olan büyük metin parçalarını saptamak.
instructional editing: yazarın coach'ı bir nevi – işin "onu yap bunu yapma" deme kısmı.
line editing: ayrıntılara bakmak, o metafor oraya olmuş mu, anlam açık mı, tutarsızlık var mı, gramer hatası, uygunsuz deyişler var mı, pasif-aktif dengesi, cümle ve paragraf gelişimi gibi şeylere takmak. bir parça developmental editing tarafı varsa da, bu daha spesifik, daha az global.
content editing: aynı şey. önce bu yapılır, sonra copy editing tabii ki.
copy editing: bkz. copy editor.
assistant editor: büyük yayınevlerinde öyle her önlerine gelene "gel kızım şuraya otur sen editör oldun" demezler. bir editörün yanına çırak verirler. işte gavurda bu çırağa verilen ad.
associate editor: kalfa editör. kolay değil bu işler.
senior editor: bu işleri bilen adam. senyör olmuş editör. aşmış. selahattinlere karışmış.
copy editor: redaktör dediğimiz şey. kitapların –telif olsun, çeviri olsun- hatasız çıkmasını sağlamakla yükümlü kişi. metni didik didik eder, her satırını okur. işin mekanik kısmına bakar diyelim.
acquisiton editor: gelen dosyaları okumakla, iyilerine yayın programında yer açmakla görevli kişi.
fact-checking editor: metindeki verilerin doğruluğunu kontrol eder, yazar "milliyet'in 23 şubat 1973 sabahı attığı manşette 'yunan oyunu bozuldu' deniyordu" demişse, gazetenin o sayısını bulur. yazarın lafına asla güvenmemekle yükümlüdür. kimi zaman copy editor da bu işi yapar. çoğu zaman stajyerlere yaptırılır. "yazarın sorumluluğu, bana ne," denmez.
managing editor: editörlük de yapan bir yayın koordinatörüdür. üretim aşamalarından sorumludur.
executive editor: işin sahibi olan editör, idareci editör, yönetici editör. editor-in-chief de denir.
editor-in-chief: baş editör, yayın yönetmeni. editörlerin lideridir, karizma sahibidir. kıdemli ve deneyimlidir. boru değildir. ağır konuşur.
diğer şahıslar.
technical editor: manüskriyi dışarıdan okuyan uzman kişi. herşeyi biz bileceğiz diye birşey yok.<
book doctor: kitabı adam etmesi için bir yazar ya da yayınevi tarafından tutulan kişi.
proof-reader: düzeltmen. yayınevinin yayınlarının tutarlılığından da sorumludur. saplantılı bir kişiliktir. hattı müdafaa etmez, sathı müdafaa eder.  

dünyada editörlük
yayıncılık dünyasında editörlerin görev kapsamı ve saygınlığı değişkenlik gösterir. bu değişkenliğin ana değişkeni, yayıncılık sektörünün endüstrileşme derecesidir. editörlerin gücü, endüstrileşme oranıyla doğru orantılıdır genellikle.
bir başka değişken, bir ülkede yazarlığın kutsallık derecesidir. editörlerin gücü, bu değişkenle ters orantılıdır. zaten genelde yayın endüstrisinin gelişkin olduğu ülkelerde yazarlara "kutsal söz sahibi" olarak bakmazlar.
abd, yayıncılığın endüstri olarak dalağının yarıldığı güzide bir ülkedir. editörlerin en güçlü ve mühim olduğu ülke de budur. ne kadar mühim? yılda yaklaşık 35-40 bin dolar edecek kadar. fena değilse de, karşılaştırmalı olarak bakıldığında çok fazla bir para değil bu. örneğin editörüne bu parayı veren yayınevlerinin portföyündeki yazarların çoğu bundan fazla kazanır. söz konusu yazarların hemen hepsi, "assistant editor"lardan fazla kazanır. bu durum, editörler arasında diş gıcırdatmasına ve ülsere yol açar, çünkü kitapları adam eden onlardır.
endüstrileşme, üretilen malın tüketici beklentisini karşılaması, malın belirli bir standarda uyması, müşteri taleplerinin doğru olarak ölçülmesi ve buna uygun üretim yapılması kaygısını getirir. müşteri büyük şehir ofislerinde geçen aşk romanları okumak istiyorsa, "çocuğuna balon alamayan alt sınıf mensubu babanın boğazındaki düğüm" gibi konular işleyen öykü kitapları dayatılmaz. editörlerin görevi uygun malları bulmak, ürettirmek, neyin uygun olduğunu doğru saptamaktır.
öte yandan, latin amerika ve türkiye gibi ülkelerde, yazarlara romantik gözlükler arkasından bakma huyu yaygındır. o yüzden de adam ne demişse odur. karışılmaz pek. e o zaman da editöre pek hacet kalmaz.
yine de her durumda editör, burnu iyi koku alan, hangi konularda karar vermesi gerektiğini, hangi konularda kararı başkasına bırakabileceğini bilen, doğru yerde doğru karar verebilen insandır. düşünen insan, gülen insan, alet yapan insan vs. değildir.  

editörün marifetleri
burun ve karar meselesini açalım.
burun. bu daha çok adıyla sanıyla "editor" dediğimiz kişinin iyi çalışan bir uzvudur. editörün kendine özgü bir uzmanlık alanı vardır, misal çağdaş romandan anlar, misal şiirden anlar, misal denemecidir. ülkeler bazında uzmanlığı olabilir. uzmanlık kesbettiği piyasada olup biteni yakından takip eder, neler olup bittiğini bilmekle kalmaz, genellemeler yapabilecek durumdadır, yönelimleri saptar, üç yıl sonra neler okunacak kestirir. çevresi geniştir, yazarlarla sık sık bir araya gelir, onlara insan gibi davranır, bir nevi arkadaş olur, onların güvenini kazanır. yabancı kitap dergilerini, edebiyat dergilerini izler. başka yayınevlerindeki editörlerle muhabbeti vardır, herşeyi copyright'çıdan beklemez. mesleki uluslararası organizasyonlara katılır, neler konuşuluyor dinler, kendine pay çıkarır.
editör, yalnızca var olan ve keşfedilmeyi bekleyen kitapların peşine düşmez. yazarlarla yakın ilişkisi sayesinde, onların halihazırda yazmakta olduğu kitapları bilir, müdahil olur, sahiplenir ve yayınevine kazandırır.
editör bununla da kalmaz, tümüyle folsuz yumurtasız kitapları yoktan var eder. derlemelere kalkışır. kitap yazmayı düşünmeyen, ama potansiyel gördüğü insanları zehirler ve onlara kitap yazdırır.
editör, bütün bunları hem kendi kariyeri için, hem de şirketine duyduğu aidiyet duygusuyla yapar kuşkusuz. dolayısıyla da her kitabı tekil birer proje olarak değil, bir bütünün parçası olarak oluşturmaya çalışır. böyle bir tutarlılık, bir bütünlük, bir süreklilik arayışındadır.
karar. bu işin hem masabaşı aşamasında, hem de sonraki aşamalarında verilmesi gereken pek çok karar var. yazara ne kadar karışılacağı, en önemli masabaşı kararlarından biridir. yazara karışabilmek için, yazarın ona güvenmesi için geçerli nedenler sunabilmesi gerekir editörün. yani dile ve yazına hakim olması gerekir, "beğendim/beğenmedim"in ötesinde yargılar getirebilmesi ve bunları anlaşılır örneklerle destekleyebilmesi gerekir. bu işi daha önce yapmış, sonuç almış biri olsa iyi olur. bu en nihayetinde bir insan ilişkisi olayı tabii, al-ver olayı, adam gelmiş elinde kitapla, uğraşmış etmiş, belki daha önce yayımlatmış birkaç kitabını, kabul görmüş iyi kötü, niye dinlesin yani editörün lafını? kitapta niye değişiklikler yapsın, bazı bölümleri yeniden yazsın, bazı karakterleri yok etsin, birinci tekil şahıs yerine üçüncü tekilden anlatsın? pazarlamayla ilgili öneri ve talepleri niye ciddiye alsın? onu ikna edecek şeylerin başında, deneyimli, ne dediğini bilen biriyle, kitabın iyiliği için konuşan biriyle karşı karşıya olduğunu bilmek gelir. ardından da, işte insan ilişkisi bölümü, konuşmasını ve ikna etmesini, gerektiğinde karşısındakinin söylediğini kabul etmesini bilen biriyle konuştuğunu hissetmesi gelir. ha, aynı şey çevirmen bazında da geçerli tabii, uzatmıyorum.  

sonuç
editörlük sevgiyle yapılan, emek isteyen bir iştir. ay akşamdan ışıktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

adınızın görünmesini istiyorsanız ama google hesabınız yoksa lütfen yorumunuzun sonuna adınızı ekleyin.